Camilla Läckberg’den Polisiye Okulu 2: İSKELET
Posted by gülenay börekçi on November 2, 2012 · 1 Comment
Umarım artık polisiye romanın temel olay örgüsünü kurmanın hiç de sandığınız kadar karmaşık bir iş olmadığını görmüşsünüzdür. Hikayeyi zenginleştirmek için eklediğiniz ayrıntıları çıkaracak olursanız, her şey aslında bir katil, bir sebep ve bir -veya iki- “modus operandi” yani uygulamadan ibaret sayılabilir. Şimdi bu iskeleti alıp üzerine biraz et ve kan ekleyelim. Ve elbette buna en yaşamsal bölümden başlayalım…
Gerilimi kurmak
Okurlarını sıkmaktan ölesiye korkan bir polisiye yazarının hüneri burada gizlidir aslında. Gerilimi yaratmak için kullanabileceğiniz birkaç küçük numara da vardır:
Olayların geçtiği yerleri değiştirmek
Her şeyi ama her şeyi değiştirebilirsiniz, şehri, ülkeyi, kültürü… Sadece coğrafi farklılıklardan söz etmediğimi herhalde anlamışsınızdır. The Preacher adlı romanımda, Hulth Ailesi’ni ikiye bölmüştüm. Ailenin bir kolu büyük bir malikanede yaşarken, diğer kolu hayatını yoksulluk içinde sürdürüyordu. Buz Prenses’teyse, hikayenin bir bölümünün Göteborg’da geçmesi bana uygun göründü. Bazı karakterler orada yaşayacaktı. Böylece ben bölümler arasında geçiş yaparken çevresel farklılıklardan yararlanarak gerilimi artırabilecektik.
Dış dünyalar için yaptığınızı, iç dünyalar için de yapmak
İç dünya denildiğinde akla ne gelir? Elbette karakterlerin fikirleri, hisleri, mizaçları… Bunun için olayları farklı karakterlerin gözünden görmeye çalışmalısınız. Ben bunu çok sık yapıyorum. Buz Prenses’te de, The Preacher’da da cinayeti hemen her sahnede başka bir karakterin gözünden yorumlamayı denedim. Böylece romanlarım tempo ve ton kazandı…
İlgiyi dağıtmak için ortaya birkaç tuzak atmak
Bunun birkaç yolu vardır. Bir tanesi cinayet işlemek için ne sebebi ne de imkanı olan, üstelik tamamen masum görünen bir karakter yaratmaktır. Şu eski “katil genellikle en az şüphelendiğiniz kişidir” klişesine göre okuyucu bu karakterin katil olduğuna neredeyse emin olur ve bunu kanıtlayacak bir ipucu bulabilmek için adeta avcı gibi kitaptaki hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışır.
Bir diğeri, aleyhine birçok kanıt bulunan bir karakter yaratmaktır. Okurun şüphesi aniden aslında cinayetle hiç mi hiç ilgisi olmayan ama diyelim ki evlilik dışı bir ilişki veya benzeri bir sebepen ötürü yalan söylemek zorunda kalan, bu yüzden de suçluymuş gibi görünen bu kişi üzerinde yoğunlaşır. Seçenekler sınırsız… Belki bir karakter bir cinayet girişiminin kurbanıdır, polis de onu öldürmeye çalışan kişiyi arıyordur. Ama işe bakın ki söz konusu kurban aslında tam da aranan esas katil olabilir. (Agatha Christie’nin On Küçük Zenci adlı romanını okumanızı hararetle tavsiye ederim. Hikayenin ortasında okur bir karakterin öldüğünü öğrenir ama finalde esas katilin o olduğu ortaya çıkacaktır.)
Birkaç farklı şüpheli
Görüyorsunuz, okurun dikkatini başka yönlere kaydırabilmek için hayal gücünüzün izin verdiği her şeyi yapabilirsiniz. Hikayenizde cinayeti işlemesi için yeterince sebebi varmış gibi görünen en az birkaç karakter yaratmanız kesinlikle iyi olur. Elde sadece tek şüpheli varsa, romanınızın ne kadar sıkıcı olduğunu düşünsenize.
Üstü kapalı imalar
İşte size gene çok etkili bir araç. Neyi mi kastediyorum, okura karakterlerinizden birinin bir sırrı olduğunu hissettirmenizi. Okur bu sırrın ne olduğunu bilmeyebilir, dahası sırrın cinayetle ilgisi de olmayabilir ama her durumda bununla ilgilenecektir. Pratikte yaptığınız aslında okurla ufacık bir bilgi kırıntısı paylaşmaktır.
Acaba şimdi ne olacak?
Şahsen en sevdiğim numara. Romanızın bir bölümünü soluk kesen bir finalle bitirmek için şahane bir yol. Neyi kastettiğimi açıklamak için televizyon dizilerinden örnek vereyim. Televizyon dizilerini her hafta izlenir kılmak için senaristler sürekli yeni tuzaklar icat etmek ve bölüm finallerine bu tuzakları yerleştirmek zorundadır. Siz de aynısını yapabilirsiniz. Böylece okur bir sonraki bölümü okumak için içinde şiddetli bir arzu duyacaktır. Diyelim ki esas karakter hayati önem taşıyan bir şey keşfetti. O bölümü tam da bu keşif sırasında bitirmeli, okura kahramanınızın ne bulduğunu hissettirmemeli, böylece merak unsurunu ayakta tutmalısınız. Başka bir örnek bulalım… Sözgelişi kahramanınız kendini zor bir durumun tam ortasında buldu. Okur onun bu durumdan kurtulup kurtulamayacağını merak ederken siz hain yazar olarak hikayenin başka bir bölümünü anlatmaya başlarsınız. Nasıl yapacağınız tamamen hayal gücünüze kalmış. Ama “Acaba şimdi ne olacak?” sorusu polisiye roman için vazgeçilmezdir. Tabii bu soruları sordurduğunuz bölümlerin arasına daha hafif, daha renkli sahneler sıkıştırarak okura soluk alma, bir parça dinlenme imkanı da tanımalısınız.
1. Alıştırma
Bir Agatha Christie romanı alıp iki kere okuyun. İkincisinde artık katilin kim olduğunu ve hangi ipuçlarını bulacağınızı bildiğiniz için, Christie’nin bütün ipuçlarını nasıl zarif bir şekilde yerleştirdiğini üstelik onları bütünüyle açık ve anlaşılır kıldığını görebilirsiniz.
2. Alıştırma
Dört dosya kağıdı alıp her birine dört paragraf yazın. Her biri “Acaba şimdi ne olacak?” sorusuyla bitsin. Durumları ve kişileri farklılaştırın. Bu dört paragrafın birbiriyle alakası olması gerekmez.
3. Alıştırma
Bir kadının kızıyla alışverişe gitmesini anlatın. Bunun için sekiz farklı kişi seçin ve olayların her biri dört farklı mekanda geçsin. Ülkeyi değiştirin, kültürü, dönemi yahut neyi isterseniz onu değiştirin. Böylece aynı olayın farklı mekanlar ve durumlarda nasıl farklı sonuçlanacağını göreceksiniz. Bu, üslubunuzu geliştirecek mükemmel bir alıştırma olacaktır.
Tavsiye listesi
Bu bölümdeki anlatılan numaraların hemen hepsini içeren bir Agatha Christie romanı
On Küçük Zenci, And Then There Were None (Tabii artık bu kitabın adı değişti ama bu apayrı bir konu.)
Polisiye roman yazma teknikleri üzerine daha ayrıntılı okumalar için kitaplar
1. Shanon O’Cork, How to Write Mysteries
2. Sue Grafton, Writing Mysteries
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Harika. İlk dersten beri söz konusu alıştırmaları yapıyorum, güzel bir fikir oluştu aklımda. Umarım kısa süre içinde yayınlayabileceğim bir hikaye haline gelecek. Seni seviyorum egoistokur !