Ölüme edebiyatla ve fotoğrafla karşı çıkma projesi
Talin Azar & Aylin Sayek Beyazıt, bir süre önce şahane bir proje başlatmış, dünyanın farklı ülkelerindeki bit pazarlarıyla ikinci el dükkanlarının dipsiz kuyularından kurtarılmış fotoğrafları yazar dostlarına göndermişler. Bu ilk adımın ardından fotoğraf sanatıyla yazıyı buluşturan esas adım gelmiş: Yazarlar birer fotoğraf seçmiş ve seçtikleri fotoğraflara hikâyeler yazmışlar. Bu hikâyeler her pazartesi ve cuma Tanıdık Yabancılar adlı internet sitesinde fotoğrafıyla birlikte yayınlanıyor.
Yayınlanan hikâyelerin çıkış noktası “Acaba?” sorusu. Acaba burası neresi? Acaba mutlu muydular? Acaba bu fotoğraf çekildikten sonra onlara ne oldu?
Duyar duymaz âşık olduğum bir proje “Tanıdık Yabancılar”. Yaratıcılarıyla bir röportaj yapmaya karar verişim bundan. İsterseniz önce onlar hakkındaki bilgileri gözden geçirin, isterseniz bu kısmı atlayıp doğrudan sorularla cevaplara geçin.
Talin Azar, doktora tezini bırakarak roman yazmaya başlamış. Yayınlanmış ve yazmakta olduğu romanlarında belli tarihsel dönemleri ve kişilikleri ele almayı seviyor. Bellek çalışmaları her zaman ilgi alanında. Eski harita, fotoğraf, film gibi görsel materyali kullanmaktan heyecan duyuyor. Sosyoloji, sözlü tarih ve biyografi yazımı diğer ilgi alanları. “Tanıdık Yabancılar” projesiyse hepsinin kesişim noktasında. Ona göre, yazı ve fotoğraf birbirine çok benzeyen alanlar çünkü ikisinde de hedef unutmanın önüne geçmek. “Unutmak ölümle eşdeğer,” diyor.
Aylin Sayek Beyazıt, ODTÜ’de endüstri ürünleri tasarımı okumuş, ardından tasarım, sanat ve iletişimin bir bütün olduğunu düşünerek pazarlama iletişimi yüksek lisansı yapmış. Yaşam boyu eğitime inandığı için kültürel mirastan küratörlüğe pek çok başka eğitim de almış. Annesiyle babasının kültüre, tarihe ve bunları korumaya verdiği değerin bugün yaptığı tüm işlerde, ilgi duyduğu her alanda etkili olduğunu söylüyor. Küçüklüğünden beri nostaljiye, eskiye meraklı.
Tanıdık Yabancılar sitesindeki hikayeleri buradan okuyabilirsiniz
Ransom Riggs: “R. Waldo Emerson da tuhaf çocuklardan bahsediyordu”
W.G. Sebald’ın ölmeden 3 gün önce girdiği dersten notlar
Aylin Sayek Beyazıt (solda), Talin Azar (sağda)
Tanıdık Yabancılar: Ölüme edebiyatla ve fotoğrafla karşı çıkma projesi
“Tanıdık Yabancılar” adlı projenizi anlatır mısınız, bu fikir nasıl doğdu ve gelişti?
Aylin Sayek Beyazıt: “Tanıdık Yabancılar”, hayatım boyunca dünyanın dört bir yanından topladığım buluntu fotoğraflardan oluşan bir koleksiyon aslında. Eski fotoğraflar tozlu kutularda kalmasın, yeni hayatlar bulsunlar istiyorum ben ve bana ilham verdikleri gibi başka insanlara; fotoğrafçılara, yazarlara, sanatçılara ilham versinler. Bu amaçla 2015’ten bu yana sergiler düzenliyorum. Talin’le bunun edebiyat ayağını da oluşturmak fikri, çoktandır aklımızdaydı, yazıyla fotoğrafı nasıl buluşturacağımızı konuşuyorduk. Hayat bu fotoğraflardaki kadar yavaş ve tatlı değil artık, hepimiz bir şeylerin peşinde koşturup duruyoruz, hafızamız zayıfladı. Bir noktada aklımıza “fotoğraf kadar vurucu ve kısa öyküler” fikri geldi.
Talin Azar: Aylin’in buluntu fotoğrafları, projemizin hazinesi… Yıllardır yaratıcı yazı, felsefe, sinema, senaryo atölyelerinde beraber çalıştığımız yazar dostlarım da var. Projemizde fotoğraflar bu yazarların kaleme aldığı ve iki yüz kelimeyi aşmayan kurmaca öykülerle tamamlanıyorlar. Fotoğrafların özünü yansıtacak, kısa ama etkili yazılar, bir iki dakikalık okuma süresi olan öyküler… Bunlar yayımlanma aşamasında müziklerine de kavuşuyor ve her sabah kısa birer film olarak yeniden doğuyorlar. Buna şahitlik etmek hem yazar ekibimizi hem de okur kitlemizi çok mutlu ediyor.
Projenizde yer alan fotoğrafları nerelerde buldunuz, hangi yöntemlerle topladınız?
Aylin Sayek Beyazıt: Ben toplamayı sevenlerdenim. Fotoğrafları Türkiye’deki ya da başka ülkelerdeki bit pazarlarından, ikinci el dükkanlarından, sahaflardan hatta internetten topladım. Bazılarını “Biz zaten atacağız, bari alın,” diyerek hediye ettiler ama çoğunu görüp âşık olarak aldım. Hikâyesi için aldığım fotoğraflar da oldu, çok eğlenceli bulduğum için aldıklarım da.
Geriye dönüp baktığımda koleksiyonumda bir bütünlük görüyorum. Özendiğim anlar, tam da o anda orada olmak istediğim yerler, güzel giyinmiş kadınlar, şahane eski mobilyalar, zevkli mekânlar… Fotoğrafları en çok bende uyandırdıkları hisler için almışım. Örneğin bir meydan kafesinde oturmuş kahve içen çiftin fotoğrafı, çok sevdiğim Lawrence Ferlinghetti’nin Recipe for Happiness Khabarovsk or Anyplace şiirini hatırlatıyor bana.
“One grand boulevard with trees
with one grand cafe in sun
with strong black coffee in very small cups.One not necessarily very beautiful
man or woman who loves you.One fine day.”
Bakıyorum da bu “one fine day” hissi koleksiyonumdaki öyle çok fotoğrafta var ki…
“Bu fotoğraflar en yalın haliyle unutmamak, unutulmamak, unutturmamak için çekilmişler”
Bulunmuş, yani kendilerinden başka ve fazla bir bilgiye sahip olmadığımız fotoğraflar bize neyi anlatıyor?
Aylin Sayek Beyazıt: Anneannelerimizin, babaannelerimizin, dedelerimizin de çok benzer fotoğrafları vardır aslında. Tek fark, buluntu fotoğraflarda kim olduklarını bilmediğim insanların yaz tatillerinin, sofralarının, mutluluklarının olması. Ben hep o hikâyeleri merak ettim. Fotoğraflara her baktığımda onlarda başka şeyler gördüm. Baktığınızda fotoğraflar yoruma açık, şimdiye dek bir anlatanları da yoktu. Sınırsızca kendi hikâyelerini yaratıyor, herkese farklı şeyler anlatıyorlardı. Biz de projeye “Acaba?” sorusuyla başladık ve bu fotoğrafların hikâyelerini aradık, anahtar kelimemiz bu oldu.
Talin Azar: Fotoğraflara öyküler ararken peşinde olduğumuz şey, fotoğraf tarafından cömertçe sunulmuş olan etkiyi yeni bir bakışla, yeni bir anlatı formunda yeniden üretmek ve yeni bir çerçeveye almak oldu. Bir anlamda fotoğrafın yeni bir fotoğrafını çekmek, onu taklit etmek ya da dışını hayal etmek istedik. Çünkü fotoğraf, Berger’e atıfla, görüneni kaydederken, daima ve doğası gereği görünmeyene de işaret eder.
Yazarların fotoğraflarını seçim aşamasında dikkatimi çeken bir husus, çok net bir şekilde yönelmeleriydi. Muhtemelen benlikleri ve yaşam tecrübeleriyle ilgili sinyaller seçim esnasında zihinlerini ele geçiriyordu. Bu da fotoğrafı çekenin “karar anı”yla ya da Deleuze’ün öne sürdüğü “punctum” kavramıyla çok yakın bir yer bence. Sonuçta hangi fotoğrafı yazacağımıza dürtüsel bir şekilde ve çok hızlıca karar verdik. Burada Barthes’ın Camera Lucida’da anne imgesini gördüğü an geliyor aklıma.
Bazı fotoğrafların arkasında notlar, tarihler, yer isimleri var. Yazarlarımızın bir kısmı bunları önceden görmek istemedi, seçtikleri fotoğraflarla ilişkilerini sıfırdan başlatmak onlara daha uygun geldi. Sonuçta her fotoğraf, ardında saklı duran dev gibi bir muhtemel dünyalar evreni olan bir imaj. Mekâna, gündelik alışkanlıklara, kültüre, sosyolojiye dair bizimle konuşan eşsiz bir kaynak ayrıca. Bizim projemizde kendi başına birer gerçekliği olan fotoğraflar, onları okuyan kişilerin benlikleriyle birleşerek ya da çatışarak, sınırsız olasılıklarda bambaşka hikâyelerin doğmasına yol açtı.
Sizin “kimsesiz” ya da “sahipsiz” dediğiniz bu tür fotoğrafları nasıl “okumak” gerek? O fotoğrafın hakikatine hangi sorular ulaştırır bizi?
Aylin Sayek Beyazıt: Seçkimizdekiler, anı fotoğrafları. “Şipşak” fotoğrafçılık, sanat fotoğrafçılığından çok farklı çünkü bu fotoğrafların hiçbiri sergilenmek için çekilmedi. Amaç çoğu zaman sadece o anı belgelemek, arkasına yazı yazıp birine postalamaktı. En yalın haliyle unutmamak, unutulmamak, unutturmamak için çekilmişlerdi.
Talin Azar: Taşıdıkları estetik değer, bana göre biraz da doğallıklarıyla ilgili. Her şeyden önce güzeller. Kurgulanmış ya da bir amaca hizmet etmek üzere çekilmiş değiller. Bilgi vermeyi, propaganda yapmayı, hikâye anlatmayı amaçlamıyorlar. Bu yüzden projemizin de aslında hakikate dair bir arayışı yok. Tam tersine potansiyellerinin farkındayız ve bu fotoğrafların farklı sanat disiplinleri ve özellikle de edebiyat için oluşturduğu çoklu anlamın peşindeyiz. İlerleyen aşamalarda aynı fotoğrafı farklı yazarlara yorumlatmayı, böylece deneysel bir üretme sürecine gitmeyi planlıyoruz. “Fotoğraf söyler, edebiyat gösterir.” Bizler de fotoğrafların bize söylediklerini kelimelerimizle teker teker okurlara göstermeyi hedefliyoruz.
Projeye katılan yazarlar
Aynur Türk, Ayşe Adres, Ayşen Bayazıt Melik, Berin Aral, Berna Terziahmetoğlu, Cem Kafadar, Çağrı Öztürk, Demet İleri, Ebru Coşkuner, Elif Çolak, Ertan Meyan, Esen Kunt, Fatma Özer, Funda Çapar, Gamze Hoşgül, Gülay Afşar, Hasan Hayyam Meriç, Hasan Reyhanoğlu, İdil Himmetoğlu, Jehan Barbur, Lale Başcanbaz, Macit Selekler, Merve Kubanç, Müjde Alganer, Münevver Antczak, Nuray Atacık, Özge Akdeniz, Özlem Küçük, Özlem Öztürk, Sedef Betil, Sema Osmanoğlu, Sevil Eryaşar, Şebnem Uralcan, Talin Azar, Tülay Atabey, Ufuk Tekin, Ülkü Oktay, Yasmina Jraissati, Zeynep Göğüş
“Her yeni fotoğrafın bundan sonra da yazılmak için yazar ekibimizi ‘dürteceğine’ eminim”
Bulunmuş fotoğrafları edebiyatçılarla buluşturmak şahane bir fikir, bu anlamda kimler destek veriyor “Tanıdık Yabancılar”a?
Talin Azar: Yazar ekibimiz, öncelikle Murat Gülsoy yaratıcı yazı atölyelerinde seneler zarfında arkadaşlık kurduğum kişiler. Kendi çevrimiçi atölyemizi yaratarak beraberce üretmeye devam ettik. Her fırsatta yazıya sığınan kişilerden oluşan bir gruptuk ve umutsuz salgın gecelerinde kısa hikâyeler yazmaya başlamıştık. Her geçen gün azalan umudumuzu böyle çoğaltıyor, ruhumuzu böyle sağaltıyorduk. Zamanla çok kısa öyküler yazabileceğimizi, bunun da keyifle okunan bir tür olduğunu fark ettik. Aylin’in koleksiyonunun karşımıza çıkışı, o zorlu dönemi geride bırakmamızı sağlayan keskin bir viraj oldu bizim için. Ekipteki herkes büyük bir tutkuyla yazmaya başladı, mutluluğumuz ve yaptığımız işe olan inancımız katlanarak arttı. 50 kişilik bu tutkulu ekibin içinde akademisyenler, sinemacılar, gazeteciler, mimarlar, mühendisler, avukatlar, hekimler ve beyaz yakalılar var, bazılarının öykü ve roman kitapları yayımlandı, ödüller kazandı.
Dünyada da bulunmuş fotoğraflardan ürettikleri hikâyeleri romanlaştıran yazarlar var, aklıma Ransom Riggs geliyor…
Talin Azar: Görsellik ve yazı, minyatürlerden günümüze, Servet-i Fünun’un resimli tefrika romanlarından fotoromana edebiyat tarihimizde hep yan yana olmuş iki kavram. Birbirlerini besleyen, sinerjileri olan dallar. Yunanca kökenli efkrasis var bir de; en basit tanımıyla bir görsel sanat çalışmasının yazılı ve sözel anlatımı. Efkrasis’te çıkış noktası hayali iken, bizim için bu bir fotoğraf oldu. Onu taklit ederek ürettik biz. taklit ettiğimiz öncelikle bir objeydi ama daha sonra zihnimizde gelişen bir imgeye dönüştü, en sonunda da yeni bir ürün, yani bir edebiyat metni oldu. Bir fotoğrafın barındırdığı ipuçları, belgelendiği ana dair duygusu ve özüyle, edebiyata ve daha birçok alana modellik yapabilecek bir hazineydi sanki. “Tanıdık Yabancılar”daki fotoğrafların ve onların hikâye ediliş tarzlarının beğenilmesinin sırrı biraz da bu.
Diğer sanat dallarına kıyasla görece kısa olan tarihiyle fotoğrafın bundan sonra çok daha etkili olacağı aşikar. Ransom Riggs yakın tarihten güzel bir örnek. Riggs’den önce de Winfried Georg Sebald, Virginia Woolf, Gustave Flaubert gibi büyük yazarların da edebiyat üretimlerinde fotoğraf sanatından destek aldıklarına dair araştırmalar mevcut.
Fotoğraf toplamayı ve hikâyeler üretmeyi sürdürecek misiniz?
Aylin Sayek Beyazıt: Fotoğraf toplamaya ve onlar beni nereye götürürse peşlerinden gitmeye devam edeceğim. Fotoğraf hayal gücünü körükleyen çok zengin bir malzeme. Koleksiyonumdaki fotoğrafları yazarlarla paylaşmak bende de yepyeni fikirler doğurdu. Farklı temalar, kurgular peşindeyim şimdi.
Talin Azar: Her yeni fotoğrafın bundan sonra da yazılmak için yazar ekibimizi “dürteceğine” eminim. Hikâye üretmeye ve onların içinde yaşamaya devam edeceğiz. Önümüze sunulan bu yepyeni ifade alanından dolayı da ayrıca çok mutluyuz. Fotoğraf ve öyküleri kitaplaştırmak ve sergi haline getirmek için hazırlıklara da başladık. Aslında hikâyeler dijital ortama çok uygun, şu anda her sabah kahvesiyle hikâyeleri bekleyen bir okur kitlesi oluştu bile, bu sebepten mutlaka dijitalde var olmaya devam edeceğiz. Gelecekte yazar kadromuzu zenginleştirmeyi planlıyoruz. Hayallerimiz arasında projeyi uluslararası hale getirmek de var.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest