“Başka kimsede olmayan bir Kafka havası”
Yazıyı birkaç ay önce, öykücü, romancı, denemeci, yayıncı Ferit Edgü’yü kaybettiğimizde yazmıştım, “Şimdi onu yeniden, yeniden okumak ve tartışmak zamanı. Bir edebiyatçının en ihtiyaç duyacağı şey bu çünkü. Göçüp gittiğinde bile,” demiştim. Siteye henüz ekleyemediğim yazıları yavaş yavaş bir araya getiriyorum, o yüzden bu anma yazısı geç de olsa burada yerini alsın.
Birkaç yıl önce Egoist Okur’a gönderdiği yargıç Karak’ı okumak için
Ferit Edgü kitapları
“Başka kimsede olmayan bir Kafka havası”
Ferit Edgü’yü ilk olarak Yazmak Eylemi adlı kitabıyla tanımıştım. Edebiyatımızda benzeri olmayan, en azından benim o güne kadar pek karşılaşmadığım türden bir yapıttı. Ufacık anlatılar aracılığıyla kendine has bir Rashomon inşa etmişti Edgü. Tam olarak şöyle olmuştu: gerçek bir olayı almış ve onu yüz düşsel kişiye anlattırmıştı. Elbette yüz farklı kişinin yüzü de kendi penceresinden bakmıştı hadiseye.
Bu işe niçin giriştiğini de şu cümlelerle anlatmıştı: “Birkaç yıl önce, Raymond Queneau’nun Exercises de Style kitabını çevirmeye çalışıyordum. Amacım kendi dilimde üslup temrinleri yapmaktı. Çeviri ilerledikçe bu çabamın başarısız kalacağını gördüm. Queneau, Paris’te bir otobüste geçen, düşsel, yalın bir olayı anlatıyordu, 100 değişik üslupta. Fransız dilinin olanakları içinde düşünülmüş bu metinlerden birçoğunu Türkçeye çevirmenin olanağı yoktu.”
Okuduğum kadarıyla, Edgü sonunda çeviri çabasından vazgeçerek bu alıştırmayı salt Türkçenin olanakları çerçevesinde yapmaya karar vermiş. Üstelik Queneau’nun aksine düşsel bir olay yaratmak yerine, sahiden yaşanmış bir olaydan yola çıkacakmış. Böylesi çılgın bir üslup deneyine olanak verecek uygun hadiseyi yakalamak için tam iki yıl beklemiş. Mühim hadiseler konusunda memlekette herhangi bir eksiklik hissedilmiyormuş ama hepsi de trajik hadiselermiş. Oysa mizahtan yararlanmak, okuru bıyık altından gülümsetmek de istiyormuş. Derken 14 Şubat 1979 tarihinde, bir örgütün kendilerini devrimci olarak tanımlayan üyelerinin eylemi sonucu İstanbul’da birçok dükkan kepenk açmamış. Eh, böylece aranan hadise de bulunmuş olmuş.
Söz konuşu eylemden yana olmak ya da ona karşı durmak gibi bir yolu seçmemiş Edgü. Tanıklık ya da yargıçlık da yapmamış, sonuna kadar “yazan kişi” olarak kalmış. Ve ortaya Queneau’nun kitabından bir fazla, yani 101 metin çıkmış. Neden bir fazla? Finalde yer alan 101. metin kendisine ait çünkü, daha doğrusu tüm bu metinleri kaleme alan kişiye, yazara. Okuyalım o 101. metni…
“Bugün dükkanlar kapalıydı.
Şimdi herkes yorumda bulunacak.
Olumlu bir eylem.
Olumsuz bir eylem.
Halka karşı bir eylem.
Eylemi baltalayıcı bir eylem.
Eyleme güç katacak bir eylem.
Sağcıların eylemi.
Solcuların eylemi.
Vb., vb.
Ben herhangi bir yorum yapacak değilim.
Ama yazabilirim. Korkularımı, kaygılarımı, düşlerimi, düşüşlerimi yazdığım gibi bu eylemi de yazabilirim. Çünkü yazmak da bir eylemdir.
Bugün dükkanlar kapalı olabilir. Ama anlatım yolları her zaman açıktır. Belki ben bir gün yazarım bu eylemi.”
(Bu arada Raymond Queneau’nun kitabı, Armağan Ekici çevirisi ve Biçem Alıştırmaları adıyla yıllar sonra, 2003’te dilimize aktarıldı.)
Edgü’nüm minimalist öykücülüğü
Ferit Edgü çok yönlü bir yaratıcıydı. Sadece edebiyat alanında değil sanat alanında da bir yeri vardı. Yıllar önce İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim okurken Paris’e giderek Academie Feu’da altı yıl seramik öğrenimi gördü, o arada Sorbonne’da felsefe, Louvre’da sanat tarihi kurslarına devam etti. Türkiye’ye dönüp askerliğini yaptığında görev aldığı şehrimiz sonradan O adlı yapıtını yazmasını sağlayacak Hakkari oldu. Ardından reklam yazarlığı, galeri yöneticiliği geldi. Koleksiyonculuğu apayrı bir mevzu… Tüm bu işlerin arasında şiir yazdı, eleştiri yazıları kaleme aldı, yayıncılık tarihimizin efsane işlerinden birine imza atarak biricik Ada Yayınları’nı kurdu. Öykü ve romana da bu sıralarda yöneldi. İlk öyküleri Yeni Ufuklar, Pazar Postası, Dost, Yeni Dergi, Papirüs, Soyut gibi dergilerde basıldı. Ardından Kaçkınlar, Bozgun, Av ve Sait Faik Öykü Ödülü kazanan Bir Gemide adlı öykü kitaplarını yayımladı arka arkaya.
Olaya, hikayeye değil, doğrudan dilin kendisine yöneldiği bu yıllarda üslup arayışıyla öne çıktı Edgü: “Yaza yaza gördüm ki, dil, benim için bir araç değil, yapıtın temeli, iskeleti, her şeyi. Bu noktaya vardığınızda, artık dili süslemenin, benzetmelere gitmenin, bol bol niteleme sıfatlarını kullanmanın bir anlamı olmadığını görüyorsunuz. Göz boyamadan, söz sanatlarının yaldızıyla içi boş imgeler yaratmadan, yalın, olduğunca yalın, yalansız, dolansız bir anlatım.”
O güne kadar pek de yakın durmadığı bir coğrafyayı keşfettiği Doğu Öyküleri, tamamı diyaloglardan oluşan İşte Deniz, Maria, 83 çok kısa öyküden oluşan Do Sesi yazarın diğer önemli öykü kitapları oldu.
“Küçük öykü formu, hayattan bir kesiti mercek altına alma uğraşıdır,” diyor Prof Gürsel Aytaç Ferit Edgü’nün benzersiz öykü evreninden bahsederken. “Edgü’nün bir ‘an’ı işleyen küçük öyküleri sayıca az değildir. ‘Üç Düş/üş’, bunlar arasında kurgusu, çok yönlü optik tekniğini uygulayışındaki ustalıkla enfes bir örnektir. Kendini bir kuşun, bir avcının ve bir köpeğin yerine koyarak, onların açısından ‘düşüş’ olayını, o anı anlatır ve o anı bir ‘düş’e yerleştirerek anlatıyı masala dönüşmekten kurtarır. Gözle görülen dünyanın, hayatın derin anlamına varmak, ressamı da yazarı da felsefeye yükselterek soyuta adım atışını gösterir. Ferit Edgü’nün ‘minimal öykü’cülüğü de bir anlamda soyuta gidiştir.”
“Romanımızda bir ilk”
Ferit Edgü, ilk romanı Kimse ile düşle gerçeğin iç içe geçtiği ve Füsun Akatlı’nın “büyük bir acının şiirle örülü romanı, daha doğrusu bir ‘şiir-roman” diye tanımladığı ikinci romanı O’da toplumla iletişim kuramayan aydının yalnızlığını, acısını işledi. Romanı askerliğini yaptığı Hakkari’den aldığı acı ilhamla yazdığını da okura daha ilk sayfalarda açıkladı:
“Hak. kentim
çileli gözlerin
cüzzamlı derin
ve -kar ile devam eder adın.”
Kitabın başında yer alan ve bir sayıklamayı andıran Ön ve Son Söz’de de şunları yazdı:
Kafka, karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandırmadı.
(Ya da hiç girmedin onun düşlerine.)
Bilseydi senin gibi bir yer var yeryüzünde
en korkunç kitabın konusu sen olurdun.
Tolstoy bilseydi seni,
Soyluluğundan bin beter utanırdı.
Ve kim bilir belki yazarlığından.
-şimdi benim utandığım gibi-
Avvakum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu,
Kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir,
senin mağaralarında yaşardı.
Dostoyevki sürülseydi sana
Yer Üstünden Notlar’ı yazardı
Ya da Suç ve Suç’u.
Tüm bu karanlık dile ve içerdiği onca trajediye rağmen umutlu bir finali var hakikaten başka hiçbir romana benzemeyen, aşırı güzel ve dokunaklı O romanının.
Selim İleri’ye kulak verelim: “Kimse ve O art arda yayınlandığında değerlendiriciler, O’nun Kimse’nin bir kez daha yazılışı olduğunda birleştiler. Oysa Ferit Edgü’nün söylediği, belirtmek zorunda kaldığı şey başkaydı: O, Kimse’nin ikinci yazılımı değildir. O’yu Kimse doğurmuştur, aralarında kan bağı vardır, ama işte o kadar. Kimse bütünüyle dile dayalı bir romandır. Dilin olanaklarını, anlatım olanaklarını/olanaksızlıklarını irdeler. Deneysel denebilecek özelliği vardır. Yazmak, anlatmak edimi üzerinde durur, bu edimi eser boyunca kurcalar. Bu açıdan romanımızda bir ilk’tir. O’da ise hem klasik romanın imkanlarından yararlanarak hem de soyutlamalara yaslanarak bence bütünüyle özgün bir roman kaleme getirir Ferit Edgü. Teknik zenginliği açısından yepyeni bir roman! Özeti rahat rahat çıkarılacak kadar konuya dayalı, anlatış yenilikleriyse kolay kolay çözümlenemeyecek kadar derinlikli.”
Fethi Naci’yse, Yüz Yılın Yüz Romanı’nda şunları yazmış: “Kimse’de de, O’da da ilk göze çarpan Ferit Edgü’nün alabildiğine titiz bir dil emekçisi oluşu. Anlatacaklarına en uygun biçimleri arıyor hep. Kimse içe yönelik, kendine, kendi yalnızlığına yönelik. Anıları. Geçmişi. O’da ise dış gerçeklik, köylüler, kent, bürokrasi ağır basıyor. Ve dış gerçekliğin ağır basmasıyla birlikte yer yer bir Kafka havası sarıyor romanı; kimsede olmayan bir hava.”
Ferit Edgü’nün gidişiyle ardında çok büyük bir boşluk bıraktığını söyleyebilirim. Şimdi onu yeniden, yeniden okumak ve tartışmak zamanı. Bir edebiyatçının en ihtiyaç duyacağı şey bu çünkü. Göçüp gittiğinde bile…
Hakkari’de Bir Mevsim
Sonradan Hakkari’de Bir Mevsim adıyla sinemaya da uyarlandı O. Senaryo Tezer Özlü ile bizzat Ferit Edgü’nün de katılımıyla Onat Kutlar’ın imzasını taşıyordu, yönetmen Erden Kıral’dı. Yıllar sonra gelen ve yazara Sedat Simavi Edebiyat Ödülü kazandıran Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı yazarın son üçüncü romanı oldu.
Bir Deneme Ustası
Edgü’nün Fikret Muallâ’nın desenleriyle yayımlanan Ah Minel Aşk ve Dağ Şiirleri adlı iki şiir kitabı da var. Denemeleriyse çeşitli zamanlarda Kültür Emperyalizmi, Şimdi Saat Kaç, Van Gogh Yüzyıl Sonra, Sözlü-Yazılı, Avara Kasnak, Biçimler Renkler Sözcükler, Yaralı Zaman: Bir Doğu Yolculuğundan Notlar, Görsel Yolcululuklar, Seyir Sözcükleri, İnsanlık Halleri, Özyurdunda Yabancı Olmak, Tüm Ders Notları ve başta sözünü ettiğim Yazmak Eylemi adlarıyla yayınlandı.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest