Egoist okur

Francisco Goldman: “Bu kitap âşık olduğum kadının kelimelerden oluşmuş bir portresi”

Çok ama çok güzel bir aşk romanı bu. Kederli olması gerekir, çünkü yazarı onu gerçek bir hikayeden; kendisinden çok genç olan eşi Aura’nın gecikmiş balayları sırasında bir surf kazası sonucu boynu kırılarak ölmesinden yola çıkarak yazmış. Ama hayır, bu kederli bir kitap değil, zira yazar tek bir satırda bile ölümü anlatmıyor, tam tersi hayatı ve aşkı kutsuyor.

Kolektif Kitap’tan çıkan Sevgiliye Veda Francisco Goldman imzasını taşıyor. Goldman, derin aşkını da anlatıyor, trajik kazadan sonra neler olduğunu, mesela Aura’nın ailesinin onu kızlarının ölümünden sorumlu tuttuğunu da… Daha önemlisi, Aura’nın günlüklerini ve mektuplarını kullanarak onun çocukluğuna, geçmişine gidiyor, hiç tanık olmadığı anları hayal ediyor, zihninde yaratıyor.

En çarpıcı olan şey, her şeyi olağanüstü bir dürüstlükle kaleme alması. Şu basit ama çok etkili cümlelerde olduğu gibi: “Ben, o adam değildim artık; birinin kocası ya da aşığı değildim. Balıkçı dükkanına gidip akşam yemeği için kendisine ve karısına yiyecek bir şeyler alacak adam olmayacaktım.”

Tarifsiz kederiyle baş etmek ve ölen karısını hayata döndürmenin yolunu onu anlatan bir roman yazmakta bulan Francisco Goldman’la Sevgiliye Veda’yı konuştuk. Aslında soru sormakta zorlandım, büyük bir acıyı dirilteceğim korkusuyla… Sanırım o da cevap vermekte zorlandı, “Her şeyi kitapta anlattım, geriye başka ne kaldı ki” ruh haliyle… Ama röportajın bir yerinde, “Ben elbette sadece benim ama artık Aura da benim ayrılmaz bir parçam” diyerek beni benden aldı. İşte anlattıklarının devamı…

sevgiliye veda egoistokur francisco goldman 3

Francisco Goldman: “Bu kitap âşık olduğum kadının kelimelerden oluşmuş bir portresi”

Neden bu kadar kederli bir öykü anlatmayı seçtiniz? Demek istediğim olanları unutmaya çalışarak yolunuza devam edebilirdiniz ama siz böyle yapmadınız. Yazma süreci yaralarınızın iyileşmesini biraz olsun sağladı mı?

Bütün bunları kelimelere dökmeseydim, hayatımda devasa bir boşluk kalır ve sonunda belki de beni yok ederdi. Sanırım Sevgiliye Veda’yı yazmak aynı zamanda Aura’yı en azından kelimeler aracılığıyla hayata döndürme çabasıydı benim için. Bu kitap hiç de kederli bir kitap değil tam aksine aşık olduğum kadının kelimelerden oluşmuş bir portresi aslında.

Romanın bir kısmı Meksika’da bir kısmı New York’ta geçiyor, peki ama anlattıklarınızın ne kadarı gerçek?

İlişkimize, yaşadıklarımıza olabildiğince sadık kalmaya çalıştım. Elbette onun hayatında benim tanık olmadığım dönemler de var, çocukluğu ve gençliği, o bölümlerde kurmaca sanatından kararlanmaktan başka çarem yoktu. Bir de tabii insanların mahremiyetine özen göstermeliydim, bu yüzden onunla geçirdiğim yılları anlatırken de bazı kurmaca karakterler yaratmak zorunda kaldım. Yasımı tutma biçimi de kısmen kurmaca içeriyordu, örneğin Aura’nın ölümünden sonra her yıl onun adıyla bir düzenlenen bir ödül var, genç kadın yazarların katılabileceği Aura Ödülleri. Bir karakterin karısına olan hayranlığını bu şekilde göstermesi hayatta olabilecek bir şey ama romanda yersiz kaçar hatta rol gibi dururdu.

Aura’nın günlüklerini ve aranızda geçen konuşmaları da kullanmışsınız. Bazen de doğrudan ona sesleniyorsunuz. Yazma sürecinden söz eder misiniz?

Her romanın bir yapısı, kurgusu, mimarisi, imgeler dizilimi vardır… Sevgiliye Veda dalgalanan bir formda yazıldı. Travmatik bir keder var özünde; delilik, halüsinasyonlar… Aura’yı kelimeler aracılığıyla hayata döndürebileceğime olan adeta sihirli inancım… Bunların hepsi gerçek ama aynı zamanda romanın kurgusunun bir parçası. Neden böyle yazdığımın bir önemi yok, tek amacım o büyük boşluğun içine düşmemeyi başarmaktı. Anıların hiçbiri anı gibi gelmiyor bana, solup gitmediler. Hepsi hala canlılığını sürdüren, gerçek ve fiziksel deneyimler.

Eşiniz Aura günlüklerinde şöyle yazmış: “Aşk bir dindir. Bizzat tecrübe etmedikçe o dine inanmanız mümkün olmaz.” Ne demek bu?

Evlenmiş ya da derin bir ilişkiyi hayatının bir döneminde sürdürmüş insanlar bilir, ilişkilerin, paylaşılan hayatın ritüelleri vardır. Sadece o kişiyle mümkün olabilecek kendine has rutinleri, şakaları… Kendi adıma bunu yaşamış olmak ve o süreçte kendimden başka birinin sorumluluğunu üstlenebilmek bana gurur veriyor, bunu bu şekilde kaybetmekse yıkıcı bir duygu.

İlk destek Paul Auster’la eşi Siri Husvedt’ten geldi

Eşinizin adına iki yılda bir verilen Aura Estrada Ödülü’nü düzenliyorsunuz. Ödül 35 yaşın altındaki İspanyolca yazan kadın yazarlara veriliyor…

Oaxaca kitap Fuarı’nda iki yılda bir veriyoruz bu ödülü. Dediğiniz gibi 25 yaşın altında ve İspanyolca yazan kadın yazarlara. Elbette edebiyata yaratıcı bir katkıda bulunduğunu düşündüğümüz kişilere… Kazanan 10 bin dolar alıyor, ayrıca yeni kitabını yazmak için Tuscany’deki ünlü Santa Maddalena Yazar Evi de dahil olmak üzere yazarlar için inşa edilmiş üç mekandan biri seçiyor. Ortaya çıkan yapıtı Granta’nın İspanyol versiyonu yayınlıyor. Ayrıca her yıl Oaxaca Kitap Fuarı’na ünlü bazı yazarları davet ediyoruz, Aura Estrada Ödülü için konuşuyor, konferanslar veriyorlar. İlk yıl Paul Auster ve Siri Hustvedt gelmişti. İkinci yıl Jon Lee Anderson ve Alma Guillermoprieto, ardından Nicole Krauss ve Rivka Galchen. Bu yıl Colm Toibin geldi. Gelecek yıl Richard Ford gelecek.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

2 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
Dilek V.T.
11 years ago

Çok güzel olmuş Gülenaycım, böyle bir kitabın varlığından bizi haberdar ettiğin için teşekkürler. Röportajı bile okurken içim titredi, kitap nasıldır kimbilir…

11 years ago

Adamlar işi biliyor ya. Böylesine dokunan yazılar.. Almak lazım gerçekten. Teşekkürler haberdar ettiğiniz için :)