“Kalbim nefes aldı, mevsim değişti…”
“Fazla düşünmenin insanı yaşça öldürdüğü gerçeğine uyanabilmek ile ilk adım atılmış oluyordu, sevdanın her türlüsünün insan için oluğunu kabul ederek. Yürekteki sesler kafadakilerden daha baskındır diyenler içindi şiirler, şarkılar ve en önemlisi aşk… Devrimlere, evrimlere açık olanların sabrı, inancı, sevgisi kurtaracaktı dünyayı belki de…”
En sevdiklerimden Ece Dorsay öyle bir yazı yazmış ki bu defa, hikaye gibi okuyor ama bittiğinde kendinizi eskisinden birazcık daha umutlu ve güçlü hissediyorsunuz. Bir şarkı mırıldanıyor, gülümsüyorsunuz… Bir yazısıyla bunu başarabiliyorsa, yani bana kendimi bilhassa bugünlerde iyi hissettirebiliyorsa, trapezde düşme korkumu hafifletiyorsa mesela; daha sık yazsın lütfen Ece, okuyalım… Yani tamam, şarkı söylesin, beste yapsın ama yazsın da…
Hem zaten “yürekteki sesler kafadakilerden daha baskındır diyenler içindi şiirler, şarkılar ve en önemlisi aşk… Devrimlere, evrimlere açık olanların sabrı, inancı, sevgisi kurtaracaktı dünyayı belki de…”
Gülenay Börekçi
Güneşin kavurduğu bir gün
Güneşin kavurduğu bir günde klavyeye uzandım. Sonra vazgeçtim. Yaz mevsiminin en sevdiğim saatleri olan akşam saatlerine bıraktım yazıyı. Terasta notebook denilen teknoloji harikasını açtım. Kurşun kalem sevgim baki olsa da…
Geceme el at dedim Tanrıça’sına cennetin. Karanlığın her zaman düşleri kandırdığı klişesinin savaşçıları gibiyik. Kornasına basmadan korkularımızın, direksiyonu bırakmıyorduk. Fren yapmaya niyetimiz yoktu ama hızlı da sürmyorduk, etrafımızdaki her görüntünün, güneş ışığının, yağmur damlalarının, sisin tadına varıyorduk sonuna kadar. Temize çekmek ister gibi hayatı, her lezzeti tadar gibi ruhlarımızdaki, sevginin sofrasını kurar gibi birbirimize, sürükleniyorduk bilinmeyene.
Bilinmeyene biraz güvenmekten başka yol olmadığını çoktan öğretmişti hayat bize. Sorular mahallesinde cevaplar bulmak için değildi bu yolculuk. Sorularla boğulmak için de değildi. Kavuşmak içindi birbirimizin derinliklerine, tepelerine, sıcaklığına, yoldaşlığına…
Dur diye bağırdım karanlığa, sen yeterince yer kapladın hayatımızda, biraz da ışıklara bırak yerini.Zaten yerli yersiz düşüyorsun ruhumuza, bari hayatımızın tümünü kaplama. Bunu içten söyleyince karanlık biraz kenara çekildi. Yer verdi ışığa ve bir çocuk kahkasına benzeyen yaşama sevincine. İnsanın insana ihtiyacı var, aksini iddia eden yalancı ya da cahildir, tecrübesizdir. Beklerken, kendi içsel sarayını kurmak da mühimdi tabii, muhtaç olmadan sevmekti güzel olan.
Beyninden ve kalbinden tüm düşünceler, hisler bir çığ gbi düşüyor, sel gibi akıyor, gün ışığı gibi aydınlatıyordu yolunu. Endişelerin yerini almıştı umutlar, şükran duyguları Kendine yardım etme kitapları gibi klişe ve zavallı bir dünyada hapsolmamıştı ruhu çünkü insanın kendi içindeki doğayı, Tanrı parçacığını keşfetmesi , ancak sevgisinin aktığı denizden karşılığını alınca gerçekleşiyordu.
İki kere iki dört : Köprülere ihtiyaç vardı. Sabır , çaba, inanç, azim, sevgi olmadan, sırat köprülerinden geçilmeden kazanılmıyordu güçlü algılar ve bu algılara sahip olduğu için şükretti. Acıyla yoğrulmuş kalbinin nefes alması tüm mevsimi değiştirdi hayatındaki…
En güzel şarkının bir yaz gecesinde yeri göğü inletmesi gibi müthiş bir coşkuydu hissettiği kalbinde… Böyle an’lar değil miydi bizleri hayata sımsıkı bağlayan güç?
Kendini kaybetmiş bir şairin dizelerinden ziyade kendini bulmuş bir şairin dizeleriydi adeta. Belki kendini kaybetmek, kendini bulmanın başlangıcıydı.Çıplak bir ruhun itirafları gibi okumak mümkün bu yazıyı ama aslında tüm hisler an’lıktır, tekrarları sıklaştıkça ve bu hisler hayata hakim olmaya başladıkça kalıcı olabilirler ancak. Endişenin esir aldığı ağır bir çağda, tüm naifliğiyle,kalpteki romantik şairin ruhsal, hayati devrime inancını koruyabilmek en maharetli ve zor ama kıymetli yolun taşlarıydı.
Fazla düşünmenin insanı yaşça öldürdüğü gerçeğine uyanabilmek ile ilk adım atılmış oluyordu, sevdanın her türlüsünün insan için oluğunu kabul ederek. Yürekteki sesler kafadakilerden daha baskındır diyenler içindi şiirler, şarkılar ve en önemlisi aşk… Devrimlere, evrimlere açık olanların sabrı, inancı, sevgisi kurtaracaktı dünyayı belki de…
Ece Dorsay
Subscribe
0 Comments
oldest