TEREMİN: Hayaletlerin ve müziğe âşık olanların sevdiği ses
Bir vakitler Replikas’tan bir Efkar Karması istemiştim. Listelerinde çok güzel şarkılar vardı, biri de Olivier Messiaen’ın Oraison’uydu. Ondes Mertonet adlı bir elektronik enstrüman için yazılan büyüleyici bir müzik.
Ondes Mertonet’in herhalde bizim dilimizde bir karşılığı yok. Görünüşü küçük bir orga, sesi ise teremine benziyor. Léo Ferré’nin Charles Baudelaire şiirlerini okuduğu albümde fon müziği ondes mertonet’le çalınıyor. Jacques Brel’in ünlü Ne Me Quitte Pas şarkısının final bölümündeki ses de bu enstrümandan geliyor.
Benzediğini söylediğim teremine gelince… İşte onun hikayesi apayrı.
TEREMİN: Hayaletlerin ve müziğe âşık olanların sevdiği ses
Beach Boys’un 1968’i ve güzel günlere dair umudu simgeleyen şarkısı Good Vibrations var ya, işte oradaki harikulade sesler tereminden geliyor. Led Zeppelin’in ‘Whole Lotta Love’ındaki orgazm çığlıklarına eşlik eden esrik tınılar da tereminden… Ve B-sınıfı UFO filmlerindeki ürkütücü müzikler… İnsana mı, hayaletlere mi ait olduğu belli olmayan şu acayip ‘viuuuuv’ sesleri…
Teremini icat eden adamın, 70 milyonluk bir ‘ne yapacağını, kime güveneceğini kestiremeyen insanlar topluluğu’ olarak demokrasiyle yönetildiğimizden şüphe etmemize yol açan kişi olduğunu da ek bir bilgi olarak araya sıkıştırayım. Yani bugün yavaş yavaş kendimizi şüphe üzerine kurulu bir Büyük Birader diktatörlüğüne hazırlıyorsak, en sıradan telefon konuşmamıza bile ne idüğü belirsiz tuhaf tıkırtılar karışıyorsa, müsebbibi aslında o.
En iyisi, kalbimi yaralayan bu kederli hikâyeyi baştan anlatmak…
Bolşevik Devrimi’nin büyük kalkınma hamlesi başladıktan hemen sonra Leon Theremin adlı genç bir bilim adamı, Lenin’e devrimci ve her bakımdan ‘elektrikli’ bir icat sunmuş. Lenin öyle etkilenmiş ki; onu bu müthiş icadı dünyaya tanıtmakla görevlendirmiş. Yıl 1922.
Bir süre teremin dersleri bile alan müzik âşığı Lenin haklıydı bence. Kim olsa etkilenirdi!
Düşünün; genç bir adam eğilip masanıza minicik bir ahşap kutu bırakıyor. Sonra önceden çevresinde elektromanyetik bir alan oluşturduğu kutucuğa hiç dokunmadan, ellerini boşlukta dolaştırmaya başlıyor. Sadece başka alemlerin sakinlerinin anlayabileceği türden bir işaret diliyle konuşur gibi, göze görünmeyen bir kadının vücut kıvrımlarını okşarcasına… Ve ansızın müzik başlıyor. Odadakilerin en küçük devinimi bile değiştiriyor müziği, sesler yükselip alçalıyor, hızlanıp yavaşlıyor…
Sovyet teknolojisinin gururu olan bu cihaz sayesinde genç adam New York jet sosyetesinin de gözdesi oluyor. Eh, kışkırtıcı bir tebessümle gülerken ‘meleklerle konuşabilen’ birine hayran olmak kolay tabii. Hele baştan çıkarmanın türlü yollarını biliyorsa.
Mesela dönemin güzel kızı Clara Reisenberg’e 18. doğum gününde armağan ettiği pasta… Kız dönen bir tepside gelen pastaya yaklaştıkça mumun alevi yükseliyor, uzaklaştıkça alçalıyormuş.
Ayrı sınıflardan geldikleri için evlenmelerine izin verilmemiş ama Clara’nın kalbini çalan genç adam karşılığında ona teremin çalmayı öğretmiş. Sonradan Rockmore soyadını alan Clara, bugün gelmiş geçmiş en büyük teremin virtüözü sayılıyor. Teremin üzerine bir belgeselde, enstrümanını çalarken gözlerini yumup Leon’u hayal ettiğini anlatıyor, her seferinde elleriyle onun yüzüne dokunduğunu hissettiğini, havaya görünmez harfler çizerek şifreli aşk mektupları yazdığını…
Gelin görün ki; 1938’de çok tuhaf bir şey oluyor. Leon bir gece sırra kadem basıyor, aylarca bulunamayınca da öldüğü sanılıyor. Stalin’in emriyle apar topar kaçırılıp Gulag’daki toplama kamplarına gönderildiği, kör karanlık bir hücrede durmadan ‘yeni icatlar yapmaya’ mecbur bırakıldığı, sonra da ‘unutulduğu’ ta 1990’da, Glasnost sonrası ortaya çıkıyor. Bu icatlardan biri de başkalarının telefon konuşmalarını dışarıdan dinlemeyi sağlayan cihaz. Renkli televizyonu da ilk o bulmuş. Gerçi patentini başkası almış, ayrı.
Yukarıda sözünü ettiğim ‘Theremin: An Electronic Odyssey’ adlı belgeseli çeken Steven M. Martin, tamamen tesadüf eseri buluyor onun izini.
Ve artık 94 yaşında tükenmiş bir adam, arzusu ve yaşama enerjisi katledilmiş bir hayalet haline gelen Leon Theremin, genç yönetmenle birlikte bir kez daha yeni dünyanın yolunu tutuyor. Bu kez sadece hatırlamak ve ölmek üzere… Belgeselde; gökdelenlere, sağından solundan geçen arabalara ve sokak müzisyenlerine hayretle bakarken gördüklerinden hiçbir şey anlamayan hali öyle tuhaftı ki!
Büyük Birader onun hizmetlerini çoktan unutmuş olabilir. Fakat hayaletlerin ve müziğe âşık olanların unutmadığı kesin.
Gülenay Börekçi
Teremin’le birlikte daha da güzelleşen müzik parçalarından birkaçı
Subscribe
0 Comments
oldest