Egoist okur

Pin-up kızlarının hiç de masum olmayan tarihi

Yazıya günümüzün en ünlü pin-up kızı Kim Kardashian’la başladım ama aslında konum rock müzik tarihçisi, arşivci ve yazar Güven Erkin Erkal’ın “Türkiye’nin Güzel Tarihi” adlı kitabıydı. Kitabın sayfalarını karıştırırken, savaşı katlanılır kılan güzel kızlardan posterlerde milliyetçi ya da dini vurgulara kadar çok şey gördüm, hatta sonunda genre dönüp dolaşıp Kardashian çağında tam gaz süren ırkçılığa döndüm. O halde bu yazıya belki de “Pin-up kızlarının hiç de masum olmayan tarihi” başlığını koyabilirim, niçin olmasın?

Hotanto Venüsü. Carolina Beaumont. Kim Kardashian.

Pin-up kızlarının az bilinen hikayesi

Pin-up güzeli Kim Kardashian’ın Paper dergisine verdiği pozlar olay oldu. Kardashian fotoğrafların birinde elindeki şişeden arkaya, poposunun üzerine yerleştirdiği kadehe şampanya püstürtüyordu. Ne demek istediğimi anlamanız için fotoğrafları görmeniz gerekir diyeceğim ama gezegende onları görmemiş kimse kalmadı zaten.

Fotoğrafçı Jean-Paul Goude uzun yıllar önce Carolina Beaumont adlı siyahi modelle çalışarak yarattığı pozların aynısını “fotoğrafçılıkta devrimmiş” gibi göstererek Kardashian’a yeniden satmıştı. daha garip olan şeyse, iki seride de görüntülerin fena halde Saartjie Baartman’ı hatırlatmasıydı.

Saartjie Baartman’ın kim olduğunu Gerard Badou imzalı “Hotanto Venüsü” adlı kitaptan öğreniyorum. (Epsilon Yayınları) Siyahlara yönelik ırkçılığın ve kadın düşmanlığının simgesi haline gelmiş bu kadın Güney Afrika’da doğmuş ve çocuk yaşta kendini köle pazarında bulmuştu. Onu satın alan Avrupalı tarafından bir süre seks objesi olarak kullanıldıktan sonra olağandışı bedensel özellikleri nedeniyle “sergilenmek üzere” Paris’e götürülmüştü. Hilkat garibelerinin yer aldığı insanlık dışı gösterilerde insanlar Baartman’a “Kara Afrodit” ya da “Hotanto Venüsü” diye sesleniyor, onun iri ve çıkık poposuna bakarak gülüşüyorlardı. Talihsiz kadın 1815’te ölmüştü. İşte poposunu estetik ameliyatlarla büyütüp duran pin-up kızı Kardashian’ın da Goude’a verdiği pozlarla farkına bile varmadan bu tarz bir ırkçılığı beslediği söyleniyor.

Savaşı katlanılır kılan güzel kızlar

Pin-up demişken, İngilizce kökenli bu kelimenin anlamı “iğnelemek” ya da “raptiyelemek”. Popüler kültürdeyse, muzır mimikler ve şirin jestlerle kameraya poz veren seksi ve güzel kızların duvara asılmak üzere tasarlanmış fotoğraf ya da illüstrasyonlarına deniyor. 1890’larda üretilen ilk pin-up’lar burlesque dansçılarının resim ya da fotoğraflarından oluşuyordu. Çok geçmeden tiyatrocular, şarkıcılar ve sinema oyuncuları da pin-up kızı olarak boy göstermeye başladılar. Pin-up’ın esas popüler olmasıysa II. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşti. Amerikalı askerler bu posterleri duvara asıyor, katpostalları dolap içlerine, ayna kenarlarına iğneliyordu. Bu güzel kızlar iç açıcı tebessümleriyle savaşın sertliğini biraz olsun unutturur, o acımasız karanlığı belki bir nebze aydınlatırlar diye…

Dünyada pin-up tarzına öncülük eden sayısız dergiyi biliyoruz. Tabii bu dergilerin bizim buralardaki hikâyesi var bir de. Osmanlı’dan günümüze kapaklarında kadınların göründüğü dergiler, başlangıçta sırf kadınlar için çıkıyormuş ama kısa sürede bu kapaklar erkeklerin de ilgisini çekmeye başlamış ve 1920’lerden itibaren de pin-up dergilerinin sayısı hızla artmış.

Posterlerde milliyetçi vurgular

Bunları rock müzik tarihçisi, arşivci ve yazar Güven Erkin Erkal’dan öğreniyoruz. Yeni kitabı “Türkiye’nin Güzel Tarihi”, pin-up kavramını bize yeniden hatırlatıyor. Erkal’a göre pin-up kızları halleri, tavırları, kılık kıyafetleriyle dönemin günlük hayatına, modasına, sanatına, eğilimlerine ışık tutuyorlar. Daha da önemlisi ait oldukları dönemin iktidarının kadın politikalarını da bu posterler ve dergi kapakları aracılığıyla öğreniyoruz. Mesela Osmanlı döneminde çıkan dergilerde epeyce alafranga görünümlü pin-up kızlarına rastlanıyor. 1920’lerdeki dergiler de daha çok kentli kesime sesleniyor.

Şahsen benim dikkatimi Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki milliyetçi vurgular çekiyor. “Karikatür” dergisinde Ay’ın üstünde oturan genç kadın aşağıdaki harp alevlerine bakarak, “Ay yıldızımın yüksekliğini şimdi anlıyorum” diyor. “Genç Liseli” dergisinde de liseli genç kızı uçağının önünde Sabiha Gökçenvâri bir militarist kıyafet içinde görüyoruz. Resmi tarih de değil sadece, ötekilerin tarihi de bu posterlerde farklı şekillerde okura “göz kırpıyor”. Mesela 1960’larda kapağında seksi bir kızı gösteren dergi çelişkili bir şekilde Hac ilavesi veriyor. Hem babaanneye hem toruna hitap edebilmek için her halde… İlerleyen yıllarda daha kanlı canlı, etli butlu kadınlara rastlanıyor. Yeşilçam’ın seks filmlerine teslim olduğu 1970’lerde pin-up’lar da adeta metamorfoz geçiriyorlar. Günümüz kapak kızlarına gelince, onlardan kitapta neredeyse hiç söz edilmemesi bence bir eksiklik. Bugünün pin-up kızları da var çünkü, bilhassa da erkek dergileriyle müzik dergilerinin kapaklarını süslüyorlar… Yine de 1000 fotoğrafla 100 yıllık bir tarihi anlatan kitap, meraklısı için hazine değerinde fotoğraflar, çizimler içeriyor. Güven Erkin Erkal, “Bu kitap bazı ipuçlarını sunarak okurları sahaflara ve kütüphanelere çağıran bir davetiyedir” diyor.

“Türkiye’nin Güzel Tarihi”nin en enteresan kısmı bence kapaklarını pin-up kızlarının süslediği, içlerinde kariküterler, çizgi romanlar, yemek tarifleri, moda tüyolarının falan yer aldığı bu dergilerde siyasete, edebiyata ve hararetli polemiklere de mutlaka yer verilmesi. Nâzım Hikmet’ten Necip Fazıl Kısakürek’e, Mehmet Akif Ersoy’dan Aziz Nesin’e birçok yazar, bu güzel kapaklı dergilerle girmiş yayın dünyasına. Güven Erkin Erkal, Zeki Müren’in bir öyküsüne de yer veriyor. “Sanat Güneşi”nin ressam yanını biliyordum ama öykücü yanından açıkçası habersizdim.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments