Egoist okur

“Tarsus’a giden hiçbir yazar geri dönmek istemez…”

Nazlı Berivan Ak, arkadaşım. Arkadaşım olmasından da önemlisi işlerine hayran olduğum bir yayıncı, editör… Yıllardır birbirimizi yakından takip eder, kendi alanlarımızda ne yapsak ilk birbirimizi tebrik ederiz. Belgeselini de başından beri biliyordum. Yine de itiraf edeyim izlemek başka türlü bir heyecandı benim için.

Kitapçı adlı belgeselinde Antik Sahaf’ın hikâyesini anlatıyordu Nazlı. İlk fırsatta yolumu oraya düşüreceğim çünkü filmden anladığıma göre Antik Sahaf, sadece kitap satan bir dükkân değil, bir yandan da bir kültür vahası, birbirine benzeyen, benzemeyen insanların buluştuğu bir mekân. Orayı çekici kılan şey de zaten tam olarak bu. Sanırım zincir kitapçıların okurlara sağlayamadığı şey de bu. Kendi adıma bir zincir kitapçıda çalışanların bana kitap tavsiye ettiğini hiç hatırlamıyorum ama sevdiğim küçük kitapçılarda bu sıklıkla oluyor. Üstelik o küçük kitapçıların çalışanları seveceğim bir kitabı neredeyse ilk sohbetten sonra, şıp diye anlıyorlar da. Aklıma gelmişken, bir yara o maceralarımı anlatsam ne güzel olur. Ama şimdi sözü Nazlı Berivan Ak’a bırakacağım. Onun da belgeselinin de yolu açık olsun…

Lekeli bir zihnin oyunları
Belki başka bir hayatta: Bir kitap, bir film + bir sahaf dükkanı
Antik Sahaf

Nazlı Berivan Ak

Yayıncı, editör, şimdi de belgeselci Nazlı Berivan Ak, KİTAPÇI belgeselini anlatıyor…

Yayıncılık, editörlük derken senden bu tarz işler görmeye alışmıştık ama sonra Kitapçı geldi. Bir belgesel çekmek nereden aklına düştü diye sorayım önce…

Öncelikle iyi bir okur, devamında yayıncı ve yazar olmamda kitabevlerinin büyük rolü var. Kimseyi geride bırakmayan bir yayıncılık düşüncesiyle on beş yıldır editörlük yapıyorum, kitaplarını yayınladığımız yazarlarla pek çok şehre gittim, pek çok kitabevine misafir oldum ve her defasında gördüm ki bağımsız kitabevleri şehirleri için, bölgeleri için birer kültür adacığı niteliğinde, neredeyse kurtarılmış alanlar bu mekânlar ve biz var olacaksak, hep birlikte var olacağız. Yayıncılık ekosisteminde rolleri büyük bağımsız kitabevlerinin: Okur yaratıyorlar, okur çoğaltıyorlar, var olanları bilgi ve görgüleriyle besliyorlar… Sergilenme şansı bulamayan kitaplar onların vitrininde yer buluyor… Çoksatan ve hepsatan listelerinde olamayan kitaplar onların önerisiyle okura ulaşıp yeni baskı görüyor… Şehirlerindeki yazarlar, çevirmenler onlar aracılığıyla büyük şehrin yayınevlerine ulaşıyor… Kitap künyelerindeki isimler onların davetiyle şehrin okurlarıyla buluşuyor, işlerine ve misyonlarına inançları omlar sayesinde tazeleniyor… Ben önce düzenli söyleşiler ve dosyalar hazırlamaya başladım kitabevleriyle ilgili, devamında OKUYAY Projesi kapsamında bir ilki gerçekleştirerek Bağımsız Kitabevleri Araştırma Raporu’nu hazırladım. En sonunda da meseleyi görsel olarak anlatmaya karar verdim. Kitapçı işte böyle çıktı ortaya.

Söyleşi ve dosyalarına gelen olumlu tepkiler seni belgesel çekmeye yönlendirdi denebilir o halde…

Kitapçılarla yayıncıların yakın çalışması önemli. Yazarlarının görünür olması, kitaplarının yeni okurlara ulaşması, yayınevinin marka değerinin yükselmesi ve yerini bulması için kitabevleriyle yakın iş birliği içinde olmak gerekiyor. Yayınevimde bu yaklaşımı benimsiyorum, pek çok dost kazandık kitaplarımız sayesinde, konuyla ilgili yaptığım çalışmaların da merak ve ilgi uyandırdığını görünce belgesel fikrini gerçekleştirmek için hızlandım, evet. Kitapçıların yüreklendirmesiyle projemi bir buçuk yılda tamamladım.

İsmail Kün’le, Antik Sahaf’la tanışıklığından bahseder misin biraz da?

Antik Sahaf’ı yıllardır hem yayıncı hem yazar arkadaşlarımdan duyarım, yirmi beş yıldır Tarsus’ta kurduğu kültür adacığını ayakta tutmak için mücadele vererek hepimize ilham oluyor. Biliyor musun, Antik Sahaf’ın okur yazar buluşmaları hep çok kalabalık geçer, Tarsus’a giden yazar geri dönmek istemez, imza ve söyleşi akşam sohbetine, akşam şenliği sabah buluşmasına bağlanır ve her defasında Antik Sahaf etkinliği başarıyla, heyecanla, duygu dolu tamamlanır. Pek çok yazarın ilk baskısını kitabevinde bitirmiştir İsmail, önerileriyle, yönlendirmeleriyle okurun yazarı, kitabı, yayınevini keşfetmesini önemser. Onunla yolum Murat Uyurkulak’ın kitaplarını yayınladığımız dönemde kesişti, devamında başka pek çok yazarımla misafiri oldum, dahası İsmail’i İstanbul’da pek çok kez ağırlama şansım oldu. Belgeselde de uzunca bir bölümü olan sevgili Sezgin Kaymaz ile defalarca misafiri olduk İsmail’in, hâlâ heyecanla hatırlıyoruz birlikte geçirdiğimiz günleri. Kısacası İsmail ile yayıncı-kitapçı olarak başlayan tanışıklığımız dostluğa evrildi, şimdi de dostluğumuzun belgeseli için şehir şehir gezme kısmını yaşıyoruz.

İsmail Kün

“Kitabevlerini yaşatıp çoğaltmak gerekiyor. Yoksa bağımsız kitapçı mitik bir kahraman olarak kalacak ve her kahramanlık hikâyesinin bir sonu var”

Bağımsız kitapçı olmak ne demek, bir çeşit kahramanlık denebilir mi? Çünkü kitapçılıktan para kazanmak hep zordu ama günümüzde çok başka etmenler var kitapçılığı belirleyen, zorlaştıran…

Pek çok şey söylenebilir: kahramanlık, anti-kahramanlık, popüler kültüre inat okuma geleneğinin savunucusu olmak, belki de delilik… Belgeselin ana cümlelerinden birini hatırlatmak isterim burada; soyu tükenmekte olan, tehlike altındaki bir gruba ağıt yakma eğilimi çok fazla son dönemde, nostaljik bir detay, bir “renk” olarak görmek ve göstermek hâli hâkim konu bağımsız kitapçı olunca. Oysa zamanın ruhuna uyum sağlayarak, dijitalleşmeyi gözden kaçırmayarak, başarılı örnekleri iyi çalışıp inceleyerek ayakta kalmaya çalışıyor dünyada ve Türkiye’de kitabevlerinin çoğu. Sadece kitabevine düşen görevlerden söz etmemeli elbette, karar vericilerin bağımsız kitabevlerine desteği önemli. Bir kültür politikası olarak kitabevlerini yaşatmak ve çoğaltmak, yeni kitapçıların yetişmesini sağlamak, kitapçılığın geçici bir heves değil de bir meslek olarak anlaşılmasını ve seçilmesini sağlamak gerekiyor. Diğer türlü dediğin gibi bağımsız kitapçı mitik bir kahraman olarak kalacak. Oysa her kahramanlık hikâyesinin bir sonu var.

