Egoist okur

Tuna Kiremitçi & Atlas: “Albümü Jedi kafasıyla yaptık…”

Pek az kişi bilir, hatırlar ama yazar ve yönetmen Tuna Kiremitçi aslen müzisyendir. Kendi deyişiyle müzikal eğitimini İstiklal Caddesi’nde tamamlamıştır. Ortaokul yıllarından beri çeşitli vesilelerle buluşup Kemancı ruhuyla müzik yaptığı “mahalle arkadaşları” vardır. Gerçi arada Kumdan Kaleler adlı bir grup kurup Eylül Bar ruhuna kaymış, yani çocukluk arkadaşlarını terk etmiştir ama bu kendini arayış dönemi kısa sürmüş, Tuna özünde hep hard rock’a sadık kalmıştır.

Kanıt mı istiyorsunuz; “Selam Yabancı”yı, yani Tuna Kiremitçi’nin yukarıda söz ettiğim çocukluk ve gençlik arkadaşları Hasan Köseoğlu, Burak Aldinç, Can Yalım ve Selim Öztunç’la kurduğu Atlas grubunun ilk albümünü dinleyin…

atlas gulenay borekci egoistokur tuna kiremitci sony muzik

“Stephen King ruhuyla Müslüm Gürses ve Dio hissiyatı burada buluştu”

Grubun hikayesini bir de sizden dinlemek isterim…

Burak Aldinç: 1980’lerin başından beri tanıyoruz birbirimizi. Hepimiz profesyonel olarak başka işlerde çalışıyor olsak da ara ara toplanıp müzik yapıyorduk. Geçen sene bu sıralardaysa daha ciddi bir şekilde müzik yapmaya, konserler vermeye, albüm çıkarmaya karar verdik…

Tuna Kiremitçi: Ben 2012’ye kadar yaklaşık 2 sene Bulgaristan’da yaşamıştım, biliyorsun. Döndüğümde de işler yolunda gitmedi, Hürriyet gazetesinde köşe yazarıydım, kovuldum. İşler kötü gidince insan yeni bir başlangıç yapmanın yolunu arıyor. Burak’tan “Ekibi topluyoruz, besteleri kap gel” telefonu tam böyle bir zamanda geldi. Ve kendimi bir anda Ömerli’deki bir evin garajında demo kayıtları yapmaya başlamışken buldum. Şahsen hayatımdaki kötü giden şeylere teşekkür borçluyum, olmasalardı bu grup da olmazdı.

Ortaokul arkadaşı olmanız birbirinizi çok iyi tanıdığınızı gösteriyor…

Tuna Kiremitçi: Açıkçası ben Burak kadar iyi gitar çalamadığım için beste yapmaya başladım. Müzikal anlamda yollarımızın ayrıldığı yıllar da var arada. Burak ve Hasan Kutsal Hazine Avcıları grubuyla Kemancı dünyasına gitti, bense Kumdan Kaleler’le Eylül Bar dünyasına…

Bir süre sonra dağıldı Kumdan Kaleler…

Tuna Kiremitçi: Açıkçası en çok rahmetli babam sevindi bu işe, çünkü benim müzisyen değil yazar olmamı istiyordu. Hatta “Oğlum madem işsiz güçsüz kaldın, bari roman yaz” dedi. Oyalanmak için romana başladım ama biraz fazla oyalanmışım demek ki… Şaka bir yana, insan insanı çağırdı, olaylar bir şekilde kendiliğinden ilerledi ve bugüne gelindi.

Hasan Köseoğlu: İş hayatına atılıp evli barklı adamlar olduktan sonra müziği epey bir boşlamıştık aslında. Evet, birileriyle çalıp söylemek insana yetmiyormuş. Kendi şarkılarımızı söylemek, sahneye çıkmak, beraber müzik yapmak istiyormuşuz. Ve bizim için derin bir ukdeymiş müzik, o yüzden içimizden bir çeşit patlama halinde çıktı…

Atlas’ın müziğini nasıl tarif edersiniz?

Tuna Kiremitçi:  Çocukken dinlediğimiz rock türevlerinden etkilenerek yarattığımız ama bu toprakların müzikal renklerine de açık olan bir müzik diyebilirim.

Burak Aldinç: Sirtolar, sultaniyegâhlar da var. Bu toprakların blues’u onlarla yapılıyor sonuçta.

Tuna Kiremitçi: Kendi hikayemden yola çıkarak anlatayım… Daha önce yaptığım müzikler de fena sayılmazdı ama şimdi dönüp bakınca büyük bir sorunları olduğunu fark ediyorum: Onlar pek ben değilmişim. Beraber çalmaya başladığımızda her zaman yapmak istediğim şeyi nihayet keşfetmenin mutluluğuyla “İşte bu!” dedim kendi kendime. Kumdan Kaleler naif, geleceğe umutla bakan genrçlerin müziğini yapıyordu. Atlas daha feleğin çemberinden geçmiş, hayatın karanlık ve aydınlık taraflarını görmüş adamların müziğiyle çıkıyor dinleyici karşısına. Dünyaya meydan okuyan, özgüvenli ve tavırlı, o yüzden de daha rock’n roll…

Yazar olmasına rağmen bir rock grubunda çalan Stephen King’in Ceset, O, Yanımda Kal gibi romanlarındaki adamlara benzetiyorum sizi. Çocukken birlikte maceralara atılmış, müzik yapmış, eğlenmişsiniz. Şimdi olgunluk çağınızda da yeniden buluşuyorsunuz…

Tuna Kiremitçi: Çok güzel bir şey söyledin, Stephen King kafası bize uyar. Hala ortaokulda birlikte müzik yapan tuhaf çocuklarız. Zaman hiç geçmemiş gibi…

Burak Aldinç: Sadece şartlarımız daha iyi. Stüdyoya girdiğimiz zaman, bir zamanlar aynı yatakhanede uyuyan ve ailesinden çok birbirlerini gören küçük çocuklar gibiyiz, evet.

Hasan Köseoğlu: 20 yaşında sahip olmamız gereken şartlara 40 yaşında sahip olduk. Gerçi benim davulum hala aynı…

Gruba isim seçerken onlara bir danua-labrador kırması yol göstermiş

Peki Atlas adı nereden geldi?

Hasan Köseoğlu: Köpeğimizin adı o. Burak’ın ailesi ve benim ailem Ömerli’de aynı evde yaşıyoruz. Onun bir oğlu var, benim çocuğum yok. Kıskandım herhalde. Her neyse, bu fotoğrafta gördüğünüz Danua-Labrador kırması Atlas gelip bizi buldu sonuçta. Grup üyeleri olarak hepimiz çok seviyoruz onu, tabii ben diğerlerinden biraz daha fazla seviyor olabilirim, o ayrı.

Burak Aldinç: Hiç yalnız bırakmadı bizi. Tuna sözleri yazıyor alt katta mesela, bakıyoruz Atlas yanında. Ben gitar çalarken de öyle.

Hasan Köseoğlu: Aslında Atlas başından sonuna tüm stüdyo aşamasında yanımızdaydı.

Tuna Kiremitçi: İlk günden beri bize, bu gruba inandı. (Gülüyor)

‘Uzayda bir elektrik hasıl oldu’

“Selam Yabancı”nın Gezi ruhu taşıdığını söylüyorsunuz albüm kapağında. Yeniden biraraya geldiğinizde Gezi başlamış mıydı?

Burak Aldinç: İlk yola çıktığımızda değil ama stüdyoya girdiğimizde başlamıştı. İster istemez etkilendik… Yani şarkıların çoğu yazılmıştı ama geri kalanlarda Gezi’den etkilendiğimiz aşikar. Ne bileyim sert olmayacağını düşündüğümüz bir şarkının hayata geçerken acayip sertleştiğini gördük mesela. Nihayetinde Selim hariç hepimiz alaylı müzisyenleriz. Koşullardan etkilenmeyecek kadar da profesyonel olamayız yani. Ve ortalık bu derece toz dumanken bundan ruhen uzak durmamız mümkün değildi.

Tuna Kiremitçi: Bu albümü Jedi kafasıyla yaptık. Onların durumunu hatırla: Güçte bir tedirginlik varsa herkes bundan etkilenir. Hani Erkin Koray, “Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu” diyor ya, 2013’ün İstanbul’unun havasında öyle bir şey vardı. O elektrik de bizim hem sözlerimize, hem de müziklerimize kaçınılmaz olarak tesir etti. Birçok şey tuhaf bir şekilde ama tesadüfen bir araya geldi ve ortaya bu karışım çıktı. Aşırı derecede maddileşen dünyamızda, dostluk, kardeşlik, doğa sevgisi anlamında bir maneviyat arayışının sonucuydu Gezi. Eh, sanat da bu tarz bir arayışın sonucunda ortaya çıkmaz mı zaten?

Tam olarak nasıl bir kafadır Jedi kafası?

Tuna Kiremitçi: Evrendeki iyilikle sürekli olarak temas halinde olmak, ondan beslenmek ve onu beslemek… Gücün aydınlık tarafında olmak. Müzik de bizim için tam bu aslında.

Tuna Kiremitçi anlatıyor

Aylin Aslım ve ‘Canavar’

“Aylin Aslım’la lisedeyken Milliyet Müzik Yarışması’ndan beraber kovulduğumuzu epey sonra keşfettik. O Beşiktaş Lisesi’nden katılmış, biz tabii Galatasaray’dan katılmıştık. İki okulun öğrencileri tribünde birbirine girmişti o gece ve o okulların grupları diskalifiye olmuştu. E, birinde solist bendim, ötekinde Aylin’miş… Sonradan çok çok iyi arkadaş olduk. ‘Canavar’ adlı şarkıyı kaydederken de gaipten onun sesini duymaya başladık. Sorduk, ‘Sizin müziğe dönmeniz için ne lazımsa yaparım arkadaşlar’ dedi. Böylece ortaya bu düet çıktı.”

Müslüm Gürses’e ve Dio’ya selam

“‘Deneysel aranjman’ denebilecek bir şarkı var albümde. ‘Affet’, Ritchie Blackmore’un Deep Purple’dan sonra kurduğu Rainbow grubunun unutulmaz klasiği ‘Temple Of The King’in Türkçe versiyonu. Lisede çok sevdiğimiz bir şarkıydı. 7-8 yıl önce Murathan Mungan’ın Müslüm Gürses albümü için o şarkıya Türkçe söz yazmıştım. Biraz Müslüm Baba’yı ve Rainbow’un solisti Ronnie James Dio’yu anmak için, biraz da zaten pek leziz, pek güzel bir şarkı olduğuna inandığımızdan buraya almaya karar verdik.”

‘Bu İşte Bir Yalnızlık Var, haysiyetli müzik yapmaya çalışanlara bir selam!’

“Bu İşte Bir Yalnızlık Var”, Tuna Kiremitçi’nin 10 yıl önce yazdığı ikinci romanından uyarlanan bir film. Yönetmeni Hakan “Ketche” Kırkavaç. Başrollerdeyse bu film için özel olarak gitar dersleri alan Engin Altan Düzyatan ve Özgü Namal var. 13 Aralık’ta gösterime girecek olan filmde bir Atlas şarkısı da yer alıyor. Adı, “Bana Sebepsin”…

“Müzisyenler ve müzik üzerine bir film bu” diye anlatıyor Tuna Kiremitçi. “Kahramanı Ritchie Blackmore olma hayaliyle yola çıkan ama sonra popçuların arkasında çalmak zorunda kalan bir gitarist. Karısından boşanmış, hayata küsmüş, popçulara eşlik etmediği zaman evinde gitar tamiri yaparak yaşıyor. Çilekeş bir adam anlayacağınız. Onu, tanıdığım birçok müzisyenden etkilenerek yarattım. İnsanın hayatını müzikten kazanması, hele bunu tam istediği müziği yaparak sürdürmesi bu ülkede çok zor bir iş, bir çeşit kahramanlık. O yüzden romanım hem rock müziğe hem de tüm ticari zorlamalara karşın hâlâ haysiyetli müzik yapmaya çalışanlara bir selam.”

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments