Yazar vicdanı ya da devlet adına utanmak
Semih Büyü, Okurken adlı köşesinde bu kez Seray Şahiner’in Can Yayınları’ndan çıkan ve BirGün gazetesi, Ot dergi ve farklı mecralarda yazdığı yazılarını derlediği yeni kitabı “Reklamı Atla”yı yazdı.
Yazar vicdanı ya da devlet adına utanmak
Türkiyeli edebiyatçıların çoğunun eşitlik, özgürlük, adalet gibi sol değerlere sahip olduğu kabul edilmekle birlikte yapıtlarında bunları nasıl işledikleri, güncel ve tarihsel olayları ne ölçüde ele aldıkları, toplumun acıyan yerlerine ne kadar temas edebildikleri her zaman tartışıldı. Ortaya çıkan hep, yazılanların yetersiz ve niteliksiz olduğu gerçeğiydi.
Bir iki denemede yer alması, arkadaşlarının yazdığı şiirler dışında; şairlerin, ozanların, aydınların katledildiği Sivas katliamı edebiyatımızda hakkıyla ele alındı mı, yası tutuldu mu? Aklınıza bir çırpıda Madımak’ın işlendiği bir roman veya öykü geliyor mu?
12 Mart ve 12 Eylül darbelerini anlatan nice sağlam roman yazıldı kuşkusuz; peki bir asrı deviren Ermeni Soykırımı için niye edebiyatçılar sessiz kaldı, dilleri bağlandı? Dersim, hakeza…
Kitaplarında mükemmel doğa tasvirleri yapan, insan ve doğa ilişkisini en çarpıcı haliyle ortaya koyan yazarlar, Kuzey Ormanları üçüncü köprü uğruna talan edilirken mesela, sessiz kalma lüksüne sahip midir? Onların samimiyetini sorgulatmaz mı bu suskunluk?
Gazeteciler komik iddialarla hapse tıkılmış, akademisyenler odalarının kapısına çarpı atılarak hedef gösterilmiş, Kürt şehirleri cehenneme çevrilmişken kıyıdan seyretmek, yazar vicdanı dediğimiz şeyle ne kadar örtüşür?
Sorular çoğaltılabilir, edebiyatın ve edebiyatçının “görevi” üzerine itirazlar yükselebilir fakat hiç kimse, edebiyatın insan odaklı olduğu ve insana dair her şeyi kapsadığı gerçeğini reddedemez. Bu katliam da olabilir, hedef gösterilme de, ırkçılık da, cinsel taciz de. Her şey.
Seray Şahiner’in Can Yayınları’ndan çıkan, BirGün gazetesi, Ot dergi ve farklı mecralarda yazdığı yazılarını derlediği yeni kitabı Reklamı Atla’yı okurken bunları düşündüm.
Şahiner, birçoğunu yayınlandığı gazete ve dergiden okuduğum yazılarında sadece ailesini, Erzincan’daki köyünü, okul yıllarında yaşadıklarını değil, bu ülkenin sızlayan yerlerini de anlatıyor.
Üniversiteye yeni başlayanlar için tecrübelerinden süzdüğü tavsiyeleri okurken gülme krizine girip birkaç sayfa sonra aynı yaşta gençlerin Ankara ve Suruç’ta vahşice katledildiği gerçeğiyle yüzleşerek allak bullak oluyorsunuz.
Tarlabaşı, Samatya gibi tarihi semtlerin kentsel dönüşümden mustaripliğine, Emek Sineması’nın yıkılışına, işçi cinayetlerine, Kürdistan’dan zorunlu göç edenlere, cezaevlerindeki çocuk tecavüzlerine, Gezi Parkı direnişinde öldürülenlerin duruşmalarına dek insanı isyan ettiren birçok mesele genişçe işleniyor bu yazılarda.
Öyle masa başından, yazmış olmak için yazılmıyor bu yazılar; bizzat duruşmalara, eylemlere, cenazelere katılıyor, o semtlerde yaşayıp o insanlara dokunuyor, içtenliğinden bir an olsun şüpheye düşürmüyor Şahiner.
Yazar vicdanı dediğimiz şey de burada ortaya çıkıyor.
Akmaz kokmaz, sade suya tirit yazılar ve kitaplarla çarkını döndürenlerin rağbet gördüğü bir piyasada, vicdanlı ve hakkaniyetli yazarlar da bildikleri yoldan katiyen sapmıyor.
En güzel saptamayı Cumhuriyet Kitap’ta çıkan söyleşisinde “Bizim vatani görevimiz devlet adına utanmak,” diyerek yazarın kendisi yapıyor.
Antabus için “Seray Şahiner hepimizi biraz olsun utanmaya çağırıyor,” yazmıştım iki yıl önce; Reklamı Atla ile bu çağrı devam ediyor.
Semih Büyü
Subscribe
0 Comments
oldest