Egoist okur

Nasıl Parizyen Olunur?

Neslihan Elagöz yahut internet âleminde bilinen adıyla Siz Mutlu Gözler ve ben bu kitabı sanırım aynı zamanlarda keşfettik.

İkimiz de edebiyat seviyoruz ama kişisel gelişim kitaplarını tamamen dışlayan ve onlardan uzak durmalarıyla böbürlenenlerden değiliz. Eğlenceli ve ilham verici oldukları zaman itirazımız yok. Hele bu tarz bir hafiflik, hiç itiraz edeceğimiz şey değil.

Anne Berest, Audrey Diwan, Caroline de Maigret ve Sophie Mas adlı dört Fransız kadının yazdığı “Nasıl Parizyen Olunur”u görür görmez aldık, okuduk. Dahası “Birbirimizden çok farklıyız ama hepimizin içinde hayatımızı alıp onu fiction’a dönüştürmeye dair bir ortak heves var” diyen bu kadınların yazdığı kitabı sevdik.

Ama yazmak Neslihan’a kısmet oldu, kıskanmıyor değilim :)

parizyen neslihan elagoz paris egoistokur

Catherine Deneuve, Simone Signoret, Romy Schneider, Marion Cotillard, Brigitte Bardot, Julie Delpy ve aralarındaki teknik olarak hepsinden renkli kişi. Bilin bakalım kim o?

Nasıl Parizyen olunur?

Instagram’ı olup bitenlerden haberdar olmak ve tüm dünyadan son gelişmeleri takip etmek için kullanan her genç kızın bildiği gibi, yaklaşık 6-7 aydır ortalığı kasıp kavuran bir kitap var ve bu kızlardan biriyseniz muhtemelen 5 ila 50 defa arası bu güzel kapaklı kitapla evvelden internetlerde karşılaştınız: “How to be Parisian Wherever You Are”. Yani “her nerede yaşıyorsanız yaşayın, nasıl parizyen olursunuz”.

Çok fazla yığılma olmasın diye nüfusa dengeli bir şekilde paylaştırılan klişeler arasında benim payıma düşen -artık herkesin bildiği gibi- “Paris miti” olduğundan, kendimi bu kitabın İstanbul elçisi olarak görüp, gecikmeli de olsa kitabı okudum. (İsabet oldu, Anne Berest, Audrey Diwan, Caroline De Maigret, Sophie Mas’ın yazdığı kitabın Türkiye’de çıkacağı günlere denk geldi bu yazı. Çıkıyor da, ülkemizin kızsal çoksatanlara reva gördüğü tipik muameleyle: Kötü kapak/basit başlık. Mahallenizin kitapçısından “Parisli Kadının Farkı” adıyla isteyebilirsiniz.)

Uzaktan uzaktan epey maruz kalmamdan olacak, kitapla ilgili şöyle bir tahminim vardı: Benzeri tüm klişelerden daha az klişe olan bir klişe… Sadece bana öyle gelmemiş olsa gerek ki iki üç erkek arkadaşım bile kitabı linkleyip “Okudun mu?” sorusunu yöneltti. İşte okudum.

Kitabın yazarı olan dört arkadaş diyor ki: “Birbirimizden çok farklıyız ama önemli konularda ortak bir görüşümüz olur ve hepimizde, hayatımızı alıp onu fiction’a dönüştürmeye dair bir ortak heves var.” Her bir sıradan anlar dizisinden bir hikaye ortaya çıkarmak için epey enerji sarf ettiklerini itiraf ediyorlar. Şahsen ben, “Nasıl şöyle olursun, şunu nasıl şöyle yaparsın” tarzı kitapları her zaman büyüklenmeci talimat kaynakları olarak görmemek gerektiğini düşünüyorum, içlerinde irili ufaklı ilhamlar saklı olabilir. Bu yüzden parizyen kadın afacanlığı içereceğinin ipucunu veren kitabı da bu gözle okumayı denedim.

Gözüme çarpan en “çakallll” pazarlama taktiklerinden biri olduğunu düşündüğüm bir bölüm takip etti bunu: “En meşhur parizyenler, yabancılardır. Paris’te doğmamışlardır ama orada bir kez daha doğarlar.” Mesela Marie Antoinette, mesela Jane Birkin… Sonradan Fransız mirası olarak kabul edilen yabancılar. Alttan alta diyor ki; biliyoruz az sonra bir çabaya gireceksin, hevesleneceksin, biz en büyük gazı şöyle bir önden verelim sana. Açıkçası bunu fark ettiğim halde ben bile bir şişindim, ondan sonra da okumaya devam ettim. Yalan değil sonuçta.

Paris’in bile Amerikanlaştığı şu zamanda, aslında kitapta parizyen özellikler olarak sıralananlar anti-Amerikanlaşma telkinleri bir miktar. En fazla tekrarlanan laflardan biri “mother nature/tabiat ana”. Doğallık, kitabın merkezinde. Bu doğallığa yapay ve kalıcı müdahalelere “Hayır” diyorlarken, doğal görünmek için verilen uğraşı da hazır kapağın arkasına saklanmışken itiraf ediyorlar.

Parizyen kadının hoş ama “boş da olmayan” bir kadın olması da vurgulanıyor. (İnanırım!) Mesela sadece 11 maddecikten oluşan “Parizyen Snobluklar” listesinde Proust bile kendine yer bulmuş, “Kayıp Zamanın İzinde”ye referans verirken kitabın isminin ne şekilde söyleneceği de maddelerden bir tanesi. (Foucault Moucault da diyor. Lacan diyor. Ohoo neler neler…)

Kitapta geçen onlarca konuyla ilgili yüzlerce ipucundan minik bir seçki yaparak burayı Cosmopolitan sayfasına çevirmemeyi tercih ediyorum ve Egoist Okur’a yaraşır biçimde, kitaptan yapacağım alıntıyı, bahsi geçen kadınların “Okuduğu, Sevdiği ve Kişiliğinin Bir Parçası Haline Gelmiş Kitaplar Listesi” olarak belirliyorum.

Yabancı, Albert Camus

The Elementary Particles, Michel Houellebecq

Belle du Seigneur, Albert Cohen

Merhaba Hüzün, Françoise Sagan

Madam Bovary, Gustave Flaubert

Günlerin Köpüğü, Boris Vian

Lolita, Vladimir Nabokov

Kötülük Çiçekleri, Charles Baudelaire

Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis-Ferdinand Celine

Swann’ların Tarafı, Marcel Proust

Son olarak: kitabı okumasanız da, sakın Paris’te kimseye “Bon appetite” demeyin. Neden olduğunu anlamadım ama bu çok kötü bir şeymiş, onu anladım.

Ben kitabı bir ponpon kız olarak okudum ve beğendim. Düşük beklentililere tavsiye ederim. Huysuzlar okumasın.

Egoist Okur’un Paris Muhabiri diye imza atmayı dileyen

Ama şimdilik bunu yapamayan

İstanbullu Neslihan Elagöz

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments