Egoist okur

Zeynep Tuğçe Karadağ ve parçalanmış bir dünya haritası

Şair Zeynep Tuğçe Karadağ’ın adını Acile Tek Giden çıktığında duydum ilk kez. Oysa tanıyan zaten tanıyor, şiirden anlayanlar ondan epeydir övgüyle söz ediyormuş. Benim bir şeylere, bir yerlere hep geç kaldığım günlerdi. Derken kitabını okudum. Yetmedi, başka ne yazmış merakıyla internete daldım. Bazı dizeleri günlerce dilimden düşmedi. Ve epey sonra, yani geçen hafta ona bir e-posta atıp “Bir kütüphane röportajı yapsak ya seninle” dedim. Kabul edince de gönderdim soruları.

Ama önce şiirlerini sordum elbette. İbrahim Tenekeci’nin editörlüğünde yayınlanan Acile Tek Giden, ilk şiir kitabıymış. 19 şiirde, bireyin yalnızlaşması, kırık hevesler, güzel bir gün arayışı, çocukluğundan beri pek çok farklı yerde yaşamasından kaynaklanan yerleşik yabancılık duygusu, annesiyle babasının ayrılışı, bir yakınının intiharı gibi üzerinde iz bırakan ne varsa anlatmış. Siz okurken, kendi üzerinizdeki hayat izlerini keşfedeceksiniz. Tabii okumaya bu röportajdan başlayabilirsiniz. Bütün izlerin kaynağını, kitapları konuştuk sonuçta…

Bakın şu önemli bir detay: Şiirlerini bugüne dek sadece İtibar dergisinde yayınlamış; gelecekte de sadece orada yayınlayacak. Neden? “Çünkü İbrahim Tenekeci neredeyse ben de artık oradayım.” Lise ikide İbrahim Tenekeci’nin Peltek Vaiz kitabını okumasaymış, belki de yazmaya hiç kalkışmayacakmış. “Peltek olduğum için o şiirin bende farklı bir etkisi var” diyor.

Zeynep Tuğçe Karadağ’ı daha çok okumak isterseniz, film yazıları için Lacivert’e, portreleri ya da denemeleri için de Cins ve Kültür Gündemi’ne bakmalısınız. Senaristliği ve TRT 1’deki dramaturgluk görevi de sürüyor tabii. “Hayatını sinema ve edebiyat üzerine kuran biri için yapılacak en zevkli iş bu” diyor.

Bu girişten sonra, kitapları sorayım artık diyorum, okumayla ilişkisini anlatıyor önce: “Şiir her zaman hayatımdaydı. Yazmaya başlamadan önceki süreç ise okumakla geçti. Okumak benim için hâlâ yazmaktan önce gelir. İlkokul yıllarımda, ablamlar fen lisesinde okuyor ve her tatilde eve başka bir şiir kitabıyla geliyorlardı. Sezai Karakoç’u ilk olarak ablamın sesinden dinlediğimde, on yaşında bile değildim.”

Devamı? Okuyalım. Karşınızda Zeynep Tuğçe Karadağ…

“İğneleri teker teker kırılan terzi/ Dikerim sandı yazgısını, yanılgı.” Acile Tek Giden şiirinden

Parçalanmış bir dünya haritası

“Okumak yazmaktan önce gelir” dedin az önce. Çocukken neler okuyordun? En sevdiğin kitaplar hangileriydi?

Kitap okuma deneyimim enteresan bir şekilde başladı… İlkokul üçteyken, bir gün eve geldiğimde annem, “Hemen odana git, yatağını topla” demişti ve ben, bu durumu biraz garipsemiştim. Odama gittiğimde, yerde iki koli durduğunu gördüm; içinde de çocuk klasikleri… Köyün İkizleri, Çocuk Kalbi gibi kitaplara annem sayesinde kavuştum. Çocukken en sevdiğim üç kitap vardı, Pal Sokağı Çocukları, Martı Jonathan Livingston ve Şeker Portakalı.

O zamanlar senden kaçırılan kitaplar var mıydı, gizli gizli neler okurdun?

Doğrusu ortaokuldayken, ablamların bazı kitapları benden kaçırıldı. O sırada onlar üniversitede öğrenciydiler. Eve geldiklerinde bavullarında hep kitap olurdu. Hiç unutmam bu kitaplardan birisi, Ekmeğin Fethi idi. Kitabı gizlice okumaya çalıştım fakat tek kelimesini dahi anlamadığımı fark edince moralim bozuldu, ben de onu aldığım yere koydum.

Kitapla ilgili kötü alışkanlıkların oldu mu? Mesela hiç kitap çaldın mı veya ödünç aldığın bir kitaba el koydun mu?

Herhangi bir kitapçıdan kitap çalmak gibi bir durumum olmadı. Şimdiye dek sadece ablamın kitaplarını çaldım. Bunu kendi de biliyor hatta ara sıra başıma kakıyor. Hâlâ bir kitabını bulamayınca beni arar, kitabının bende olmadığına inandırmakta zorluk çekerim.

Bir insan okumayı ne kadar severse sevsin, nihai seçimini en baştan yapmaz, farklı ve değişik şeyler okur, arada “yaramaz” seçimler yapar. Senin de bu tür ara dönemlerin oldu mu? O ara dönemler şimdi de sürüyor mu?

Öyle bir ara dönemim olmadı, ucuz romanlara hiç düşmedim. Eğer polisiye türü yaramaz bir seçim sayılırsa, lisedeyken bir yıl boyunca ne kadar polisiye varsa alıp okumuştum. O dönem tanıştığım Jean- Christophe Grange’in kitaplarını hâlâ takip ederim.

Peki sonradan sevmez olduğun yazarlar, kitaplar oldu mu? İnsan neden, nasıl yaşar bu duyguyu?

Bir zamanlar çok sevip de sonradan sevmez olduğum yazarlar olmadı. Çünkü yazarların kişisel hayatları beni ilgilendirmiyor. Tamamen metin odaklı bir okur olduğum için önceden iyi bulduğum bir metni sonradan kötü bulmam pek olanaklı olmuyor. Ama tam tersini yaşadığım oldu. İlk okuduğumda sevmediğim bir kitabı seneler sonra okuduğumda, çok etkilendim. Muhtemelen başta yaşım ve tecrübesizliğim gereği anlamamıştım.

Hangi kitap?

Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ı.

Okumak için tercih ettiğin özel bir saat ve yer var mı? Bizimle ideal okuma deneyimini paylaşır mısın?

Her yerde ve her saatte okuyabilirim, o tip ritüellerim yok. Yeter ki çok gürültülü bir yer olmasın. İdeal okuma deneyimim, çalışma odamda, sessizlik içinde gerçekleşir.

Ne tür kitapları sever, okursun?

‘Gerçek edebiyat’ ürünü kitapları severim. Sinemayla ilgili kitapların da çoğunu takip ederim. Özellikle Agora Kitaplığı’nın yönetmenler serisini çok başarılı buluyorum.

Kütüphanenin bir haritasını çizmeni istesem, neler anlatırsın? Okumayı en az senin kadar seven biri kütüphanende ne hazinelerle karşılaşır? Orada onu şaşırtacak, senden beklemeyeceği ne bulur?

Kütüphanem için ‘parçalanmış bir dünya haritası’ diyebilirim. Mişima’dan Knut Hamsun’a, Cortazar’dan Sadık Hidayet’e kadar uzanan geniş bir kütüphanem var. Kütüphanemi gören birini sanırım ilk baskı kitaplarım heyecanlandırır. Benden beklemeyeceği şey ise Beethoven hakkında yazılmış tüm kitapları toplamam olabilir. Beethoven’ın hayatına karşı özel bir ilgim var.

Sehpanın, masanın üstünde hangi kitaplar duruyor şu an?

Toni Morrison’un Sevilen adlı romanı ve Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri.

“Asla almam” dediğin kitaplar var mı? Ne tarz kitapları ya da yazarları hiç okumazsın?

Ticari kaygıyla yazılmış kitapları almam. Böyle yazıldığını düşündüğüm kitapları ise okumam. Yazarın dünyayla kendiyle bir derdi olmalı, derdi olmayan yazarları okuyamıyorum.

Hakkı yenmiş kitaplar dendiğinde aklına hangileri geliyor?

Hakkı yenmiş kitaplar denilince Peyami Safa’dan Yalnızız, Kemal Bilbaşar’dan Denizin Çağırışı, Erhan Bener’den Yalnızlar, Feyyaz Kayacan’dan Hiçoğlu’nun Serüvenleri geliyor aklıma.

Zeynep Tuğçe Karadağ’ın yangında ilk kurtaracakları

+ Yalan Roman, Emile Ajar
+ Bu Ülke, Cemil Meriç
+ Yalnızız, Peyami Safa
+ Denizin Çağırışı, Kemal Bilbaşar
+ Büyücü, John Fowles
+ Döşeğimde Ölürken, William Faulkner
+ Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay
+ Yaşama Uğraşı, Cesare Pavese
+ Alef, Jorge Luis Borges
+ Erbain, İsmet Özel

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments