Egoist okur

Umberto Eco, Kafka’yı, Joyce’u, Proust’u ve Sade’ı eleştiriyor :)

“Umberto Eco ölmüş. Ben buna hiç hazır değildim. (‘Bir sınırımız var, pek heves kırıcı, küçük düşürücü bir sınır: Ölüm’ demişti.)” diye yazdım Twitter’da. Ama hazırmış aslında, İstanbul’da Orhan Pamuk’la söyleşisinde açıklamıştı bunu: “İnsanların yüzde 100’ü değil belki ama yüzde 50’si aptal olduğuna göre, ben de ölmeye hazırım.” Çok önemli bir edebiyatçı, çok önemli bir araştırmacıydı. Onunla gülümseyerek vedalaşmak uygun gibi geldi bana.

İşte Eco’nun “Yanlış Okumalar”ının “Kitabı üzülerek iade ediyoruz’ başlıklı bölümünden seçtiğim dört nefis parça. Hayali bir “ahmak”ın dilinden Kafka, Joyce, Proust ve Sade eleştirisi. “Yanlış okuma, eleştirmenin okuduğunu bi tarafından anlaması nelere mal olur?” sorusunun da cevabı. Yayıncı da payını alıyor Eco’nun sivri dilinden. Düşünüyoruz, kim bilir ne başyapıtlar hunhar ellerde heba oldu gitti.

Umberto Eco’yu çok özleyeceğim…

umberto eco kafka proust joyce egoistokur

Umberto Eco ile Buster Keaton’un bir yerlerde buluştuğunu düşünmek güzel.

Kitabı üzülerek iade ediyoruz

Dava, Franz Kafka

Küçük, güzel bir kitap. Hitchcock izleri taşıyan, heyecanlı bir şey. Sondaki cinayet örneğin. Alıcısı olabilirdi.

Fakat besbelli, yazar ağır sansürlü bir düzende yazmakta. Yoksa bütün o belli belirsiz göndermeler, insanlara ve yerlere ad vermeme hilesi niye? Ve kahraman, mahkemede niçin sorgulanıyor? Eğer bu noktaları aydınlatır, olayın yeri ve zamanını daha somut hale getirirsek (olaylar olmalı, olaylar, olaylar, olaylar), o zaman eylem daha kolay izlenebilir ve gerilim sağlanmış olur.

Bu genç yazarlar ‘Bay falan, filan şehirde’ diyeceği yerde ‘bir adam’ demekle ‘şiirsel’ olduklarını sanıyorlar. Gerçek yazma sanatı, gazetecinin eski beş sorusunu akılda tutmak zorundadır. Kim? Ne? Ne zaman? Nerede? Niçin? Kitabı özgürce yeniden ele alabilirsek, satın alın derim. Yoksa, hayır.

Finnegans Wake, James Joyce

Büro yöneticisine, okunmak üzere kitap gönderirken daha dikkatli olmasını söyleyin lütfen. Bir İngiliz dili okuruyum ben, tutup başka bir dilde, kahrolası  bir dilde yazılmış bir kitap gönderiyorsunuz. Ayrı bir zarfta size iade ediyorum.

Geçmiş Zamanın Peşinde, Marcel Proust

Hiç kuşkusuz bir dizi roman bu, çok uzun olsa da karton kapaklı bir dizi olarak satabilirdi.

Ama bu haliyle olanaksız. Ciddi bir düzeltme gerektiriyor. Örneğin, noktalamanın yeniden yapılması zorunlu. Cümleler üzerinde çok fazla uğraşılmış; bazıları bütün bir sayfa tutuyor. Her cümleyi en fazla iki ya da üç satıra indirerek, paragrafları bölerek, daha sık satır başı yaparak, sıkı bir yayınevi içi çalışmasıyla kitap inanılmaz derecede düzeltilebilirdi.

Eğer yazar buna razı olmazsa, unutun gitsin. Bu haliyle kitap çok, çok -ne demeli- çok tıknefes.

Justine, Donatien Alphonse François le Marquis de Sade

Elyazması, bu hafta bakmak zorunda olduğum koca bir yığının içindeydi, doğrusu baştan aşağı okumadım. Farklı yerlerinden rastgele üç kere açtım, sizin de bildiğiniz gibi, bu işte uzman biri için yeterli bu.

İlk açışımda doğa felsefesi üzerine sayfalarca sözcük yağmuru altında kaldım. Hayatta kalma savaşımının zalimliği üzerine, bitkilerin üremesi, hayvan türlerinin dönemleri üzerine konu dışı birtakım sözler. İkinci kez, haz kavramı, duyular ve imgelem üzerine en azından on beş sayfa. Üçüncü kez, dünyanın çeşitli ülkelerinde erkeklerle kadınlar arasında boyun eğme sorunu üzerine yirmi sayfa…. Bu kadarı yeter sanırım. Bir felsefe yapıtı aramıyoruz biz. Günümüz alıcısı seks, seks ve daha çok seks istiyor. Her şekil ve biçimde.

Umberto Eco, Yanlış Okumalar

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments