Raymond Carver ve “Katedral” öyküsünün kör adamı
Edebiyat magazini yapılırsa böyle yapılır :)
“Tersine Mühendislik: Yazmak İçin Okumak ” atölyeleriyle tanıdığımız şahane insan Beliz Güçbilmez sayesinde yeniden keşfettiğim Raymond Carver’ın “Katedral” öyküsünün yazılış macerasına bir yerlerde rastlayınca hemen yayınlamaya karar verdim. Sonrası dipsiz kuyu oldu, bir şeyler buldukça daha da araştırasım geldi… Ortaya bayağı tatlı bir yazı çıktı. Neler yok ki içinde… Âşık Raymond, İyi Raymond, Kötü Raymond, Hergeleler Tanrısı Raymond, akşamları eve gelen konuklarla TV seyreden Raymond, kısacası bildiğimiz bütün Raymond Carver’lar ve ek olarak Katedral öyküsünün unutulmaz Kör Adam’ı… (hem de fotoğraflarıyla)
Üstelik bu macerayı hem Carver’ın karısı Tess Gallagher’dan hem de biyografisini yazan Tom Jenks’ten ayrı ayrı okuma fırsatım oldu. Dahası, meraklıyım ya, öyküdeki “kör adam”ın kim olduğunu öğrenince duramadım onun da fotoğraflarını aradım, buldum.
Ama bana göre en güzeli, Carver’ın “Katedral”i yazmasına yol açan olayın gerçekleştirdiği o geceyi Tess Gallagher’ın da kendi perspektifinden yazmış olmasıydı. Adı, “The Harvest”, yani “Hasat” olan bu öyküyü henüz bulamadım, okuduğumda mutlaka burada yazacağım.
Katedral, Can Yayınları
“Tanıdık Yabancılar”: Ölüme edebiyatla ve fotoğrafla karşı çıkma projesi
Tess Gallagher: “Ray, ‘Katedral’ öyküsünü kurgularken gerçeği ustaca dönüştürdü”
“Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz’dan sonra Ray için en büyük çıkış, 1982 sonbaharında Syracuse’dan New York’a giden bir trende yazmaya başladığı ‘Katedral’ oldu.
Maryland’de oturan arkadaşım Jerry Carriveau arayıp bizi ziyaret etmek istediğini söylemişti. Karısı kısa bir süre önce kanserden ölen Jerry doğuştan kördü. 1970’de Seattle Polis Müdürlüğünde görev yaptığım sırada bir yıl onunla çalışmıştım. Araştırma ve Geliştirme Departmanı’ndaki işimiz, başka bazı görevlerin yanı sıra, parmak izlerine kolayca erişilmesini sağlayacak bir dosya sistemi oluşturmaktı. Jerry’nin geleceği belli olunca Ray’e arkadaşımın daha rahat çalışabilmesi için parmak izi desenlerini nasıl hafif kabartılar oluşturacak şekilde bir kalıba çizdiğimi anlattım. Jerry’nin elini tutup o kabartıların üzerine götürüyor, bir yandan da parmaklarının ucunda hissettiği o kabartıları ona sözlü olarak tarif ediyordum.
Her neyse, Ray, ‘Katedral’ öyküsünü kurgularken bu ayrıntıyı ustaca dönüştürdü ve kör adamın elini alıp anlatıcının elinin üzerine koydu, karakterlerin arasındaki yakınlığı da iyice arttırarak gerçekte olduğunun aksine, kör adama ‘tarif eden’, anlatıcıya ise ‘yönlendirilen’ rollerini verdi.”
“İkimiz de hırsla işlerimize sarıldık…”
“Öykülerini genellikle bir iki oturuşta ve elle yazardı Ray. Yazarken odasına kapanır ve oradan sadece kahve içmek ya da ona gelen mektuplara bakmak için çıkardı.
‘Katedral’, biz Hudson Nehri’ne paralel ilerleyen bir trende yolculuk ederken tasarlandı, hem de tam Jerry’nin bize gelirken New York’tan bindiği o trende. Bir arkadaşımız seyahate çıkıyordu ve New York’taki evini birkaç günlüğüne bize bırakıyordu. Bir çeşit tatildi bizim için, sinemaya ve tiyatroya gitme, iyi restoranlarda yemek yeme fırsatı bulacaktık, uzun bir aradan sonraki ilk özgür zamanımız olacaktı. Oysa şehre gidip gezmek yerine ikimiz de hırsla işlerimize sarıldık ve sadece akşamları dışarı çıktık.”
Tom Jenks: “Hepimiz İyi Ray’i görüyorduk ama bir yerlerde bir Kötü Ray olduğunun da farkındaydık”
“Katedral” öyküsünün gerçeğini bir de Carver’ın biyografisini yazan Tom Jenks’in kaleminden okuyalım… Unutmadan; yukarıdaki karede “Katedral” öyküsünün kör adamı Jerry Carriveau’yu görüyorsunuz. Gerçek adı bu. Fotoğrafları çekense Raymond Carver’ın yakın arkadaşı Bob Adelman.
“Ray Carver’la ilk kez 1984 yılının Eylül ayında New York’ta bir yayıncılık davetinde tanıştım. O gece orada Richard Ford, Toby Wolff, Jay Mclnerney, Tom McGuane, Jim Crumley ve Ralph Beer gibi başka yazarlar da vardı. Bariz erkek bir topluluktu ve beni en çok etkileyen şey, biz bir gece kulübüne gitmek üzere toparlanırken Ray’in, acaba hangi kadına gittiğine dair tatsız erkek şakaları arasında kendini bir taksiye atması ve kaldığı otelin yolunu bir başına tutması oldu. Şakaları gülümseyerek savuşturmuş ve taksiye yüzünde çok ciddi bir ifadeyle binmişti, başına dert almak istemediği belliydi.
Bindiği taksiye kadar peşinden gelen alaycı dostlarıysa onun ciddiyetini umursamıyordu. Hepimiz İyi Ray’i görüyorduk hesapta ama bir yerlerde bir Kötü Ray olduğunun da farkındaydık. O kötü Ray, Hergeleler Tanrısı’nın ta kendisiydi. Kendini ehlileştirmişti ve hızla dünyanın en ünlü kısa öykü yazarı haline geliyordu. Hayatının gerçekleri herkes tarafından biliniyordu. Hem öykülerini genellikle o gerçeklerden yola çıkarak yazdığından hem de şöhret denen şey insana tuhaf bir kamusal tanınırlık getirdiğinden…
Esquire dergisinde editördüm. O güne dek Ray’le sadece mektuplar ve telefonlar aracılığıyla iletişim kurmuştuk. Hatta öykülerinden bazılarını dergide basmıştım da. Anlayacağınız bu adamı birazcık tanıyordum ve taksiye binip uzaklaşmasını izlerken onun otel odasına geri döndüğünü (henüz erkendi, saat daha 10 bile olmamıştı) ve Syracuse’daki Tess Gallagher’a telefon ettiğini hayal ettim. Hayalimde her akşam saat 10’da birbirlerini arıyor ve birkaç saat konuşuyorlardı. Yani diğerleri haklıydı, gerçekten de Ray koşa koşa bir kadını görmeye gidiyordu.
“Tess ve Ray’in açık sözlülükleri ve aralarındaki iyi huylu rekabet tanıdığım yazarların çoğunda görmediğim bir şeydi”
Bir buçuk yıl sonra Syracuse’daki evlerine, onunla çalışmaya gittim. Üzerinde çalıştığımız bir kitap için günlerce öyküler okuduk, geceleri de televizyon izledik.
Bir gece, ‘Uğultulu Tepeler’in PBS versiyonunu seyrediyorduk, Ray ansızın başka bir televizyon gecesini anlatmaya koyuldu, Tess’in bir zamanlar yanında çalıştığı kör adamın ziyarete geldiği geceyi.
Daha sonra aynı hikâyeyi Tess Gallagher’dan da dinledim. Ray’in adamın gözlerinin görmemesinden ve Tess’i eski zamanlardan tanımasından dolayı nasıl da rahatsız olduğunu hatta neredeyse hafiften kıskançlığa kapıldığını anlattı. Gerçekte hiçbir olayın vuku bulmadığı acayip sıkıcı bir akşammış ve tıpkı bizim her gece yaptığımız gibi onların da PBS izlemeleriyle son bulmuş. Ama işte kör adamın ziyaret ettiği o gece Tess uyuyakalmış, ardından da televizyonda katedrallerle ilgili bir program başlamış. Kör adam bir katedralin neye benzediğini bilmiyormuş, bu konuda en ufak bir fikri bile yokmuş ve sonunda Ray onunla birlikte yere oturmuş ve ellerini onun ellerinin üzerine koyarak bir katedral çizmiş. Kör adam şekilleri hissedebilsin diye…
Daha sonra Ray bu olanları bir öyküye dönüştürmüş ve ona ‘Katedral’ adını vermiş. Ray’in cesaretlendirmesiyle öykü yazmaya başlayan Tess de bu olanları kendi bakış açısıyla başka bir öyküde anlatmış.
Tess, adı ‘The Harvest’ (Hasat) olan öyküsünü okumam için bana verirken Ray’e dönüp esprili bir şekilde ‘Dikkat et,’ demişti, ‘bir gün seni geçeceğim.’
Açık sözlülükleri ve aralarındaki iyi huylu rekabet tanıdığım yazarların çoğunda görmediğim bir şeydi.”
Çeviren: Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest