Egoist okur

TANIL BORA: “O roman bize postayla gelmişti; okuduk ve çarpıldık!”

İletişim editörlerinin en önemli özelliklerinden biri, son yılların en yeni, en parlak, en kendine özgü yazarlarını keşfetmiş olmaları. Haydar Karataş, Murat Menteş, Alper Canıgüz, Emrah Serbes, Sezgin Kaymaz. Sonra Hüseyin Kıyar, Barış Uygur, Mahir Ünsal Eriş. Arada Hakan Bıçakcı gibi kitapları önce başka yayınevlerinden çıktığı halde sonradan katılanlar. Tanıl Bora’yla röportajın bir bölümü bu yazarlara ayrılmıştı. O bölümü ayrı yayınlıyorum. Yazdıklarını nereye, kime göndereceklerini, gönderdiklerinde de okunup okunmayacaklarını bilemeyen genç yazarları düşünerek… Zira Tanıl Bora söylüyor aşağıda: “Zaten işin sırrı o: Gelen her dosyayı mutlaka okuyoruz!”

Tanıl Bora röportajı

ihsan oktay anar tanil bora egoistokur

TANIL BORA: “O roman bize postayla gelmişti; okuduk ve çarpıldık!”

İletişim’in son dönemde keşfettiği yazarlar aynı zamanda yeni bir dili, yeni bir bakış açısını temsil ediyorlar. Alışık olmadığımız ama “niçin şimdiye kadar kimse böyle şeyler yazmadı ki” diyebileceğimiz bir edebiyat. Bu yeni kuşak edebiyatçıları ve kitaplarını nasıl anlatırsınız?

Bu bizim övünmekten bıkmadığımız bir işimiz. Bu yazarlarla aracısız, hamil-i kartsız, postadan çıktıkları, yoldan geçerken uğradıkları gibi buluşmuş olmamızla övünüyoruz. Başka hiçbir şeyle değil, sadece yazdıklarıyla kanıtladılar kendilerini. Bu saydığınız kadroda çok farklı yazar meşrepleri, çok farklı lehçeler var. Bir Ankara hattı var mesela; dördü Ankaralı, biri Ankara’dan geçmiş. Barış Bıçakçı ile Hüseyin Kıyar, sakin bir dilin, acelesiz, korna çalmayan, zaten araba da kullanmayan bir edebiyatın yazarları. Naifliği oynamayan, sade bir sadelikleri var. Menteş-Serbes-Canıgüz, afili filintalar tayfası. Her biri kendi tarzında bıçkın ve zeki. Ergenliğin ebedi dünyasını kurcalıyorlar. Mahir Ünsal Eriş’te de var bu ruh, ama onda afisiz bir mahçubiyetle tezahür ediyor. Emrah Serbes’le Barış Uygur’un bir ortak paydası var: Polisiye üretiyorlar. Hakan Bıçakcı, zamanımızın buhranlarında, hiç “bunalım edebiyatı” takılmadan, bir o yana bir bu yana yüzüyor. Sezgin Kaymaz, -kendini çok özletti-, inanılmaz bir neşe ve gündeliklik içinde, tekinsiz hikayeler anlatıyor. Haydar Karataş’tan Dersim ‘38’in dehşetini okurken, kadim anlatı diliyle bilimkurgu lirizmi arasında salındığımı düşünüyorum. Geçen sene Sedat Simavi roman ödülünü kazanan Burhan Sönmez’i de unutmamalıyız. İlk kitabı Kuzey İthaki’den çıkmıştı, Kuzey’le beraber ikinci kitabı Masumlar’ı biz yayımladık. Onda da kadim anlatıların uğultusuyla modern anlatının enerjisi birarada. Tam şu günlerde bir “ilk roman” daha yayımladık; usta şair Akif Kurtuluş’un ilk romanı, lirik bir siyasi polisiye. Çoktan “bilinen” yazarlar; Ümit Kıvanç, Gürsel Korat, Toprak Işık da ilk eserlerini İletişim’de yayımladılar, biliyorsunuz.

Editör olarak nasıl yeni yazar keşfediyorsunuz? Mesela her gelen kitabı mutlaka okuyor musunuz?

Zaten işin sırrı o kadar: Gelen her dosyayı mutlaka okuyoruz! Dedim ya, keşiflerimizi bu basit şeye, her geleni mutlaka okumaya borçluyuz. Türkçe edebiyatın yaşayan en büyük yazarlarından İhsan Oktay Anar’ın ilk romanı da aracısız tavassutsuz, postayla gelmişti bize; okuduk ve çarpıldık -bu kadar basit!

Artık nesli tükenen eski usul editörlerden misiniz? Yani yazarlarınızla konuşuyor, gerekirse onları yönlendiriyor musunuz?

Yazarlarla elbette konuşuyoruz, beraber karar veriyoruz. Yorumlarımızı aktarıyoruz, önerilerimizi söylüyoruz, duruma göre bazen daha ısrarlı, bazen “seçmeli”. Gerisi istişareye kalmış.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
12 years ago

Bu durumda birkaç yıl önce gönderdiğim roman dosyasının neden kaybolduğunu editörleri Nihat (soyadı önemsiz) Bey’e sormalılar.