Egoist okur

Philip Pullman’dan şahane roman: BEN BİR FAREYDİM!

“Ben Bir Fareydim”, tekrar tekrar okumaktan hiç bıkmadığım bir kitap. O çok cüretkar ve büyüleyici “Kuzey Işıkları” serisinden tanıdığımız -ve bana göre bir nevi dahi olan- Philip Pullman yazmış. İthaki Yayınları’ndan. İçinde fareler, insanlar, prensler ve prensesler var. Baskısı kalmış mıdır bilmiyorum ama çocuğunuza kitap seçerken buna da bir bakın. Bulursanız, kendiniz de okumayı ihmal etmeyin.

Dikkatli bir gözle başlarsanız, insan denen mahlukun ikiyüzlülüğünü de görürsünüz, başta siyaset ve medya olmak üzere toplumun tüm kurumlarının içten içe kirlenmesini de… Hatta yüzyıllardır dinlediğimiz Külkedisi masalının içyüzünü de…

Şu cümleye bayıldığımı ayrıca söylemek istiyorum: “Eskiden ne olduğun önemli değil; önemli olan şimdi kim olduğun…”

Ayı olmayan bir ayının hikayesi

philip pullman egoistokur gulenay borekci

“Ben Bir Fareydim”

Bir geceyarısı ihtiyar kunduracı Bob ile bulaşıkçılık yapan karısı Joan’ın kapısı çalınır. Gelen yorgunluktan bitap düşmüş bir çocuktur. Acaba duaları geç de olsa kabul olmuş, tanrı onlara nihayet bir evlat mı göndermiştir. Adını sorduklarında çocuk sıradan bir şöy söylermiş gibi şöyle der: “Ben bir fareydim.” Mümkün mü? Bir fare nasıl olur da bir çocuğa dönüşür? Yalan söylüyordur belki veya kötü bir olay sonunda hafızası allak bullak olmuştur… Eh ama o halde bu çocuk niçin yemeklerini ön dişleriyle kıtır kıtır yiyor hep yahut niye bulduğu her tahta parçasını, mesela uyuduğu yatağın kolonlarını kemiriyor. Onu okula gönderdiklerinde, öğretmenini bile dişlemesi ne anlama geliyor?

Öte yandan, yoksul Bob ile Joan çifti kemirme huyu sayılmazsa kusursuz sayılabilecek bu iyi kalpli ve epeyce saf çocuğu öyle seviyorlar ki onu evlat edinmeye karar veriyorlar.

İşte en sevdiğim çocuk kitaplarından birinin başlangıcı. Sonrası acayip. İçinde filozoflar, polisler, sirk insanları hatta müthiş bir aşk hikayesi bile var. Ülkenin genç prensinin hangi soylu aileye mensup olduğu dahi bilinmeyen güzeller güzeli bir kızla evlenmesini uzaktan da olsa izliyoruz. (Eh, zaten yakından izleyebilseydik bize de masal kahramanı denirdi.)

Daha da tuhaf olan şey, eskiden fare olduğunu iddia eden çocuğun perensesi yakından tanıdığını söylemesi. Bu arada her bölümün başında karşımıza çıkan Günlük Musibet Gazetesi manşetleriyle Bob ile Joan’un evinde hatta sarayda yaşananlar paralel gidiyor. İşe bir miktar felsefe, aksiyon, politika ve toplumsal eleştiri karışıyor ve masalımız hafiften Dickensvâri bir drama dönüşüyor.

Muhteşem “Kuzey Işıkları” serisinden tanıdığımız Philip Pullman’ın “Ben Bir Fareydim” adlı kitabında sorduğu soru şu aslında: İnsan olmak ne demektir?

Bu soruya cevap bulmanın pek de kolay olmadığını, bir bakış açısıyla da fareleri insanlara kolayca ve iç rahatlığıyla tercih edebileceğimizi de harikulâde bir şekilde sezdiriyor. Neyse ki mutlu biten bir masal bu. Gerçi sonsuza dek mutlu yaşamanın dilemekle olmadığını, epeyce çaba, yani kan, ter ve gözyaşı gerektirdiğini de bir vesileyle öğreniyoruz.

Son bir not: Kitapta en sevdiğim cümleyi Joan sarf ediyor. Bir zamanlar fare olduğunu söyleyen o tatlı çocuğa şefkatle karışık kızarken, “Eskiden ne olduğun önemli değil; önemli olan şimdi kim olduğun” diyor ya, işte o cümle şahane.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

3 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
Dilek V.T.
12 years ago

Çok tatlı bir hikaye bu, sanki bir başka külkedisi masalı… Öyle renkli anlatmışsın ki, gözümün önüne geldi sanki çocuğun “Ben bir fareydim” deyişi, orayı burayı kemirişi, uyum sorunuyla cebelleşmesi… İnsanın hemen alıp okuyası geliyor bu kitabı, çocuk olmak şart değil zaten bu kitapları sevmek için, öyle değil mi? Hem merak ettim insan olmak nedir ki sorgulamasının bu fare-çocuk hikayesinde irdelenişini. Günlük büyük büyük :) işlerimizden fırsat yaratıp okumak lazım bu çocuk kitabını… Teşekkürler …

12 years ago

Aldığınız Bumerang ödülü için sizi tebrik ederim. Ben de umarım bir gün o sahnede olurum. Başarılarınızın devamını dilerim.