Egoist okur

Bir bardak suyun kelebek etkisi

Tarkovski’nin Stalker filminden bir mesel geliyor aklıma: Kederli bir adam, içeri girenin en büyük arzusunun gerçekleştiği rivayet edilen odada, ölen kardeşinin “canlanmasını” diler. Döndüğünde evinin ağzına kadar elmaslar, zümrütler, yakutlarla dolu olduğunu görür ve intihar eder…

Öyle ya! Minicik bir aralıktan en korunaklı mekanlara bile “hırsız” girebilir. Sırça fanus içinde özenle saklanan ruhlar bile kötülüğe meyledebilir. Kötülüğün ne olduğunu merak eden kişi arayışının nihayetinde karşısında devasa bir ayna bulabilir… Yani? İnsan çok isteğini sandığı bir şeyi aslında o kadar da umursamıyor olabilir, kalbinin en mahrem köşesinde aklının ucundan bile geçmediğini sandığı şeyleri arzulayabilir, gerçekle yüz yüze gelince o ağırlığa katlanamayarak kendini imha edebilir; bütün bunlar olabilir. Her şey insan için, bizim için, öyle değil mi?

Bir bardak suyun kelebek etkisi

Tarkovski’nin Kurban filminin, dünya nükleer savaşın eşiğindeyken gırtlak kanserinden hızla ölmekte olan ve geride bırakacağı küçük oğlunu her türlü kötülükten, kirlilikten korumak isteyen esas karakteri bir hikaye anlatıyor:

Bir zamanlar, çok uzun yıllar önce, bir Ortodoks manastırında, Pamwe adında bir keşiş yaşarmış. Pamwe bir gün dağa çıkmış ve oraya kurumuş bir ağaç dikmiş. Ve öğrencisine bu ağacı her gün sulamasını söylemiş. Her gün… ta ki ağaç yeniden hayata uyanıncaya kadar. Genç keşiş sabahları erkenden bir kova su alıp tepeye çıkıyor, kuru ağaç gövdesini suluyor, hava karardığında da manastıra dönüyormuş. Üç yıl sürmüş bu. Sonra, günlerden bir gün, gene dağa çıkmış, bir de bakmış ki ağacı çiçekler içinde…

Alexander, yani adamımız altını şöyle çiziyor hikayenin: “İşte kim ne derse desin, bu yöntemde muazzam bir şey var. Biliyor musun, bazen kendi kendime diyorum ki, insan her gün aynı saatte, aynı şeyi yapsa ve bunu ritüel gibi kararlılıkla ve sistemli olarak hep tekrarlasa, dünyada bir şeyler değişirdi, mutlaka değişirdi. Diyelim ki insan her sabah tam yedide uyanıp banyoya gitse, eline bir bardak alıp suyla doldursa ve sonra da tuvalete dökse; bu bile yeterdi.”

Tuvalete dökülen bir bardak suyun kelebek etkisini bilemem. Zaten burada masal tadında sözü edilen ritüelle aslında birçokları için günlük hayatın parçası olan, birçoklarınınsa şu veya bu sebeple uzak durmayı yeğlediği dua, ibadet gibi şeyler kastediliyor bence.

Yinelemelerin hayatta bir karşılıkları, sonuçları olduğuna, kimi sözcüklerin ötekilerden daha kuvvetli, daha vurgulu, daha etkili olduğuna ben de inanıyorum. Hiçten hiç çıkar ve kötülük kötülüğü üretir; iyi şeyler istemenin, iyi şeyler hayal etmenin, iyi şeyler söylemenin, iyi şeyler için çalışmanın, iyi insan olmaya gayret etmenin ‘iyi’ sonuçları olur diye düşünüyorum. Dünya bizim çevremizde dönmüyor; bunun farkında olan ve dualarına başkalarının mutluluklarını da katan insanlar kimseye ‘bilerek ve isteyerek’ kötülük yapamazlar diyorum.

Ama sonra Tarkovski’nin Stalker filminden bir mesel geliyor aklıma: Kederli bir adam, içeri girenin en büyük arzusunun gerçekleştiği rivayet edilen odada, ölen kardeşinin “canlanmasını” diler. Döndüğünde evinin ağzına kadar elmaslar, zümrütler, yakutlarla dolu olduğunu görür ve intihar eder…

Öyle ya! Minicik bir aralıktan en korunaklı mekanlara bile “hırsız” girebilir. Sırça fanus içinde özenle saklanan ruhlar bile kötülüğe meyledebilir. Kötülüğün ne olduğunu merak eden kişi arayışının nihayetinde karşısında devasa bir ayna bulabilir… Yani? İnsan çok isteğini sandığı bir şeyi aslında o kadar da umursamıyor olabilir, kalbinin en mahrem köşesinde aklının ucundan bile geçmediğini sandığı şeyleri arzulayabilir, gerçekle yüz yüze gelince o ağırlığa katlanamayarak kendini imha edebilir; bütün bunlar olabilir. Her şey insan için, bizim için, öyle değil mi?

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

6 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
füsun
10 years ago

Seni, bunları düşünebildiğin ve paylaştığın için seviyorum işte Gülenay

10 years ago

Egoistokur hakim kirli havadan kaçıp oksijen aldıgım bir alan..
Füsun Hanım’a katılıyorum..
(Keşke aynı mahallede/çevrede bir çay sohbeti yapabildigim insanlar olsaydınız ama uzakta da olsa iyi ki varsınız.)
Kayseri’den selamlar.

özcan
10 years ago

ben bu meseli anlamadım, adam kardeşi canlanmadığı için mi intihar ediyor?

Külgün
8 years ago
Reply to  özcan

Adam, ne kadar haris biri olduğunu muhtemelen kendinden bile gizlemiş. Oda, dile getirilene yüz vermeyip adamın ‘esas’ en büyük arzusunu yüzüne vurunca, belki kendine dair hayal kırıklığından, belki dünyaya ifşa edilmiş olmaktan duyduğu utançla, intihar ediyor. Her durumda, demek ki adamın vicdanı aslında fazlasıyla yerliyerindeymiş..

Not: Adam Türk değilmiş ;)