Egoist okur

Nabokov sevdiğim yazarlara, şairlere sağlı sollu girişirken

“Kabul görmüş birçok yazar benim için yok hükmünde. Adları boş mezarlara kazınmış, kitaplarıysa sayfaları pek tenha defterler kadar bile işe yaramıyor. Kısacası okuma zevkim söz konusu olduğunda ortada koskoca bir hiçlik var,” demiş son derece sözünü sakınmaz biri olan, yapay nezaket gösterilerine yüz vermeyen Vladimir Nabokov. Ben de işte oturup eski röportajlarını karıştırarak Nabokov’un hangi şairlerle romancıları yerden […]

Read More

“Ben yapmadım o yaptı!” romanları

Freud’un bilinçdışını, içerideki karanlığı, ruhun dipsiz kuyularını keşfetmesinden çok önce Dostoyevski “Öteki” adında küçük ama çok etkili bir roman yazdı. Ardından Andersen, “Gölge”yi kaleme aldı. Stevenson’ın “Dr Jekyll’i ve Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi” romanları geldi sonra. Ama FluTV’deki Nevzat Kaya’lı bölümlerden birini izlerken Edgar Allan Poe’nun William Wilson’unu öğrendim. Benzer bir hikayeyi meğer Poe herkesten önce, […]

Read More

BÜYÜK SORU: Dünyanın beklediği on birinci romancı kim?

Kemal Tahir’in, 1960 tarihli bir mülakatta söyledikleri öyle etkileyiciydi ve düşündürücüydü ki. Yazar bu kısacık mülakatta hem hâlâ nihayetlenmemiş bir tartışmayı başlatıyor hem de okurlarıyla roman sanatı, romancının sorumluluğu gibi konulardaki fikirlerini paylaşıyordu. Hatta araya eşsiz bir yazma dersi bile sıkıştırıyordu. (Yazma dersi kısmını birazdan ayrı bir postta paylaşacağım.) Bizzat Kemal Tahir’den yazarlık dersi almaya […]

Read More

Belki başka bir hayatta: Bir kitap, bir film + bir sahaf dükkanı

Bir roman… Susan Sontag’ın bir sahafta bulduğu unutulmuş başyapıt, bir mücevher. Ve bir film… Neredeyse aynı tarihlerde aynı kitapçıda geçen ama yarım kalmaya mukadder bir başka aşk. Bence Leonid Tsıpkin’in YKY’den çıkmış “Baden Baden’de Yaz” romanını bir an önce edinin ve Dostoyevski’nin “Mutluluğu başkalarının acıları üzerine; tek bir yaşamın, mahvolmuş bir yaşamın, hele çocukların yaşamının üzerine […]

Read More

Nurdan Gürbilek: “Şölen sofrasından dışlananlar için”

“Eğer yazılanlar melodramdan, romantik bir acı kutsamasından ya da hamasetten ibaret kalsın istemiyorsak, güçlü edebiyatçıların önümüzde açtığı ufku, örneğin Dostoyevski’nin hem gerçekçi hem çoksesli hem de trajik ufkunu önemsememiz gerekir. Yani mağdurun karanlığına bakabilmemiz, başkalarının iktidarıyla olduğu kadar kendi iktidarsızlığımızla da yüzleşebilmemiz gerekir.” Tolga Meriç’in Nurdan Gürbilek’le yaptığı “Mağdurun Dili” röportajını yeniden okuyunca, siz de […]

Read More

“Rus edebiyatı öldü mü”

Başlık bana ait değil, Foreign Policy dergisinden. Geçen yılın başlarında yayınlanmış bir yazıdan. 2015 Nobel Edebiyat Ödülü hiç beklenmeyen birine, “gazeteci kitapları” yazan Belaruslu Svetlana Aleksiyeviç’e gidince bu eski tartışma alevlendi tabii. Gerçekten ben de merak diyorum: Bana ve tüm edebiyat severlere muhteşem okuma deneyimleri yaşatan Rus edebiyatı neden yıllardır yeni büyük yazarlar çıkarmıyor? Tolstoy, […]

Read More

Dostoyevski şarkıları: “Tanrı yoksa, ben Tanrı’yım!”

“Hayat acıdır, hayat korkudur ve insan mutsuzdur. Hayat acı ve korkudan ibarettir. İnsan hayatı sever çünkü acıyı ve korkuyu sever. İşler bu şekilde yürür. Acı ve korku karşılığında ona bir hayat verilmiştir, düzen böyledir.” “Fakat anlıyor musun, insanın ona bahşedilen mutlulukla eşit oranda ve tam olarak aynı şekilde yaşayabileceği bir mutsuzluğa da ihtiyacı olduğunu anlıyor musun? “Tanrı […]

Read More

Bir çocuk SUÇ VE CEZA’yı niçin okumalı?

Hadi bakalım, düşünelim… Bir çocuk Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını niçin okumalı? Söze “Sahiden okumalı mı?” diye başlayacak, hele bir de sağ kaşınızı kaldıracaksanız, sizinle tartışabilirim. Sorunun cevabını sona saklayıp anlatmaya baştan başlarsak… Domingo Yayınları’nın o muhteşem Hepsi Sana Miras serisinde, kadim Sümer destanı Gılgamış’tan Dostoyevski klasiği Suç ve Ceza’ya dünya edebiyatının önemli yapıtları çocuklar için yeniden yazılmış. Serinin […]

Read More

ECİNNİLER: Dostoyevski’nin dev romanı

Elimde Timaş Yayınları’nın güzel kapaklı klasikler serisinden çıkan Ecinniler var. Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’nin kalın ve epeyce göz kokutan romanı. Devrimcilerin yükselişe geçtiği ve ideolojilerin teker teker çöktüğü bir dönemde geçen roman, 19’uncu yüzyıl sonu Rusya’sından yazınsal bir tanıklık… Dostoyevski, hem muhafazakarları, hem de ideolojik temellerini “demonik” olarak tarif ettiği devrimcileri eleştiriyor. Hikaye farklı ideolojileri temsil eden […]

Read More

Ursula K. Le Guin + Omelas’ı Bırakıp Gidenler

Ursula K. Le Guin’in Omelas’ı Bırakıp Gidenler öyküsünde bir kasaba var. Kasabalının mutluluğu ve refahı, kurban olarak seçilen küçük bir kızın sonsuza dek zindanda tutulmasına bağlı. Anlaşma açık: Kız eğer özgürlüğüne kavuşursa, kasaba halkı mutluluğundan olacak… Le Guin bize bu durumu güzel güzel anlattıktan sonra, Omelas’ı bırakıp gidenlerle bitiriyor öyküsünü. Yani kızı kurtaramayan ama onun acı […]

Read More