Duvar resminden korkuyorlar!
Salt Beyoğlu’nda bir süredir bir sergi var. Adı, Duvar Resminden Korkuyorlar.
Hikayesi şöyle: 8-11 Eylül 1980 tarihlerinde, Kuşadası Kültür ve Sanat Şenliği’nde toplanan sanatçıların duvar resmi yapmalarına izin verilmemiş. Onlar da hazırladıkları pankartlara “Duvar resminden korkuyorlar” yazmışlar. Serginin adı buradan geliyor.
Biraz daha ayrıntı isterseniz… Sanatın toplum, ekonomi, emek ve siyasetle birebir ilişkisi ve sansür uygulamalarını inceleyen sergi, 1976 haziranında dönemin yerel belediyesinin davetiyle 13. Antalya Uluslararası Film ve Sanat Festivali’ne katılan sanatçıların yaptığı duvar resimleri ve sokak heykellerinin ”macerası”yla başlıyor, edebiyatçı, eleştirmen, tiyatrocu ve sinemacılardan oluşan bir grubun 11 Eylül 1980 akşamı, Kuşadası Kültür ve Sanat Şenliği kapsamında Açık Hava Sineması’nda çektirdiği fotoğrafla sonlanıyor.
Öykücü Pınar Sönmez bu önemli sergiyi ve izlenimlerini yazdı. 21 Nisan’a kadar siz de Salt Beyoğlu’nda gezebilirsiniz.
Duvar resminden korkuyorlar!
Tomris Uyar, 1980’in ilk Gündökümü’ne şöyle başlıyor: “Yeni bir yıl mı bu? Hiç sanmıyorum. Üç yıl önce bir öykümde şöyle yazmışım: ‘Ne zamandı, kimseler tam bilmiyor, ama toprağın üstlerine ince bir torba geçirilmişti.”
İşte o dönem ki yıl yıldan ayrılmıyor.
“Duvar resminden korkuyorlar’ sergisi Haziran 1976’da Antalya Film ve Sanat Festivali’ne katılan sanatçıların yaptığı duvar resimleri ve sokak heykelleriyle başlıyor ve tarihi bir kavşakta bitiyor. 8-11 Eylül 1980 Kuşadası Kültür Sanat Şenliği ve darbeye uyanış.
Tomris Uyar’ın dile getirdiği gibi yılların birbirinden ayrılmayacak denli birbirine kaynadığı, yılların tek yılmışçasına geçtiği bir dönem. Pek çok fotoğraf ve bilgiyle toplu halde ilk kez karşı karşıyayız. Serginin mihenk taşı, ele aldığı zaman.
Bir slogan… Ses sadece kendi zamanına değil, zamandan ötesine de yayılıyor, çünkü baskı “toprağın üstlerine geçirilen ince bir torba.” İsyan da, talep de, cesaret de yeri geliyor eylemin sloganla desteklenmesiyle ve desteğin de slogana evrilmesiyle sürüyor. Sadece bir dönemin bilinmeyenleri ya da o döneme toplu bakıştan ötesi kalıyor hayata. Üstüne üstlük bu sergi, hayatı direkt etkiliyor. Yol boyunca yapılmış duvar resimleri artık daha çok dikkatinizi çekiyor. Duvar resminin isyan demek olduğunu belki de hiç bu kadar net görmediniz.
Serginin ismi çoğumuzu yeni bir slogan olduğunu düşündürtüyor. Ama işin aslı, “Duvar Resminden Korkuyorlar”, 12 Eylül’den hemen önceki günlerde Görsel Sanatçılar Derneği üyelerinin eylemlerinin baş ifadesi, imi.
Darbe öncesi günlerde, plastik sanatçılar, edebiyatçılar, sinemacı, tiyatrocu ve eleştirmenler gibi kültür aktörlerinden oluşan büyük bir grup, kültür ve sanat şenliği için Kuşadası’ndadır. Yerel belediyenin davetlisi olan GSDli sanatçıların açık havada duvarlara resim yapmaları, dönemin Aydın valisinin müdahalesiyle engellenir. “Duvar Resminden Korkuyorlar” yazılı pankartlarla gerçekleştirdikleri bir yürüyüşle valiliği protesto eden sanatçılar, Kuşadası meydanında büyük boy tuvallere resim yaparlar.
Bu slogan ‘70’ler hareketinin esaslı bir buluşu olduğu kadar sonucu ve direnişin hakkı verilerek de uygulanmış örneği. İsa Çelik o zamanlar GSD’nin başkanı ve sadece kendi ülkesinde değil, Atina’da da pek çok duvar resmi yapmış. Bu bilgiyle duvar resminin ifade ettiklerinin daha da ayırdına varıyor insan. Duvar resminin kamusallığı, herkesin gözü önünde yapılıyor olması ve eş zamanlı sergilenirliği resme direkt katılımı sağlıyor. Odalara, galerilere, kişilere değil, halka açık resim. Bireyle iç içe.
Sergiye ’76 yılının yer aldığı en üst kattan başlamanın iyi olacağını bilsem de daha ilk katta karşı duvardaki büyük boy fotoğrafı görünce bıraktım kendimi âna, fotoğrafı uzun uzun izledim.
Bu fotoğrafı gören unutmaz!
Kimler yok ki? Turgut Uyar, vazgeçilmezim Tomris Uyar, İsa Çelik, Fikret Otyam, Metin Eloğlu, İsmet Okyay, Muzaffer İzgü, Yusuf Taktak, Orhan Taylan, Nur Eloğlu, Filiz Otyam, Füsun Demirel…
Döne Otyam (Fikret Otyam’dan aktarıyor): “Fotoğraf 11 Eylül akşamı çekilmiş. Açık hava sinemasında film izliyorlarmış. Zaten bir söylenti varmış darbe üzerine.”
Turgut Uyar da şunları söylüyor: “O günlere yazlık bir sinemada Yılmaz Güney’in Düşman filmini görmeye gittiğimizi hatırlıyorum; sanırım orada çekilmiş. O Kuşadası gezisini hiç unutmam.” Dönemin ruhunu, son gecenin sessizliğini, belirsizliğin uğultusunu hissediyorsunuz bakarken. İşte o fotoğrafın sabahında da darbeye uyanılıyor.
İsa Çelik’in fotoğrafın yanındaki sözleri çekiç gibi: “İki kişi bir araya gelemez olduk.”
Kuşadası Şenliği gerek zamanı gerek geniş katılımı ile mühim kavşak. Bakın, İsa Çelik diyor ki: GSD olarak 360 eserle gittik. Şu anda İstanbul dışında böyle bir sergi düşünebiliyor musunuz? Bir sahil kasabasında? Üstelik bu sadece GSD’nin resimleri… Çoğunlukla İstanbul’dan getirilen onca eser, bu eserlere gösterilen yoğun ilgi…
Uzakta değil, yakında sanat
Hemen arkasından gelen dönemi ifade için bu sözlerin yanına şu bilgiyi ekleyin. Milliyet Sanat “Kartal ve Yakacık’taki şenliğin güvenlik sağlanamayacağı düşünüldüğünden yapılamayacağı…” İşte böyle. 360 eserin taşındığı Kuşadası Şenliği bir yanda, İstanbul’un merkezi Kartal’da ağustosta sergi yapılamaması öte yanda… Önemli bir detay bu; baskı merkezden başlıyor. Sansürün, oto-sansür diktesinden başlaması gibi…
Sadece bu bölümün yarattığı derin etki pek çok unsurla perçinleniyor. Milliyet Sanat kapakları da dönemin görsel ifadesi olmuş. Ayrıca tüm belgeler, sansür ve yasaklama haberleri, derneklerin birbirlerine destek mektupları, önemli isimleri görevden almalar, hepsi bugüne dek gelen dönemin kaotik, karanlık dünyasını, ağır baskıyı, ama aynı zamanda sanatın ve düşüncenin direnişini, cesaretini ortaya koyuyor.
Bir adım ötede, Sanat Dergisinin soruşturma başlığına bakıyorum, “Sanatçı örgütleri yeni hükümetten ne bekliyor?”
Şimdi böyle bir sorunun bile sorulmadığının farkındasınız değil mi? Şu anda sanatçıların devletten ne beklediğini soran da, soruşturan da olmadığı gibi, soruşturulsa da sanata tüküren devlet adamlarından oluşan kadroda hiçe sayılacağını bilmek de ruhu karartıyor. Evet, enseyi karartmayalım, umutsuzluğa alışmayalım ama şu dönemin isini de kabul edelim. Evet isyanı, direnişi savunalım, ama üzgün, sızılı evlerden çıkmanın verdiği kırgınlığı da unutmanın mümkün olmadığından bahsedelim. Ne ki, 1978 katına çıkamamamın da gözü yaşlı sebepleri var elbet…
Pınar Sönmez
Subscribe
0 Comments
oldest