Popüler kültürde Dan Brown kuralları
Posted by gülenay börekçi on November 4, 2013 · 2 Comments
Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Cehennem… Dan Brown’ın bütün sırları mevcut bu yazıda. Hayır, yazı bir nevi derya deniz olduğundan değil, Brown’ın başarısının sırrı sahiden de bu kadarcık bir yazıyla özetlenebileceği için. Emin olun fazlası var, eksiği yok… Bonus olarak Brown’ın son romanı Cehennem’deki bazı büyük hataları da ekledim. Sanat tarihi, şifreler ve işaretler konusunda acayip bilgili olduğu söylenen birisinin yapmaması gereken hatalar. Bilmem itirazınız olur mu?
Cehennem’in ucundan alev rengine boyadığı melek kanadı. Uygun sayılır, öyle değil mi?
Popüler kültürde Dan Brown kuralları
Yıllar önce Da Vinci Şifresi’ni ilk elime aldığımda neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. Öylesine karıştıracak, sıkılırsam da bırakacaktım. Başladım. Bir bölüm, iki bölüm derken bir bakmışım yarılamışım. Dan Brown öyle tuzaklı bir yapı kurmuştu ki okur, her bölümün sonunda devam etmeye mecbur kalıyordu, kaçarı yoktu. Eh, kitapların büyüsüne kapılmaya baştan gönüllü biri olarak ben de buna itiraz edecek değildim. Brown’ın yeni romanı Cehennem de aynen böyle çıktı. Şimdi bir sürü yerini eleştirebilir ama bu durumu değiştirmez: Başladım ve bir gecede bitirdim.
Kural 1. Okurun rahat bir nefes almasına izin vermeyin, onu sürekli diken üstünde tutun. Bir eleştirmen bu durumu, “Dan Brown kitaplarını herkesin hoşuna gitsin diye değil, herkes mutlaka alsın, okusun diye yazıyor” şeklinde özetlemiş.
Cehennem, Floransa, Venedik ve İstanbul’da geçiyor. Venedik’te fazla oyalanmıyoruz ama Floransa’yı köşe bucak dolaşıyoruz. Ayasofya, Sultanahmet ve Yerebatan Sarnıcı gibi şehrin önemli tarihi mekanlarının boy gösterdiği İstanbul’sa kilit noktada duruyor. Zira kötü adam Zobrist, dünyayı cezalandırmak için giriştiği ölümcül oyunun finalini tam burada sahneliyor. Biz de Dan Brown romanlarının önemli bir özelliğini hatırlıyoruz. Okuru Londra, Paris, Roma, Washington gibi köklü şehirlerde sanat turuna çıkaran bu romanlar aynı zamanda turistik birer rehber işlevi de görür.
Kural 2. Karakterlerinizi, dolayısıyla da okurunuzu roman boyunca turistik önemi olan tarihi ve güzel şehirlerde dolaştırın.
Dan Brown iyi araştırmacıdır, sanat tarihiyle ilgili kaynaklara nasıl ulaşacağını bilir. Sadece aksiyonu değil, az kullanılmış bilgileri de tepeleme boca eder okurun üstüne. Üstelik bunu bir sanat tarihçisinin sıkıcılığıyla yapmaz. Okuması zor kitaplar birkaç cümle içinde özetlenir ve olay örgüsü içinde yerini alır. Anlatılanlar defalarca dile getirilmiş şeylerdir ama bundan habersiz okur aniden kendini akıllı, kültürlü, über sofistike hissetmeye başlar. Cehennem’de de böyle oluyor. Dante’den girip Boticelli’den çıkıyor, Orta Çağ’daki veba salgınlarından Michelangelo’ya geçiyoruz. Hal böyle olunca şüphe kalmıyor; bize kendimizi böylesine zeki hissettirebildiğine göre Dan Brown hakikaten çok zeki bir adam olmalı.
Kural 3. Az kişinin bildiği şeyleri yeniymiş gibi sunun ve okuru fazla yormayın.
Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Kayıp Sembol ve şimdi Cehennem… Brown bütün romanlarında bir komplo teorisi ortaya atıyor. Da Vinci Şifresi’ndeki komplo teorisi, Son Yemek tablosunda İsa’nın sağında oturan sakalsız havarinin aslında Magdalalı Meryem olduğu, İsa’nın onunla evlendikten sonra bütün önemli konularda ona danıştığı önermesine dayanıyordu. Brown’a göre Hıristiyanlığın doğduğu yıllarda henüz erkeklerle eşit konumda olan kadınlar toplumdaki yerlerini Katolik Kilisesi’nin bitmek bilmeyen baskıları ve entrikaları sonucu yitirmişti. Cehennem’in komplo teorisiyse insanlığın aşırı nüfus artışı yüzünden yok olacağı önermesine dayanıyor. Dan Brown ilham kaynaklarından biri Paul Ehrlich’in 1968 tarihli The Population Bomb adlı kitabı. Biyolojik bilimler profesörü ve çevreci bir aktivist olan Erlich, dünya nüfusunun nasıl hızla katlanarak artacağına dair ürkütücü bir demografik tablo hazırlamıştı. Erlich gibi Brown da bu konuda sıkı önlemler alınmazsa bizi ya açlığın ya da büyük salgınların beklediğini ima ediyor. Daha doğrusu romanın kötü adamı Zobrist söylüyor bunları ama yazarımız da ona hak verdiğini gizlemiyor.
Kural 4. İnsanlar komplo teorilerini sever, spekülatif bilimlere bayılırlar. Hele küresel bir sorundan yola çıkarak yazarsanız iki kat ilgi göreceğinizi unutmayın.
2007’de New York Times eleştirmeni Janet Maslin iyi bir best seller’ın nasıl yazılacağı konusundaki fikirlerini sıralamıştı: “Yeni Dan Brown olmak için ne yapmak gerekir? Kutsal bir hazineyi alıp ona bir komplo teorisi katın. Sonra sanat tarihinin köşetaşlarından birini, mesela Dante Alighieri’yi hikayenizin bir parçası haline getirin. İşte size bir best seller adayı.” Yeni romanı Cehennem’i tam da Maslin’in alaycı yazısında söylediklerine uyarak yazdığına göre Dan Brown belli ki hakkındaki eleştirileri ciddiye alıyor.
Kural 5. Bizdeki bazı yazarlar gibi alıngan olmayın, eleştirmenlerinize kulak verin, gerekirse onlarla onların silahlarını kullanarak savaşın.
Gizli örgüt Konsorsiyum’un gerçek adı ne?
Dan Brown romanlarının başında “Bu romandaki isimler, karakterler, mekanlar, olaylar, organizasyonlar kurmaca; anlatılanlarsa gerçektir” yazar. Cehennem’in başında bir de teşekkür listesi yer alıyor. Çeşitli bilim kuruluşlarına, uzmanlara, üniversite, kütüphane ve galerilere teşekkür eden Brown, “Bir yanlışım varsa bana değil onlara sorun” demek istiyor belki de. Cehennem’in başındaki not öncekilerden daha dikkatli bir dille kaleme alınmış. Dan Brown, yedi ülkede yedi gizli şubesi bulunan bir siyasi organizasyondan bahsediyor ama güvenlik sebepleriyle gerçek adını vermeyerek “Konsorsiyum” demekle yetindiğini anlatıyor. Da Vinci Şifresi’nde Opus Dei’ye “günümüzde hâlâ sağ kanat politikalarını belirleyen örgüt” sıfatıyla geniş yer verdiğini hatırlayalım. Dolayısıyla gerçek olduğunu iddia ettiği Konsorsiyum’a dair ser verip sır vermemesi ilginç. Ya aslında böyle bir örgüt yok, ya da Brown’ı korkutan bir şey var.
Bir tabloyu hiç görmeden anlatmak
Romanda silindirik labirentler, biyolojik tehlike logosu, Yedi Ölümcül Günah, Dante, Boticelli, Ortaçağ ve Rönesans’ta yaygın olan ve ünlü şahsiyetlerin görünüşlerine dair fotoğraftan bile daha kesin bir fikir edinmemizi sağlayan ölüm maskeleri gibi simgeler var ama Dan Brown’ın verdiği bilgilerin bazıları yanlış. Mesela sanat tarihçileri yazarın Boticelli’nin Cehennem Haritası adlı tablosunu hiç görmeden, kulaktan dolma bilgilerle yazdığını öne sürüyor. “İnsanlar kasvetli ve korkutucu, yüzleriyse karanlık… Boticelli cehennemi kızıl, sepya ve kahverengiyle boyamış” diyor Brown. Oysa tabloda kemik rengi, sarı ve yeşil kullanılmış, iki üç ufak leke haricinde kızıl yok. Belirsiz ve silik insan figürleri seçilebiliyor, evet ama yüz ifadelerini görmek için büyüteç kullansanız, o bile işe yaramaz.
Boticelli’nin Dante’den ilhamla çizdiği cehennem tasviri.
Üç yanlış kaç doğruyu götürür?
Karnaval maskeleri
Kitabın güzel kadın karakteri Sienna Brooks’un IQ’su 208. Stephen Hawking’in IQ’sunun 200 olduğu düşünülürse, gerçek bir deha. Üstelik sanat tarihi konusunda çok bilgili. Fakat tabii bu durumda Venedik’in ünlü karnaval maskelerinin hikayesini öğrenince nutkunun tutulması biraz acayip. Bu maskeleri Orta Çağ’da hekimlerin hastalarını tedavi ederken vebaya yakalanmamak için taktığını bilmek için sanat tarihçisi olmak falan da gerekmiyor zaten.
Kara Ölüm
Kendini Gölge olarak tanıtan kötü adam Zobrist, “Büyük salgınlar tanrısal düzenin bir parçasıdır. Kara Ölüm’den yani büyük veba salgınından sonra ne geldi? Rönesans. Yani ölümü, yeniden doğuş izledi” diyor. Sanki yeryüzünde bugüne kadar tek bir veba salgını olmuş yahut bütün veba salgınlarının ardından insanlık yeni ve parlak bir çağa geçmiş gibi! Halbuki Avrupa, 6’ıncı ve 7’inci yüzyıllardan itibaren veba yüzünden defalarca kırıldı. Salgınlar Rönesans’tan sonra, mesela 17’inci yüzyılda bile sürdü.
Biyolojik tehlike logosu
Üzerinde biyolojik tehlike logosu bulunan bir tüp görünce tweed ceketli kahramanımız Robert Langdon’ın bütün vücudu ürperir. İşaretin anlamını bilmese de sezgileri ona bunun iyi bir şey olmadığını söylemektedir. Sienna, “Merak etme, biz doktorlar alışkınız, tıp dünyasında bu işarete ara sıra rastlarız” diyerek onu rahatlatır. “Yok artık!” demek istiyorum ben Dan Brown’a, Langdon’a ve Sienna’ya, ara sıra mı? Hiç film ya da televizyon seyretmemiş olsanız bile bilmemeniz komik denecek kadar imkansız. Bu işaret, bütün büyük hastanelerin laboratuarlarında ve bazı çöp kutularının üzerinde muhakkak bulunur.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Hakikaten Dan Brown’un en karakteristik ve bence bu kadar sevilmesinde belirleyici özelliği, her romanında okuru “bi yerlerde” gezdirmesi. Bütün kitaplarını okudum. Sayesinde Vatikan’ın dehlizlerinde de, Oval Ofis’te de, kutuplarda da gezdim. Hatta bir İstanbullu olarak “Cehennem”deki ipucunun Yerebatan Sarayı olduğunu ilk bakışta çözmemize rağmen, sahil yolunun isminin Kennedy Caddesi olduğunu ondan öğrendim. Ne diyelim, şapka çıkaralım ustaya…
Ayşe’cim, bi de eğlendik galiba biraz di mi?
Ne diyeyim, haklısın, bunları hafifseyemeyiz. O halde şapka çıkaralım :))