Egoist okur

“Ursula K. Le Guin ne yazsa okurum”

Gazeteci Haluk Kalafat çok eski arkadaşım. Dünyanın en tatlı, eğlenceli, dürüst ve akıllı adamlarından biri… Ayrıca iflah olmaz bir kitap tutkunu… İyi edebiyattan anlar. Çizgiroman, polisiye ve fantastiğe de meraklıdır. Onunla yıllar önce Picus dergisinde beraber çalışmıştık. Haliyle işten eve dönüş yolculuklarında vapura bindiğimizde en çok kitaplardan söz ediyorduk. Haluk, Ursula K. Le Guin hayranıydı. Bense okumamıştım. Bunu söyleyince yüzünde beliren hayret ifadesini hiç unutmam. Sonra da bana şimdi favorilerim arasında bulunan Yerdeniz serisini hediye etmişti. Onun için artık Ursula K. Le Guin dendiğinde aklıma hep Haluk gelir.

Onunla geçenlerde karşılaştık ve ben fırsatı kaçırmayarak bir Yangında İlk Kurtarılacaklar röportajı istedim. Kırmadı, ortaya bu söyleşi çıktı. Benim için iyi oldu, hakkında bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki. Mesela duyunca kulaklarıma inanamadım ama Haluk, yıllar önce takma isimle bir erotik roman bile yazmış mesela. Başka? Hepsini okuyunuz lütfen…

“Ursula K. Le Guin ne yazsa okurum”

Çocukken neler okuyordunuz? En sevdiğiniz kitaplar hangileriydi? Ne bileyim, o zamanlar sizden kaçırılan kitaplar var mıydı? Gizli gizli neler okurdunuz?

Hatırladığım ilk kitaplar çizgiromanlar. Teksas Tommiks derdik o zamanlar. 70’lerin başı, akşam gazetesi basılırdı. Babam akşam gazetesi almaya çıkarken beni de yanında götürürdü. Gazete bayiinde “Seç” derdi. Hemen Tombraks alırdım. Okumayı bilmiyordum daha. Çizimlere bakarak hikayeyi çözerdim. Tombraks hemen her macerada kılık değiştirirdi, kılık değiştirmiş halini tahmin etmeye çalışırdım. O yıllarda annem de çizgiroman okurdu. Anlamadığım yerleri ona sorardım. Yani benden kaçırılan kitap olmadı hiç. Gizli okumam gerekti ama bu içerikle ilgili olmadı, nicelikle ilgiliydi. Çünkü okuma yazmayı öğrendikten sonra ne bulduysam okumaya başladım. Benden bir yaş büyük ablam da kitap kurduydu. Yemek sofrasına kitapla otururduk, bir süre sonra annemle babam yemek masasında okumamıza izin vermez oldu. Bir de uyku saati geldiğinde yorgan altında fenerle kitap okumamıza izin yoktu. Çok kitabımız olmazdı, değiş tokuş yapardık. Yani o kadar çok okumamıza rağmen evin büyük bir kütüphanesi hiç olmadı. Çocukluğumda aklıma kazınan kitaplar Jules Verne’lerdir. Özellikle “İki Sene Okul Tatili”ni defalarca okudum. Aziz Nesinler’in de yeri ayrıdır. Baskan Yayınları’nın bilimkurgu serisi geçmişti elime, hepsini çok severek okumuştum. Ve tabii Kemalettin Tuğcu’lar.

Kitapla ilgili kötü alışkanlıklarınız oldu mu? Mesela hiç kitap çaldınız mı? Veya ödünç aldığınız bir kitaba el koydunuz mu?

Hiç kitap çalmadım. Üniversite yıllarında kitap çalmanın doğal görüldüğü bir arkadaş çevrem vardı. Ama elim gitmez kitaplara. Yani kötü alışkanlık sayılırsa çalınmış kitap okudum. Kötü alışkanlığım var tabii; kitap ödünç vermekten pek hoşlanmazdım eskiden. Kütüphanemin düzeninin bozulması uykularımı kaçırırdı. Bende olduğunu bildiğim bir kitabı kütüphanemde bulamamak kabustu. Son 4-5 yıldır kütüphane takıntısından kurtuldum sayılır. Şu an kütüphanem yok. Birkaç tane gönülden bağlı olduğum kitabım var sadece. Bir kötü alışkanlığım daha var. Bazen çok sevdiğim kitabı kendime saklama dürtüsü duyuyorum; yani çok beğendiğimi söylemiyorum, kimseye tavsiye etmiyorum, sadece ben bileyim, başkasının fikrini duymadan tekrar tekrar okuyup üzerine tek başıma kafa yorayım istiyorum. Mesela “Güngezgini”ni bir süre kendime sakladım. Radikal Kitap ekine altı ay kadar geç yazdım kitap hakkında. Fabio Moon ile Gabriel Ba diye Brezilyalı ikiz kardeşlerin işi; hem çizmiş hem yazmışlar. Beni çok etkiledi o kitap. Ödünç aldığım her kitabı geri verdiğimi iddia edemem, ama bilinçli olarak el koyduğumu hatırlamıyorum.

Bir insan okumayı ne kadar severse sevsin, nihai seçimini en baştan yapmaz, farklı ve değişik şeyler okur, arada “yaramaz” seçimler yapar. Sizin de bu tür ara dönemleriniz oldu mu? O ara dönemler şimdi de sürüyor mu?

Sanırım ben her şeyi okuyan okur olarak başlayıp yavaş yavaş alanı daralttım. İş icabı okumam gerekmiyorsa genellikle garantici bir okur haline geldim. En garantici yanım da çok sevdiğim kitapları durup durup tekrar okumak şeklinde tezahür ediyor. Mesela hemen her yaz “Yerdeniz Büyücüsü”nü tekrar okuyorum. Bu yıl henüz okumadım. Eylül’de yıllık iznimde okuyacağım. Bir dönem ne menem bir şeydir diye merak edip beyaz dizileri okumaya dalmıştım. Baya okudum beyaz dizi. Yeteri kadar yaramaz bir seçim değil galiba. En yaramaz okuma serüvenim, kısa porno romandı. Şimdi yayınlanıyor mu bilmiyorum. 90’ların sonunda işsiz kalmıştım bir yayınevinden erotik aşk hikayesi çevirisi almıştım. Kitap çok saçmaydı, editörüyle anlaştım, kitabın öyküsünü yeniden yazdım. Kemal Tahir’in Mike Hammer yazmasına özenmiştim sanırım. O zaman gazete bayilerinde siyah poşet içinde erotik-porno romanlar satıldığını keşfettim. Yazdığım erotik roman için fikir verir diye birkaç örnek aldım. Fotoğrafsız, resimsiz porno hikaye okumak çok ilginçti. Aralarından biri de hiç fena bir roman değildi hani.

Okumak için tercih ettiğiniz özel bir saat ve yer var mı? Bizimle ideal okuma deneyiminizi paylaşır mısınız?

Son yıllarda ne zaman vakit bulursam okuyorum. Eskiden kitap okumadan uyuyamazdım. Haftasonları en az bir günümün bir bölümünü ve tercihen akşamüstü saatlerini okumaya ayırırdım. Okumaktan en zevk aldığım yer ve zaman ise otobüs yolculukları. Çocukken köyde armut ağacında okurdum. Bir de oturma odamızda yüklüğün üzerine çıkar okurdum.

Ne tür kitapları sever, okursunuz?

Çocukluğumdan beri çizgiroman okuyorum. Her türünü çok severim. İyi bir polisiyeye hiçbir zaman hayır demem. Fantastikkurgu ve bilimkurgu diğer tercihlerim. Türkiye edebiyatının son yıllarını fena halde kaçırmış vaziyetteyim. Sanırım Oğuz Atay’da kaldım ben. Sonrasında İhsan Oktay Anar var; ne yazsa okuduğum başka isim aklıma gelmiyor. Öykü de ha keza Sait Faik’ten sonrasını çok bilmem. Son dönemden Ahmet Büke ne yazsa okurum. Şiiri zaten üniversitede bıraktım, eski şiirleri okur dururum.

