Egoist okur

Philip Kerr’den dönem filmi havasında 11 polisiye

Philip Kerr’in polisiye serisi Bernie Günther, 11 kitaptan oluşuyor. Bunlardan sekiz tanesi Alfa Yayınları tarafından yayınlandı. Moda deyimle “zamanın ruhu”nu başarıyla yansıtan bu kitaplarda karakterlerin anlatılmasından mekânların tasvirine her şey adeta bir dönem filmi gibi. Serideki favorimse “Mart Menekşeleri”…

Okuma Tavsiyesi

Philip Kerr

philip kerr mart menekseleri alfa yayinlari arzu akgun

Philip Kerr’den dönem filmi havasında 11 polisiye

Yıl 1936, sahne Berlin… Kahramanımız Bernie Gunther, eski sekreteri Dagmar’ın düğününe gidiyor. 16 yıl önce İspanyol gribinden ölen ama hâlâ çok özlediği karısından sonra kendisini günübirlik ilişkilere vermiştir. Dagmar ise güzelliğiyle olduğu kadar onu çekip çevirmesiyle de Bernie’nin fazlasıyla yokluğunu hissedeceği bir kadındır.

I. Dünya Savaşı’nda Türk cephesinde savaşmış madalyalı bir asker ve eski bir polis olan Bernie, şimdi ise Hitler’in Almanya’sında özel dedektiflik yapmaktadır. Ve tahmin edebileceğiniz gibi çok fazla insanın kaybolduğu bir dönemdir. Düğünden geç vakitte kafası karmakarışık çıkan dedektifimiz, evinin önünde bekleyen kişilerle yapacağı görüşme sonrasında kendini, Hitler’in sağ kolu sayılan Himmer ile Goering’in arasında politik bir skandalın ortasında bulacaktır.

Hoş geldiniz! Philip Kerr’in “Mart Menekşeleri” adı gibi romantik değil tam tersine her an heyecan ve gerginlik dolu. Kitaba adını veren şu mart menekşelerinin, Hitler başa geçtikten sonra Nazi Partisi’ne katılanları ifade ettiğini öğrenmek sanırım nelerle karşılaşabileceğimize dair biraz olsun fikir veriyordur.

Müşterilerinin çoğu Yahudi olan Bernie’nin araştırmalarının sonucu genelde benzerdir: Gestapo veya SA’nın inceliğiyle Landwehr Kanalı’na atılmış bir ceset, Wannsee’deki bir teknede intihar veya bir toplama kampı olan KZ’ye gönderilmiş mahkûmlar listesinde bir isim… Katillerin kurbanlarını öldürmek için seçtiği yollara şaşırmamak gerektiğini ise çoktan öğrenmiştir.

Arabayla alınan Bernie, kendisini Herr Six’in evinde bulur. Oldukça zengin bir sanayici olan Six’in kızı damadıyla beraber vurularak öldürülmüş sonra da evleri yakılmıştır. Üstelik kasada bulunan aile yadigârı, pahalı mücevherler de çalınmıştır. Bernie’den istenen katili yetkililere teslim etmeden önce mücevherleri Herr Six’e ulaştırmaktır. Araştırmaya, kundaklanan evden başlayan dedektif ilk ipuçlarını olay sırasında izinde olup tam da kendisi eve gittiğinde dönen temizlikçiden elde eder. Birbirlerine çok âşık olan çift son zamanlarda sık sık kavga etmektedirler ve beyefendinin ceketinden düşen delikli kulaklar için küpeler ona adamın karısını aldattığını düşündürmüştür, çünkü Frau Pfarr sadece klipsli küpeler takmaktadır. Üstelik damat beyin kayınpederiyle telefonda şiddetli bir kavga ettiğine de tanıklık etmiştir. Herr Six’in, dedektifle gizemli bir şekilde görüşmek isteyen eşi ise tam tersine Herrz Pfarr’ın başını işten kaldırmadığını ama bir keresinde Frau Pfarr’ıSix’in asistanıyla gecenin ikisinde baş başa yakaladığını anlatır. Temizlikçinin terziden aldığı ve hiç açmadığı kutudan çıkan üniforma ise Herr Pfarr’ın bir mart menekşesi olduğunu göstermektedir. Olaylar ilerledikçe hikâyeye giren yeni insanlarla durum iyice karmaşıklaşıp Bernie’den çok bizi meraklandırır bir hale geliyor. Şahsen yüreğim ağzımda okurken her an akıl yürütmelerime bir yenisini ekledim. Fonun Hitler Almanya’sı olması ise heyecanı arttıran bir durum oldu.

Kitap boyunca Nazi kurbanlarıyla dolup taşan morglar, köhne gece kulüpleri, Jesse Owens’ın Aryan üstün ırk teorilerini yerle bir ettiği Olimpiyat Oyunları’na, ünlü bir aktrisin yatak odasına, bir toplama kampı olan Dachau’ya kadar heyecanlı ve gizemli bir yolculuk bizi bekliyor. Bir restoran duvarındaki Führer resmi, “Her zaman Hitler selamı verin” yazılı tabelalar, Homoseksüelliği Bastırma Departmanı’ndan polisler, kısaca Bernie’nin soruşturmaları boyunca attığı her adımda onun nefesindeki sigara ve alkol kokusu kadar Nazi Almanya’sının nasıl bir yer olduğunu da yoğunluğuna hissediyoruz.

Edinburgh doğumlu İskoç yazarımız Philip Kerr’in, 1936 Berlin’ine dair böylesine detaylı ve gerçekçi tasvirler yapabilmesi ilk önce çok şaşırtıcı gelse de kendisinin Alman hukuku ve Alman felsefesi eğitimi aldığını, özellikle de Nazi dönemi üzerine çalıştığını öğrenmek kafamızdaki soruların bir kısmını cevaplıyor. Yine de bütün ayrıntılar öylesine canlı ki bir kitaptan çok bir film setinde hissettim kendimi.

Philip Kerr’in Bernie Günther serisi, 11 kitaptan oluşuyor. Bunlardan sekiz tanesi Alfa Yayınları tarafından yayınlandı. Hepsi de moda deyimle “zamanın ruhu”nu başarıyla yansıtıyor. Karakterlerin anlatılmasından mekânların tasvirine her şey adeta dönem filmi gibi. Seride ikinci favorim ise “Ölümcül Prag”.

Philip Kerr’in “Mart Menekşeleri” kitabını okurken kendimi Bernie’nin gömlek cebinde bazen onunla beraber bazen de ondan bağımsız akıl yürütüyor gibi hissettim. An geldi gerginlikten gözlerimi kapatıp iyice cebin içine gömüldüm an geldi ondan daha çok şaşırıp gözlerimi iyice açtım.

Gökten üç elma düşmüş, biri tarih, biri polisiye, biri siyaset sevene. Elmaların hepsi bu kitapta.

Arzu Akgün

Subscribe
Notify of

2 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
Cansu
8 years ago

Merhaba,seri mi acaba kitaplar? Sırayla okumak zorunda mıyız yoksa sadece ana karakter mi ortak? Şimdiden teşekkürler…