Trapez ve Beyaz Tavşan
Posted by gülenay börekçi on May 23, 2011 · 2 Comments
Hayatta ilk olan hiçbir şey unutulmuyor; ilk yolculuk, ilk başkaldırı, ilk büyük keşif, ilk aşk, ilk günah, ilk kalp kırıklığı… İnsan bir bunları unutmuyor, bir de ilk kitaplarını. Lewis Carroll’ın şahane kitabı ‘Alice Harikalar Diyarında’ benim ilk kitabım değildi ama ona rastlayışım kesinlikle aşka yakın bir şeydi. Okumaya başladım ve bir daha hiçbir şey aynı kalmadı…
Trapez ve Beyaz Tavşan
Bir kitapçı rafında görür görmez karşı konulmaz bir biçimde elimi uzatıp aldığım ânı gayet net hatırlıyorum.
Tıpkı kitaptaki gibi güneşli bir yaz günüydü, tıpkı Alice gibi ben de sekiz yaşındaydım ve çok çok çok sıkılıyordum…
Üstelik gündüz vakti şekerleme yapmayı şimdiki gibi o zamanlar da, mümkün değil, beceremediğimden sıkıntıya hiç değilse bir müddet ara vermek söz konusu değildi. (Bütün yalnız büyüyen ve dolayısıyla her şeyi bizzat keşfetmek zorunda olan çocuklar gibi ben de uykudan hazzetmezdim.)
Sonra işte ortalıkta ‘küçük dağları ben yarattım’ edasıyla dolanıp hiçbir şeyi beğenmeyen Alice, pürtelaş koşturan yelekli ve köstekli bir Beyaz Tavşan’a rastlıyor, onu takip edip ‘yerin dibini’ boyluyor, sonsuz gibi görünen o delikten aşağı düşerken önüne çıkan her nesneyi yoklamaktan geri durmuyor, bu arada raflardaki şişelerin içinde ‘meyveli turta, muhallebi, ananas, kızarmış hindi, elma şekeri ve tereyağlı ekmek’ tadındaki sıvıyı içerek bizim sıradan dünyamızda yeri yokmuş gibi görünen bir sürü acayip kişiyle ve durumla muhatap oluyordu.
Ben çok uzun yıllar, büyüyüp koca kadın oluncaya kadar ve hatta sonrasında da o kitapla yatıp o kitapla kalktım. Çok şey öğretti bana, çok şeye hazırladı. İnsanın hayatta karşılaşabileceği herkesin ve her var oluş halinin Alice kitaplarında bir karşılığı olduğuna dair inancım hiç değişmedi. Onları karıştırarak başıma gelen mutlu mutsuz her şeye uygun bir cümle bulabilme alışkanlığımı sürdürdüm. Hayranlık duyduğum, kendime yakın hissettiğim, çok sevdiğim her büyük sanatçının şu hayatta bilerek ya da bilmeyerek mutlaka bir Alice Harikalar Diyarında ya da Aynanın İçinden uyarlaması yaptığı -ya da ileride yapacağı- türünden iddialarımdan vazgeçmedim. Alice L. Carroll takma adını kullandım. Sonra… Çocukluğuma ait birçok şeyi terk ettim ama Alice kitaplarım, hep elimin altında, görebileceğim yerlerde durdu.
Anlayacağınız, benim için tehlikeli kitaplardı Alice’ler. Küçük imalar haricinde onun hakkında yazmaktan da kaçındım. Fazla açık sözlü olmama sebep olacağı korkusuyla veya anlattığım hiçbir şeyin yetmeyeceği endişesiyle… Şimdi sözünü ediyorsam Perihan Mağden yüzündendir.
Onunla söyleşimizin bir yerinde “Sizin kitaplarınızı okurken insan kendini kırda yürürken aniden karşısına Beyaz Tavşan çıkmış Alice gibi hissediyor” dedim. Ve öğrendim ki ‘Alice Harikalar Diyarında’ onun için de bir nevi takıntıymış. “Yıllarca benim Bible’ım oldu, hayattaki her şeyin onunla açıklanacağına inandım.”
Mağden’e söylemek istediğim şey, kendisinin, benim gibilerin içeri girip dolaşmayı bayılacağı yerlere açılan kapılar için “anahtar delikleri” yarattığıydı. Ya da yazdığı kitapların insanı çok acayip ama gene de bildik bir dünyaya çağıran davetiyeler, yani beyaz tavşanlar olduğuydu…
Daha sonra kendisini Alice’e ne kadar benzettiğinden de söz etti: “O da benim gibi Başak burcundanmış, bu yüzden her şeyi didikleyip duruyor, sürekli yakınıyor, hiçbir şeyi beğenmiyor. Ya rahat olsana, gitmişsin o dünyaya ve başka çaren yok madem, tadını çıkart bari, öyle değil mi? Ama yok!”
Beyaz Tavşan benim için hem buralara benzemeyen, bana özel bir dünyaya davetiye anlamına geliyor, hem de hâlâ olup bitenlere hayret edebilme yetisi taşıyan insanların var olduğunu hatırlatıyor.
Eh, zaten bu yüzden Beyaz Tavşan’lar bu dünyanın olayların akışına uymakta zorlanan Başak’larının, Oğlak’larının karşısına çıkıyorlar ya. Sırf onları yalnız bırakmamak için, kendilerini trapezden hop diye bırakacak özgür ruhların da olduğunu öğrensinler diye…
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
bu yazıya ek olarak, türkçedeki ahd çevirilerini ve favorinizi de ekleyebilir misiniz?
Üzgünüm, Türkçe’deki ahd çevirileri ne yazık ki pek iyi değil, Tomris Uyar’ınki bile buna dahil. Çünkü büyük bir çoğunluğu ingilizce kelime oyunlarıyla dolu bir kitabı başka bir çevirmek içerikten epeyce eksiltiyor. yani konuyu öğrenir insan okuyarak ama orijinalinin verdiği tadı alamaz gibi geliyor bana. Gene de tomris uyar’ınki tavsiye edilebilir.