Biraz kendi okurluk deneyimlerinden, kitapçı turlarından bahseder misin?

Bağımsız kitabevi yalnızca okuru beslemiyor, şehri zenginleştiriyor, şehrin farklı işkollarındaki tüm sakinlerini de çeşitli yollarla destekliyor. Ankaralı bir yayıncıyım ben, Ankara’da doğdum, doktora dönemim de dahil tüm öğrenim hayatım Ankara’da geçti ve aile evimde kazandığım okuma ve yazmaya dair değerlerin ardından Ankara’nın kitabevleriyle okurluk görgümü derinleştirdim. Kocabeyoğlu Çarşısı’nda kitap sepeti eşeledim, Zafer Çarşısı’ndan farklı dillerdeki ilk dergi ve romanlarımı satın aldım, Dost Kitabevi kartımı hâlâ taşırım, İmge Kitabevi’nin raflarını ezbere bilirim. Fanzinlerle, üniversite dergileriyle yine bu kitapçılar sayesinde tanıştım, ilk yazım yayınlandığında, ilk çevirim basıldığında yine gün gün bu kitapçılardan satışlarını takip ettim heyecanla. Okurluk deneyimimi zenginleştirmekle kalmadı kitabevleri, yayıncılık yaklaşım ve planlarımı da şekillendirdi. Hangi yayınevi kitabını nasıl anlatıyor, arka kapağı nasıl yazıyor, hangi yazarı için kartonet yapıyor, kartonette hangi sloganı kullanıyor, kasa önünde kimlerin ayraçları var, mini kitapçıklarda hangi romanın ilk bölümü yer alıyor, hangi kapaklar daha çok ilgi çekiyor, sergilendiğinde kendini daha çok gösteriyor… Sektörün kalbinin bugün de kitabevlerinde attığını düşünüyorum, bunun için özellikle yayıncılık ekosistemine dahil olmak isteyenlerin kitabevlerini yakından takip etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sezgin Kaymaz’ı izledik filminde. Başka yazarlar da var mı orada bulunmaktan, kitaplarının orada okurlarla buluşmasından mutlu olan? Bir de Tarsuslu okurlar için Antik Sahaf neyi temsil ediyor?

Yayıncılar olarak bizlerin mutluluğu ve heyecanından yazarların duygularını da tahmin edebiliriz sanırım. Bağımsız kitabevlerinin bağımsızlığı kendi sevdikleri, okudukları, önemsedikleri kitabı öne çıkarabilmelerinden geliyor en çok. Yazar da bu bilgiye sahip olarak, böylesi bir güvenle geliyor kitabevine, söyleşi programına kitabını gerçekten okuyanlarla buluşacağını bilerek dahil oluyor. Dahası yazar gelmeden önce İsmail yazarın kitaplarını çoktan yaygınlaştırmış oluyor, söyleşilerde nokta atış sorular, kitaba dair ancak okuyanın merak edeceği detaylar, eleştiri ve övgüler oluyor. Bu yönüyle zorlayıcı bir deneyim, metnine güvenen yazar içinse paha biçilmez bir sınav. Biz April Yayıncılık olarak neredeyse tüm yazarlarımızla Antik Sahaf’a konuk olduk, geçirdiğimiz günleri hâlâ heyecanla hatırlıyoruz. Tarsuslu okurlar için Antik Sahaf sosyalleştikleri, yazarlarla vakit geçirdikleri, her günü sürprizli bir oyun alanı… Yazar ve yayıncılar içinse yaptığımız işin karşılığını gördüğümüz kıymetli bir durak.

Anadolu’da bu tip başka kitapçılar da var mı? Nasıl ayakta kalıyorlar?

Konda Araştırma Şirketi için hazırladığım Bağımsız Kitabevleri Araştırma Raporu, 12 ilde 40 kitabevi sahibiyle yapılan yüz yüze görüşmelerle şekillendi. Halihazırda temasta olduğum, haberleştiğim pek çok kitabevi de var çoğu yayıncı gibi, bu kitapçılarla görüştükten sonra daha iyi anladım: Sorunlar ortak, dertler ortak, çözüm noktasında da aslında beklentiler benzer. Hem yerel otoritelerin hem de karar vericilerin kültür politikalarında bağımsız kitabevlerine destek vermesi, yollarını açıp kolaylaştırması gerekiyor. Örgütlülük çok önemli, son dönemde Bağımsız Kitapçılar Derneği ismiyle bir oluşuma girişildi, şu an için çok aktif olmasa da yola çıkılmış olmasını önemli buluyorum. Nasıl ayakta kalıyorlar sorusuna gelince, gözlemim tüm sıkıntılara rağmen inatla kitaba ve okura sarılıyor oldukları, yan ürünlerle ticareti hızlandırmaya çalıştıkları, yiyecek içeceği de kitabevi kurgusuna ekleyip elde edilen geliri yine kitaba yatırdıkları… Satış siteleriyle yapılan çalışmalar da bir cansuyu sağlıyor kitabevlerine, yine de kalıcı çözüm için yazılı kültürü koruma yasasını beklemek zorundayız diye düşünüyorum.

“Okurluk ve yazarlığımızla ilgili anlatacak çok hikâye olduğunu düşünüyorum, aklımda ve kalbimde öne çıkan iki proje var”

Peki yayıncılar nasıl bakıyor bu tür küçük dükkanlara? Bağımsız kitapçılığın kıymeti biliniyor mu?

Bağımsız yayıncılar ve bağımsız okurlar bence kitabevlerinin değerini ve önemini biliyor. Zincir mağazalar, bağımsız kitabevlerinin karşısında değil. Bizim adaleti, hakkaniyeti gözeten geniş bir kitabevi ekosistemi geliştirmemiz şart ve bu ekosistemde her türlü kitabevi yaşayabilmeli. Kitabevlerine imrenerek baktığımız Avrupa ülkelerinde yayıncılık bir kamu hizmeti olarak görülüyor ve serbest rekabet koşullarına bırakılmayacak kadar önemli sayılıyor. “Kitaba ulaşma hakkı” en temel haklardan sayılıyor. İlk uygulamaları 1900’lerin başında, Almanya’da hayata geçen sabit kitap fiyatı, aslında “yazılı kültürü koruma”nın bir parçası ve bağımsız yayıncılığımız, kitapçılığımız ve okurluğumuz için kritik bir öneme sahip. Kanunun önemini anladığımızda, bağımsız kitabevlerinin neden yaşaması gerektiğini de daha iyi anlayıp anlatacağız, bunun için önce yayıncının bu meseleyi iyi anlaması gerekiyor.

Kimler ve hangi kurumlar destekledi projeni?

EurasiaDoc Belgesel Film Senaryo Atölyesi’ne katılmaya hak kazandım 2021 yılında, belgesel fikrini metodolojiyi takip ederek geliştirip sonlamamda çok faydası oldu atölyenin. Kültür Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından parlak projelere sağlanan belgesel yapım desteğine layık görüldüm sonra, bu destek yolumu ve yolculuğumu kolaylaştırdı. Kurumlar dışında elbette yüreklendirmesiyle, sevgisi ve desteğiyle destek veren yayıncı, yazar, gazeteci, tasarımcı dostlarım oldu, filmimde olabildiğince hepsini teşekkür etmeye çalıştım.

Devam etmeyi düşünüyor musun belgesellere?

Kesinlikle. Yayıncılık dünyamızla, okurluk ve yazarlığımızla ilgili anlatacak çok hikâye olduğunu düşünüyorum, aklımda ve kalbimde öne çıkan iki proje var. Kitapçı belgeseli çılgınlığı biraz durulunca bu projelere girişeceğim.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments