Michael Thomas Ford: “Bayan Austen’a bir parça aşk ve macerayı çok görmeyin”
Posted by gülenay börekçi on October 2, 2011 · 2 Comments
“Jane Austen’ı vampir haline getirdim. Ve S-E-K-S yapmasını mümkün kıldım. Öyle abartılı bir açık saçıklık yok benim romanlarımda fakat çekingen bir bakıştan veya omza küçük şefkatli bir temastan fazlası Jane Austen hayranlarını acil durum alarmına geçirmeye yetiyor. O zaman onlara sormak istiyorum: “Sizin deyişinizle ‘Zavallı Bayan Austen’, daha ne kadar hayatında tam anlamıyla hiçbir şeysiz var olacak? Son romanının basıldığını bile görememişti, yaşasaydı bile bunu görmek için tam 200 yıl beklemesi gerekecekti. Şimdi ona niçin bir parça aşk ve macerayı çok görüyorsunuz?”
ON8 Kitap’tan çıkan “İntihar Günlüğüm”ün yazarı Michael Thomas Ford’un “Jane Bites Back” adlı bir romanı daha var. Kahramanı Jane Austen, hem de bir vampir olarak. Aşağıda Ford’un bu kurgusal vampirlik hikayesinden sonra Austen hayranlarından gelen tepkilere verdiği cevabı okuyacaksınız. Yazarların sevilme arzusunu anlattığı bölüm çok güzel. Jane Austen’ın hâlâ, öldükten sonra bile mahrum kaldığı şeylerden söz etmesi de öyle. Bence Ford’un satır aralarında yazar adaylarına gizli bir mesajı da var: Korkuyorsanız bile devam edin!
Kıssadan hisse: Ölüleri gücendirmeniz olanaksız, olsa olsa hayranlarını kızdırabilirsiniz…
Jane Austen’ı bir vampir olarak anlatan “Jane Bites Back” romanlarım ilk çıktığında, Austen hayranları öfkeden delirmişti. Bu kitaplarla Seth Grahame-Smith’in birkaç ay sonra çıkan “Aşk ve Gurur ve Zombiler” adlı romanı, kısa sürede fenomene dönüştü. Artık New York Times ve New Yorker gibi saygın yayın organlarında bizden bahsetmeye başlamışlardı.
Gene de mutlu sayılmazdık. İnternetteki edebiyat bloglarında ağır yazılar yazılıyor, hatta “Zavallı Bayan Austen, ne kabahat işledi de ona böyle hakaretler ediyorsunuz?” minvalinde ilerleyen öfkeli okur mektupları alıyorduk.
Bu noktada, size mühim bir sır vereceğim: Biz yazarlar herkes bizi sevsin isteriz. Kitaplarımızı da sevsinler elbette ama sonuçta asıl arzumuz şöyle şeyler duymaktır: “Michael Thomas Ford öyle harika bir adam ki bütün kitaplarını gözümü kırpmadan alırım. Durun, bu kadarı yetmez, her kitabından altı tane alıp en yakın arkadaşlarıma hediye ederim. Yok yahu, hiç olur mu öyle şey, kendisi o kadar şahane bir yazardır ki her kitabından en az 12 tane alırım.”
Bu yüzden, romanlarımda Jane Austen’a nezaketsizlik ettiğime dair birkaç yazı çıkınca kedere garkoldum. Hıçkıra hıçkıra ağlamadım elbette ama içim içimi kemirmeye başladı, benden nefret edenlere birkaç beceriksiz özür mektubu bile yolladım.
Halbuki bana göre Jane Austen’ı vampir haline getirmenin ona kaba davranmakla ilgisi yoktu. Tam tersi, bu sivri dilli müthiş kadına, yazınsal dehasını küçümseyenlerden intikam alma şansı vermiştim. Bir-iki hayranı yapmak istediğim şeyi fark etmişti sanırım, ama geri kalanlar fena halde öfkeliydi.
Gene de onları anlıyorum. Austen’da öyle farklı bir sihir var ki okurları onu istisnasız her durumda koruyup kollamak istiyor. Sebep onun el değmemişliği, masumiyeti… Sonuçta Guardian gazetesinin “En Ünlü 10 Bakire” listesinde ikinci sıraya yerleşmiş durumda. (Yani Kraliçe I. Elizabeth’ten hemen sonra.) Bekaretin eksiklik değil, erdem olduğu bir dönemin ruhunu simgeliyor. Üstelik küçük kızların -ve elbette yaşıtları oğlanların- büyüyüp Lolitavâri pop starlar olmayı hayal ettikleri bir çağda, Austen ve şahane kadın karakterleri son derece iç ferahlatan birer alternatif.
İşte onu bu yüzden vampir haline getirdim. Ve S-E-K-S yapmasını mümkün kıldım. Öyle abartılı bir açık saçıklık yok benim romanlarımda fakat çekingen bir bakıştan veya omza küçük şefkatli bir temastan fazlası Jane Austen hayranlarını acil durum alarmına geçirmeye yetiyor. O zaman onlara sormak istiyorum: “Sizin deyişinizle ‘Zavallı Bayan Austen’, daha ne kadar hayatında tam anlamıyla hiçbir şeysiz var olacak? Son romanının basıldığını bile görememişti, yaşasaydı bile bunu görmek için tam 200 yıl beklemesi gerekecekti. Şimdi ona niçin bir parça aşk ve macerayı çok görüyorsunuz?”
Vampir Jane Austen’a bir şans verin. Daha önceki romanlarımdan birinde gene çok ünlü bir yazar olan Amerikalı John Steinbeck ile yakın arkadaşı Ed Ricketts arasındaki romantik ilişkiden söz etmiş ve sonu gelmez bir “Nasıl cüret edersin?” yağmuru beklemiştim, benzer bir ürküntüyle. O yağmur hiç yağmadı! Sadece Steinbeck Merkezi’nin yöneticisinden, romanımı nasıl da severek okuduğunu anlatan bir mektup aldım. (İtiraf edeyim; zarfın üzerinde onun adını görünce adeta hasta olmuş ve epey bir süre zarfı açmamıştım. Hadi abartmayayım, epey bir süre dediğim topu topu iki dakika!)
Kısacası, romanlarımı okuyan Jane Austen hayranları sevgili Jane’leriyle benim yeni Jane’im arasında çok da büyük bir fark olmadığını görecek. Hatta bu yenisi daha bile iyi, çünkü artık dili kadar dişleri de keskin.
Michael Thomas Ford
Çeviren: Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Ya inanmıyorum, hayal gücü bu kadar geniş olması lazım demek ki insanın yazar olabilmek için… Kırk yıl düşünsem bunu hayal edemezdim. Jane Austen benim filoloji yıllarımdan beri bir tanecik yazarımdır, en sevdiğimdir, kitaplarını okudum, üzerine yapılan filmleri seyrettim. Ama bu kitaba kızan hayranlarından olmayacağım hissi uyandı içimde. Merak ettim doğrusu sivri dili yerine sivri dişleriyle neler yapabileceğini… Hoş ve değişik geldi. Okumaya değer bence…
Teşekkürler Gülenay, ne kadar enteresan şeyleri seriyorsun önümüze, bunların hepsini okuyup yutacak zamanım olmayınca hayıflanıyorum bazen ama :)
Zamanımız olacak. Şu emekli olunca sakin bir kıyı kasabasına yerleşme hayalimiz var ya :) Kitap Kulübü bile kurarız orada. Bol bol okuyup okuduklarımızı tartışırız. Eğlenceli bence.