Dorsay’ın kaleminden övgüler, yergiler, atışmalar
Atillâ Dorsay, yazarlık hayatında yaşadığı dikkat çekici tartışmaları Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adlı anı kitabında bir araya getirmişti. Övgüler, Yergiler, Atışmalar adlı yeni bir kitap hazırlayan usta kalem, bu kez 2000-2014 yılları arasına eğildi. Neler yok ki bu yeni eserde… Ülkemizde kadının konumu, siyaset ve sanat arasındaki bağlar, linç kültürü, Türkan Şoray tutkusu, Sezen Aksu aşkı… Doğan Hızlan, İbrahim Tatlıses, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Mahsun Kırmızıgül ile yaşadığı tartışmalar, Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Cem Yılmaz gibi ikonlarla girdiği diyaloglar… Emek olayı, sonunda gazetesini bırakması… Ve daha neler neler… İşte kitaptan Sayım Çınar’ın seçtiği anekdotlar… (Üstelik kitapta kendisi ve sinema yazarı can dostu Mehmet Erduğan da var.)
Alıntıladığım Birand-Loren olayı üzerine neler söylenir neler, hele ünlü aktrisi yaşından vurmak hiç olmamış. Sonuçta Loren kimseye hakaret etmemiş ama Birand bunu yapmış ne yazık ki. Ama ben araya girmeyeyim, siz okuyun…
Dorsay’ın kaleminden ÖVGÜLER, YERGİLER, ATIŞMALAR
Neler yok ki kitapta… Costa-Gavras’ın bir Dorsay kitabına övgü yazması… Dorsay’ın birçok filmde ağladığının ortaya çıkması… Geçmeyen Galatasaray sevdası, Sezen Aksu hayranlığı… Fransız kültürüne düşkünlüğü… Ucuz linç kültürüne nefreti… ABD başkanları Clinton ve Obama’nın Türkiye ziyaretleri üzerine anıları… Şakir Eczacıbaşı, İbrahim Tatlıses, Doğan Hızlan, Mahsun Kırmızıgül, Cem Yılmaz, Şahan Gökbahar gibi ünlü isimler üzerine özgün anekdotlar… Dolu dolu yaşanmış bir hayatsa dair okunmaya değer bir kitap Övgüler, Yergiler, Atışmalar.
Türkan Şoray tutkusu
Atillâ Dorsay’ın en büyük tutkularından biri, Türkan Şoray’dır. Yeşilçam’ın büyük starıyla en parlak günlerinde tanışmış, birçok söyleşiye imza atmış ve çok satan bir de kitap yazmıştır. Yılmaz Güney için olduğu gibi… Dorsay’ın “Bir kez gerçek dost olunca, o duygu artık ölümsüzdür”düşüncesi, bu kitapta da ortaya çıkıyor.
Yılmaz Erdoğan’a Catherine Deneuve şakası
Atillâ Dorsay eserinde Yavuz Bingöl’ün Yılmaz Erdoğan’a yaptığı şakaya da yer vermiş: “Üç Maymun filmi Açıkhava’da 3bin kişiye gösterilmiş ve büyük alkış almış. O gösterim için bir geceliğine Yavuz Bingöl de gelmiş. Filmden sonra geç vakit oturmuşlar. Yavuz’un telefonu çalmış. Arayan Yılmaz Erdoğan. Biraz konuştuktan sonra, şakacı Bingöl ‘Biliyor musun, Catherine Deneuve de burada’demiş. Yılmaz inanmış ve Catherine hayranı olduğu için heyecanlanmış. Yavuz da bizlere rehberlik eden, çok dil bilen o güzel ve akıllı Boşnak kızlardan birine telefonu vermiş, kız İngilizce konuşmaya başlamış. Yılmaz buna iyice inanmış. Kız ‘Ne yaparsınız?’ diye sorunca da ‘Ben Yılmaz Erdoğan, yazı yazarım, oyuncuyum, film yönetmeniyim’ diye kendisini tanıtmaya geçmiş. Bu fasıl hayli sürmüş. Ama Mazlum Çimen oyunbozanlık etmiş, uzaktan ‘Abi seni işletiyorlar!’ diye bağırıvermiş. Erdoğan’ın suratının ne renk aldığını kimse bilmiyor! Ama olay Türkler arasında yayılıvermiş. Hoş, değil mi?”
Hıncal Uluç: “Adamdır o!”
Atillâ Dorsay hayranı olanlardan biri, merhum Hıncal Uluç’tu. Dorsay, kitabında da kendisini bol bol anmış. İşte Uluç’un Dorsay için yazdıkları: “Her yazısı harika. Türkçe bu kadar güzel olur. Kültür yazının içine böyle lezzetle yerleştirilir ancak… Atillâ’yı sinema içine sıkıştırmak haksızlık. Müzik yazılarının en güzelini yazar o. Hayatı ve kenti anlatacak adamlardandır. Metropol yazılarının tadını da unutamam. İmzasını gazetede her gün hasretle aradığım imzadır Atillâ. Aynı gazetede yazmaktan gurur duyduğum adamdır. Adamdır o… ”
Ahmet Hakan’dan teşekkür
Kitapta Ahmet Hakan’ın Atillâ Dorsay’la ilgili şu satırları da yer alıyor: “Ben sinemadan çıkınca yanımdakiyle konuşma ihtiyacı duyarım. ‘Gülüm’ü tek başına izlediğim için, böyle bir imkân bulamadım. Eve gidince gazeteleri, dergileri karıştırdım. İki sinema eleştirmeninin film hakkında yazdıklarını okuyunca, benim ifade etmek istediklerimin hepsinin açıkça yazıldığını gördüm. Ben de senaryoyu hem yetersiz, hem de demode bulmuştum. Ben de Okan Bayülgen’in ‘mutluluğa giden yol seminerleri’ndeki performansını beğenmemiş ve o sahneleri yapay bulmuştum. Ve ben de tüm bu olumsuzluklara ve eksiklere karşın Tarık Akan’ın, Rutkay Aziz’in, Güler Ökten’in müthiş oyunculuklarının filmi kurtardığını düşünmüştüm. Teşekkürler Atillâ Dorsay. Teşekkürler Alin Taşçıyan. Bu deneyimin ardından, artık sizleri ‘sinema çıkışında film tartıştığım arkadaşlarım’ olarak görüyorum. ”
Kitaptan
Sophia Loren-Mehmet Ali Birand karşılaşması
O günlerde bir tartışma Sophia Loren’i Mehmet Ali Birand’la bir araya getirmişti. O Birand ki habercilikte zirveye çıkmış büyük bir medya starıydı ve ne yazık ki 2013 yılında ve hayli erken yaşta vefat etmişti. Benim yazım ise şöyleydi:
Geçen hafta bu sütunlarda Hıncal Uluç ve ben, Catherine Deneuve-Gérard Depardieu ziyareti sırasındaki medya röportajları için benzer şeyler yazdık. Ve onlarla konuşan genç gazetecilerin sorularını yetersiz ya da “yerel” olmakla suçladık.
Ama bu konuda son bir şey eklemek istiyorum. Bu sadece “genç” veya tecrübesiz olmakla ilişkili bir şey değil. Konuyu bilmek, konuşulacak kişileri tanımak ve onları konuşturma sanatı söz konusu. Öyle olmasaydı, önceki festivalin yine oldukça kaçak güreşen ünlü konuğu Sophia Loren, kendisiyle galiba tek TV söyleşisini yapan deneyimli Mehmet Ali Birand için öyle der miydi?
Ne mi demiş? Bir festival yetkilisinin söylediğine göre (adını asla söylemem!), Birand’ın benim de izlediğim ve sanatçıyı konuşturmaktan çok kendisinin konuştuğu söyleşisinden sonra, ünlü yıldız şöyle demiş: “Who is this man please?” (Çevirisi şöyle bir şey olmalı: “Kim bu adam allah aşkına?”)
İşte böyle. Demek ki ün ve deneyim de kimi zaman yaya kalabiliyor. Ben hâlâ, eğer Alain Delon gelseydi de CNN-Türk’ün onun için ayarladığı “serbest konuşmacı” Ferhan Şensoy planlanan söyleşisini yapsaydı ne olurdu, onu merak ediyorum!…
Bu yazı üzerine değerli dostum Mehmet Ali Birand da bana nazik bir yanıt yollamıştı:
Sevgili Atillâ,
Geciken cevabım için kusura bakma. Sophia Loren’le o gün, eğer yanılmıyorsam, benimle birlikte 2-3 kişi daha söyleşi yaptı. Ancak benimle konuştuktan sonra “Who is this man?” demiş olabilir ve haklı da olabilir. Zira ben de karşımda yorulmuş, söyleşiyi kerhen yapan, “yes” ve “no” cevaplarıyla bana da “who is this” dedirten yaşlı bir kadın bulmuştum. En kötü söyleşimdi diyebilirim. Unutma, “Nobody is perfect”.
Sevgilerimle,
M. A. Birand
Sayım Çınar
Subscribe
0 Comments
oldest