Egoist okur

Toros Öztürk: “Şavkar Altınel’e sarfedilen sözlere en çok Oğuz Atay bozulurdu”

“Şavkar Altınel’e reva görülen bu linç jargonunun Oğuz Atay’ı sevenler tarafından sarfedilmiş olabileceğine inanmak dahi istemiyorum” diyor Atay’ı 60’ların sonu 70’lerin başında, henüz “peygamber ilan edilmemişken” okuyup seven bir avuç kişiden biri olan çevirmen ve yazar Toros Öztürk.

Bir zamanlar İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde hocam olan Öztürk şöyle sürdürüyor sözlerini: “Arkadaşının kızına imzaladığı kitaba ‘N’olur beni oku, kimse okumuyor da beni’ diye yazıp imzalayan Oğuz Atay sağ olsaydı, Şavkar Altınel’e her şeyden önce onu okuduğu için teşekkür ederdi.”

Gülenay Börekçi

TUTUNAMAYANLAR polemiği

Şavkar Altınel: “Ataistler ve ben”

Altay Öktem: “Altınel’e gösterilen tepkiye, eleştiriye tahammülsüzlük diyemeyiz”

Mine Söğüt: “Altınel’e ateş püskürenler kişiliklerinin şifrelerini veriyor”

Hakan Bıçakcı: “Tutunamayanlar değil, kendini tutamayanlar…”

Hamdi Koç: “Atay olanları görse bir kez daha ‘Neredesin, ey okur?’ diye sorardı”

Tolga Meriç: “Kimse Oğuz Atay’ı sevdiği için aptal çıkmayacağı gibi, sevmediği için de aptal çıkmaz!”

“Şavkar Altınel’e sarfedilen sözlere en çok Oğuz Atay bozulurdu”

Şavkar Altınel için ‘Bir gün bir kitap hakkında bir-iki laf ettim yemediğim küfür kalmadı’ diyerek,  Orhan’ın o cümlesini uyarlamak geldi içimden. Oğuz Atay’ın romanını beğenmediğini, içten bulmadığını söyleme “gafletinde” bulunan Altınel’e sarfedilen sözleri Oğuz Atay duysaydı en çok o bozulurdu sanırım.

Okuldaşım (sanırım benden bir kaç sınıf küçüktü) Şavkar Altınel’in bazı şiirlerini ve yazılarını okudumsa da, onu tanıdığımı söyleyemem.  Ama okuduğum kadarıyla beğendiğim bir yazar.

Oğuz Atay’ı ise daha “peygamber” ilan edilmeden, 1969-72 yıllarında okuyup seven”bir avuç kişiden” biriydim. Ölümünden çok sonra 80’lerin başında “peygamberleştirilen” Atay’ı “sevmeyen ölsün” gibi bir yaklaşımla okuyanların onu sindirerek okumadığını düşünüyorum. İlk gençlikte “idol”lerin önemi büyüktür, odasının duvarında “idol”ünün resmi bulunmayan delikanlı yoktur pek. Ama edebiyatı ciddiye alan birinin “idol yazar” kavramından iyi edebiyat gustosu edinme sürecine girmesi ne kadar erken gerçekleşirse, edebiyat sonsuzluğunda o kadar yol katetmesini sağlar. Bu süreç bir ömür demektir ve hayatının son gününde bile insan o güne kadar okumadığı lezzette bir eseri keşfedebilir.

Şavkar Altınel’in Oğuz Atay’ın yazdıklarında içten olmadığı, okuduğu modernistlere bir tür özenti biçiminde yazdığı izlenimine katılmıyorum hatta tam tersi olduğu, başta en çok etkilendiği Dostoyevski, Joyce, Woolf gibi yazarları sindirip avangard bir Türk modernizminin ilklerinden biri haline geldiği kanısındayım. Ayrıca Atay’ın beni en çok etkileyen özelliğinin, içtenliği ve edebiyat geleneğini sindirip o günlerde cesaret gerektiren bir biçimsel ve içeriksel farklılığı göze alması (bu nedenle sağlığında hiç tutulmaması) olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bu, Şavkar Altınel’in görüşünü ciddiye almamı engellemez. Hatta Tutunamayanları’ı bir kez daha okumayı ve bir de “beğenmeyen” birinin bakış açısıyla görmeyi denemek isterim. Nitekim bu Altınel’in yapıtlarını da dikkatle okumamı tetikler ve iyi bir yazarı daha tamamıyla okumuş olma kazancını sağlar bana.

Dilini eski ya da bir tür “kirli” bulanlara “yaşayan Türkçe’yle yazıyorum” diyen Atay sanırım Altınel’le, içinden gelenleri kağıda öylesine döküvermediğini, üzerinde uzun uzun çalışarak yazdığını söyleyerek tartışmaya girerdi -keşke mümkün olsaydı, iki iyi yazar edebi bir dille tartışır, biz de Camus-Sartre tartışması gibi nitelikli bir eleştiri şöleni izlerdik.

Bu arada, Altınel’in “okuduğum tek yapıtı Tutunamayanlar” sözünü yadırgadım. Bence zaten birkaç tane olan yapıtlarının tamamını -özellikle de öykülerini- okumalıydı ama bu bir “suç” değil, beğenmediği yazarı okumamak insanın en tabii hakkı. Burada “Atay’a haksızlık eden Altınel” ya da “bir putu cesaretle alaşağı eden Altınel” yaklaşımlarında bir sakatlık var. Altınel sonuçta sadece beğenmediğini ve neden beğenmediğini söylüyor. Onun yanıldığını edebi bir çerçevede uzun uzun tartışabilirsiniz ama “kıskanç, ajan vs vs” denli hakaretlerle yanıt vermeyi bir Oğuz Atay okuruna, sevenine yakıştıramıyorum. Bu ülkede futbol fanatizminin (ne olursa olsun benim takım en iyi, karşı takım tu-kaka duygusu) edebiyat okuruna da bulaşmış olması düşündürücü. Oğuz Atay’ı “ermiş” mertebesine “yüceltmek” ona yapılan en büyük kötülük olur ve “kutsalına dil uzatan dilleri kesme” kültür(ü)/süzlüğü Ortaçağ kalıntısı bir tavır. Orhan Nobel ödülü aldığında belli bir kesimin linç kampanyası gibi, Şavkar Altınel’e reva görülen bu linç jargonunun Oğuz Atay’ı sevenler tarafından sarfedilmiş olabileceğine inanmak dahi istemiyorum. Arkadaşının kızına imzaladığı kitaba “N’olur beni oku, kimse okumuyor da beni” diye yazıp imzalayan Oğuz Atay sağ olsaydı, Şavkar Altınel’e her şeyden önce onu okuduğu için teşekkür ederdi.

P.S. Oğuz Atay üzerine -edebiyat dışı küfürleri hiçe sayarsak- ayakları yere basan bir tartışmayı sanal ortama taşıdığı için Egoist Okur adına edebiyat gustosuna güvendiğim Gülenay’a teşekkür ederim.

Toros Öztürk

Subscribe
Notify of

2 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
12 years ago

Harika fikir…