Hayatımın bütün erkekleri…
“Kimi sevsem gelsin bir süre bende kalsın istiyorum. Hem hava soğuk, çayımızı demler, ayaklarımızı uzatırız. Bazen birkaç çeşit meze yaparım, rakı içeriz. Mezelerin üstüne baharatlarla kalp yaparım. Soslarla adının baş harfini çizerim. Öyle mum falan sevmiyorum, anaç romantizm benimki.”
“Sonra tanışır tanışmaz “İyi bana gel o zaman” dememi de garip bulmasın. Bütün kutsal yerler gibi benim evimin kapısı da herkese açık. Mesele yolunuzun ikinci kere düşmesi.”
Okuma tavsiyeleri
Bizans’ın Gizli Tarihi
Hayatımın bütün erkekleri…
Gelsin Tanpınar birkaç gün bende kalsın istiyorum. Şehzedabaşı’ndaki baba evinde biçare ablası Nigar, Nigar’dan daha biçare eniştesi, eniştesinin eski evliliğinden olan hasta kızı, o kızın bir ayağı sakat kocası, bir başka problem sıradağı halinde duran kardeşi Kenan ve ablasının sokaklardan topladığı sayısı her gün değişen kedilerle birlikte değil yazmak, yaşamak bile zor olmalı. Biraz kafasını dinler hiç olmazsa. Yemek yapar, üstünü başını düzeltirim. “Sen bakma Yahya Kemal’e, ne demek şiir onunla bitmiş, ben senin şiirlerini daha çok seviyorum” derim.
Ben zaten akşamları çok konuşmam, bir köşeye uzanır kitabımı okurum. Olmadı Neslihan’a giderim. Baktım keyfi yerinde, Neslihan bize gelir, hep beraber rakı içeriz.
Gelsin Reşad Ekrem son günlerini benim evimde geçirsin istiyorum. İstanbul Ansiklopedisi’ni kastederek “Bu eserden manevî bir hazdan başka beklediğim hiçbir şey yok. Bir de gelecek nesillerin hatırama akıtacakları gözyaşları en büyük mükâfatım olacaktır” demiş ya. Teselli etmeye çalışsam onu, neye güvendiğimi bilmeden, “Merak etme eninde sonunda tamamlanacak bu ansiklopedi, hem yazdığın kadarı bile baştan öğretti baştan sevdirdi bize İstanbul’u” desem… Çıksak yürüsek beraber, o söylese ben hevesli hevesli not alsam. “Yerinde tespit etmek mümkün olmadı dediğin bir sürü yere artık otobüs kalkıyor” desem.
Julianus tahta çıkmadan bir iki gün bende kalsa diyorum. Tek isteği öğretmenleri ve kitaplarıyla Atina’da kalmak olan bir adamı resmen zorla imparator yapmışlar. Annesi o doğduktan birkaç hafta sonra ölmüş, babası ve üvey kardeşi öldürüldüğünde beş yaşındaymış. Pagan olduğunu başta saklamak zorunda kalmış, imparator olunca da hırsını almış. Ölümü de yaşamı gibi trajik olmuş. Gencecik yaşta, savaş meydanında ölmüş. Ne Paganlara yaranabilmiş ne Hıristiyanlara. “Bu kadar çabuk öfkelenme Julianus” desem. Mor nevresimlerin üzerinde ellerini tutup “Bak her şey geçti, kızgınlıkla karar almamalısın” diye öğüt versem. Baktım olmadı bir taksiye binip psikologuma gitsek. Ben inanıyorum. Bir altı ay devam etse kendini de toplar imparatorluğu da. Hem filozof, hem mistik hem cesur bir erkek üstelik Kibele İlahisi’ndeki 17 bin kelimelik şiiri bir gecede yazacak bir şair. Sadece biraz ilgiye ihtiyacı var.
Durdum sevdiğim adamlara baktım. Jung görse ağlardı bendeki Animus’a. Tanpınar desen sever de söylemez, ne geçmişten kopar ne benden ayrılır. Bırakmadığı yetmediği gibi bir de seni suçlar. Hep uzağında dur ama hiç gitme ister. Öyle işler ki ruhuna gitsen bile Boğaz’dan onu anmadan geçemezsin, o bir yudum rakıyı onu anmadan içemezsin.
Reşad Ekrem desen sadece İstanbul Ansiklopedisi bile iğne oyası. İlmek ilmek işlenir mi İstanbul kağıda? Her sokağın her kapısı aynı sabırla anlatılır mı? İnsan Ayasofya ile bir sokak köpeğini aynı zarafetle yazar mı? Peki benim ayak tırnaklarıma her oje sürüşümde ansiklopedideki “Ayak” maddesini hatırlayıp her şeye iki kere dikkat etmemi ne yapacağız? Reşad Ekrem bir kadını sevse o ansiklopedi öyle bir sanat eserine dönüşmezmiş zaten. Ben dönüştürmezdim mesela, “Kusura bakma Reşad ama haksızlık etmişsin” derdim. “Kadın ayağı da gayet güzeldir, ya o madde çıkacak ya ben gidiyorum” derdim.
Ya Julianus? O niteliklerle nasıl o kadar kötü bir imparator olunabilir, ben de merak ediyorum. Sen savaşa girmek istemiyorum diye Tanrılara yalvar. Boynunu büküp Khalkedon’dan Konstantinopolis’e ağlamaklı bak, gitmek isteme… Sonra bir kere karar alınca seni kimse durduramasın. Yok efendim hayır. Artık imparator da olsa bir erkeğin kariyeri için kendimi yormayacağım.
Hay Allah üç tane aşık olduğum adamdan bir tanesini sevgili olarak beğenemedim. Bir tanesinin de eline liste verip markete gönderemedim. İnsanın hayran olduğu ve bağrına bastığı şeyler nasıl farklı. Gelsinler, kalsınlar, yesinler, içsinler ama ben asıl başka birini bekliyorum galiba. Hem bu üç adama da benzesin hem hiçbirinden olmasın. Aslında bu da önemli değil de en azından benim onların hayaletleriyle yaşamamı yadırgamasın.
Kimi sevsem gelsin bir süre bende kalsın istiyorum. Hem hava soğuk, çayımızı demler, ayaklarımızı uzatırız. Bazen birkaç çeşit meze yaparım, rakı içeriz. Mezelerin üstüne baharatlarla kalp yaparım. Soslarla adının baş harfini çizerim. Öyle mum falan sevmiyorum, anaç romantizm benimki.
Sonra tanışır tanışmaz “İyi bana gel o zaman” dememi de garip bulmasın. Bütün kutsal yerler gibi benim evimin kapısı da herkese açık. Mesele yolunuzun ikinci kere düşmesi.
Arzu Akgün
Subscribe
0 Comments
oldest