Kütüphanenizin bir haritasını çizmenizi istesek neler anlatırsınız? Okumayı en az sizin kadar seven biri kütüphanenizi görse ne hazinelerle karşılaşır?

Şu an kitaplarım masaların üzerlerinde, yerde yığılı. Raflardan oluşan bir kütüphanem yok. Dolayısıyla haritası karmakarışık. Aradığımı bulamıyorum. Zaten birikimim son 2-3 yıla ait. Beni tanıyanlar sanırım şaşkınlıklarını “Kitapları ne yaptın” cümlesiyle ifade ediyorlardır.

Sehpanızın, masanızın üstünde hangi kitaplar duruyor? Rafta gördüğünüz zaman sizi hangi kitaplar heyecanlandırıyor?

Ayrılamadığım kitaplar var. Yıllardır nereye gitsem yanımda götürdüğüm tek mobilyam, Ferit Develioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat”ı. Üniversiteden mezun olurken ablam hediye etmişti. Nereye taşınsam içinde anılarımla beraber onu da taşırım. “Yerdeniz Büyücüsü”nün altı kitaplık cildini aldım, o duruyor masamda. Bu ikisinin yerini biliyorum. Gerisi karışık. Son zamanlarda aldığım kitaplar da masamda yığılı. Beni hangi kitaplar heyecanlandırıyor sorusunun yanıtını bulmak zor. En son “Kuşlar Meclisi” heyecanlandırdı beni. Alef Yayınevi’nden çıktı, kağıdından kapak tasarımına her şeyiyle çok özenli bir kitap. Kuşlar Meclisi’nde Peter Sis, Feridettin Attar’ın Mantıku’t-Tayr’ını çizgilerle yorumlamış. Görür görmez çarpıldım. Ve ardından Shaun Tan’ın “Uzak’ını gördüm. O da çizgiroman, Tudem’den çıktı. Harika çizgiler, çok incelikli bir çalışma, onlarca tablodan oluşuyor bana sorarsanız. Çok sevdiğim kitapları sevdiklerime alır hediye ederim. En son bu iki kitabı hediye ettim.

Asla almam dediğiniz türden kitaplar var mı? Ne tarz kitapları ya da yazarları hiç okumazsınız?

Kişisel gelişim kitaplarına asla para vermedim, kütüphaneme sokmadım. Okura yukarıdan bakan, öğreten adam türü yazarlardan sanırım çok hoşlanmıyorum. Okuruyla otoriter ilişki kuran yazılardan da uzak duruyorum.

Sizi düşkırıklığına uğratan ya da aşırı övüldüğünü düşündüğünüz kitaplar hangileri? Hoşlanmanız beklenen ama hoşlanmadığınız bir kitap oldu mu mesela?

Bu sorunun yanıtını bilemedim. Hiç aklıma gelmiyor öyle bir kitap. Sevmediğim, yarıda bıraktığım kitaplar oldu ama övüldükleri için elime almış değildim. Polisiye sevdiğim halde yerli polisiyeleri Celil Oker haricinde çok sevmedim. Birçoğunu okumayı denedim, ama bana göre değiller.

Hakkı yenmiş kitaplar dendiğinde aklınıza hangileri geliyor?

Hakkı yenmiş tür olarak yanıt vereyim, çizgiromana çevremde yeteri kadar değer verilmediği gibi bir fikrim var. Mesela biraz önce saydığım Peter Sis ve Shaun Tan’ın çalışmalarının çok daha fazla satmasını dilerdim. Tek tek kitap olarak tespit etmem güç, şu kitabın hakkı yendi diyebilecek kadar piyasayı tanımıyorum sanırım.

Son zamanlarda yayımlanan kitapları düşünürseniz, bir keşiften söz edebilir misiniz? Bir gün herkes şu kitaptan ya da şu yazardan söz edecek gibi…

Bu tür bir yeteneğim yok galiba. “Aha bu iyi” dediğim hiçbir kitap çok popüler olmadı.

Bana Ursula Le Guin’i sevdiren hatta esasında onunla tanışmamızı sağlayan kişisin. Yıllar önceydi, “Yerdeniz” serisini hediye etmiştin. O yüzden senden Ursula hakkında da birkaç kelam rica edeceğim.

“Birkaç yıla devrim olur” diyecek kadar romantik bir gençtim. Halime acıyan bir büyüğüm bir kitap tutuşturmuştu elime; “Mülksüzler”di. Arka kapağında şu cümleyi okudum ve çarpıldım: “Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir”. Çarpılma nedenim kızgınlıktandı, ne demekti devrim yapamamak. O kızgınlıkla başladım okumaya. Hani bir kitap okudum hayatım değişti diye bir laf var ya, mübalağalı bir laftır ve çok inanmam. “Mülksüzler” hayatımı değiştirmedi ama fikirlerimi sorgulamama neden oldu. “Yerdeniz Büyücüsü”nü daha sonra okudum. O da okuma zevkimi değiştirdi. Felsefe, siyaset ve muhtelif ağır metinlere gömülmüştüm. Sonra kadının biri okuyorum, kitabının bir yerinde “Mum yakan gölge yaratır” diyor. Bir iki cümle ile cilt cilt okuduğum ve anlamak için göbek çatlattığım kitaplardan daha fazla şey anlatıyor. Sonra tekrar tekrar okudum o seriyi, her seferinde ilk kez okuyormuş gibi oluyorum. Ya da “Karanlığın Sol Eli”. Üniversitede toplumsal cinsiyet dersi almışım, en yüksek not aldığım ders,. Feminist teoriyi bildiğimi sanıyorum o yıllarda. “Karanlığın Sol Eli”ni okuduktan sonra aslında derste bir şey öğrenmediğimi ya da öğrendiklerimin eski olduğunu anladım. Doğal olarak Ursula K. Le Guin ne yazsa okudum.

Haluk Kalafat’ın yangında ilk kurtaracakları

On kitaplık bir tavsiye listesi. Haluk Kalafat’ın “Bana sadece bunlar yeter” dedikleri… Yangında ilk kurtarılacaklar… Tabii iflah olmaz bir kitap tutkunu olarak Haluk 10’le yetinmedi, o ayrı :)

İlk sıraya Sabahattin Âli’den Kürk Mantolu Madonna’yı koyarım.

Sonrası için sıralama yapmayayım, alfabetik sırayla yazayım:

Ay Battı (Steinbeck), Martin Eden (London), Mathew Scudder Serisi (Block), Mülksüzler (Le Guin), Ölüm Kapısı Serisi (Weis/Hickmann), Seksek (Cortezar), Semerkant (Maalouf), Yerdeniz Büyücüsü (Le Guin), Yüzyıllık Yalnızlık (Marquez)…

Osmanlıca Lügatı koymadım listeye o benim mobilyam…

Bir 10 kitaplık yer daha açılırsa neleri koyardım çantama?

Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar’ı, Isabelle Allende’nin “Ruhlar Evi”, Ahmet Büke’nin “Mevzumuz Derin”i ve “İzmir Postası’nın Adamları”. Sonra Steven Brust’ın “Vlad Taltos” serisi… Gerçi Taltos yedi kitaplık bir seri ama hile yapıyorum. Jules Verne’nin “İki Yıl Okul Tatili” ve “Pıtırcık” serisinden herhangi bir kitap. İhsan Oktay Anar’dan “Puslu Kıtalar Atlası”, Isaac Asimov’tan “Vakıf”… Son olarak klasik seriden herhangi bir Wolverine ya da Hulk macerası…

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments