Egoist okur

Gittim, gördüm, büyülendim: Bathonea

“İstanbul, önce bir Doğu Roma kenti, bunun altını kalın çizelim. Basbayağı Romalılar yaşadı bu şehirde (ve tabii ülkenin diğer şehirlerinde) ve burası imparatorluk başkenti olarak siyasi sosyal hayatı şekillendirdi. Fetih sonrası da Doğu Roma hatlarına, unsurlarına saygı gösterildi, Türk-İslam kimliğiyle güzelleştirilmiş bir Osmanlı kentine dönüştü. Sarayları, bugün yeni İstanbul’un içinde ezilmiş çiftlikleri, sarnıçları, yolları, kaleleri, özetle her şeyiyle yüzyıllar boyu burada bir yaşam aktı. Heyecanlıydım; fener, iskeleler, kale, liman, erken Osmanlı paraları çok çeşitli izler de bulunmuştu Bathonea’da. Yenikapı’daki bilgilerle, suriçindeki ilk İstanbullulara, prehistorik, tarih öncesi insanlarla tanışmıştık, burası da koca bir alanda büyük sürprizleri işaret ediyordu.”

M.S. 557’deki büyük depremde yok olduğu sanılan Bathonea kentine ait bazı kalıntılar birkaç yıl önce bulunmuştu. Kaynaklarda hep adı geçen ama bugüne kadar izine rastlanmayan bu antik Bizans kentinin yüzlerce yıl sonra yeniden gün ışığına çıkmaı arkeoloji dünyasının Yenikapı’dan sonraki en heyecan verici keşiflerinden biri oldu. Sevgili İstanbul hikayecimiz Emine Çaykara bu kez hepimizi bir nevi zaman makinesine sokmaya karar verdi ve bunun için önce Bathonea kazılarının sürdüğü alana gitti, sonra da izlenimlerini yazdı…

emine caykara egoistokur bathonea 1

Gittim, gördüm, büyülendim: Bathonea

Çok kardeşli bir çocukluk güzeldir; zamanın sonsuzluğunda icat ettiğiniz oyunlar bitmez. Aklınızın ermediği, sürekli akan, bir boşlukta sallanır gibi duran ve sizin hiç ucundan tutamadığınız zamanı hayal gücünüzle tıkabasa doldurursunuz.

Küçükken en sevdiğim oyunlardan biri, zaman makinesiydi. Oturma odasındaki konsolun sürgülü kapağını ittirip kardeşimle, sırasıyla, birer birer içine yerleşirdik. Endişelenmeyin, kapağı hafif aralık bırakırdık ki içeride nefes alabilelim. Bu karanlık alemli oyunda hayal merkezine ışınlanır, sonra zamanda yaptığımız yolculuğu dışarı çıktığımızda birbirimize anlatırdık. Kural buydu; içeriye gir ve istediğin yere git, yolculuk yap, bir başka deyişle orada, karanlıkta hayallerinle varol.

emine caykara egoistokur bathonea 15

Aradan yıllar geçti. İstanbul da, ben de büyüdüm. Çocukluğumun semtine gittiğimde onun küçüldüğünü, aslında bir giysi gibi çektiğini görmem beni çok şaşırtmıştı evet ama asıl hayrete düşüren kaldırımlarından bakkallarına, evlerine kadar herşeyin ama her şeyin aynı kalmasıydı. Ne büyük şanstı bu!

İstanbul’da malum, defalarca geçtiğiniz yerleri tanımanız, bırakın tanımayı, hatıralarınızı yakalamanız mümkün değil. Ben kendimi korumanın yolunu bazen etrafa bakınmamakta bulurum. İstanbul’un büyüme ve çirkinleşme hızı ruhunuzu zedeliyorsa çareniz yoktur. Geçenlerde Küçükçekmece’ye giderken de böyle yaptım. Dolabın içinde, karanlık alemlerdeki gibi hayallerime sığınsam ruhuma daha iyi gelecekti ama biz hepsi birbirinin aynı, bir örnek yollar, sokaklar, mahallelerden geçtik. Yıllardır merak ettiğim bir kazıyı, şimdilik Bathonea olarak anılan yeri gezecektim. Belki önemli buluşlarıyla bize başka bilgiler de verecek, kimbilir belki adı da değişecekti. İstanbul’un hem içinde hem dışında bu yer, eski İstanbulluların, bu şehirden geçmiş insanların hikâyeleri beni bekliyordu. Ah o içinizi kıpır kıpır eden, dillendirmek istemediğiniz kavuşma heyecanı… Anlatılmaz.

emine caykara egoistokur bathonea 7

Avcılar’ın içinden ilerleyip göle, kazı alanına bakar bir noktada durduk. Arabadan inip bir dil gibi uzanan yarımadayı anlatmaya başladı Bathonea Kazı Başkanı Şengül Aydıngün. İşin ilginci koca koca hocaların yüzey araştırmasında bir şey bulamadığı, bu çerçevede rapor yazdığı bir yerdi burası. Aydıngün’ün 2007’de yüzey araştırmasıyla keşfettiği, ardından kazı yaptığı alan bir vaha gibiydi ve ben sonunda gezebilecektim. Yutkundum, çirkinliğin içinde bir sır gibi beni bekleyen o müstesna dinginliğe baktım.

Güzel bir bilinç de oluşturulmuştu, haberdardım; Avcılar ve Küçükçekmece belediyelerinin desteklediği yüzey araştırmaları, 2008’de 35 kişilik arkeolog- jeolog- jeofizik-sualtı araştırmacısı-mimar-şehir plancısı-etnolog-mimar gibi değişik disiplinlerden oluşan uluslararası bir bilim heyetince sürdürülmüş ve göl kıyısında çok düzgün kalın duvarlara rastlanmıştı. Bir ucu gölün içinde mendirek şeklinde uzandığı buradaki ticaret ağına da dikkat çekiyordu, ki zaten sonra buluntular da bunu doğruladı. Göl o kadar kirliydi ki sonarla yapılan taramalar zor ilerledi ama sonunda yöre halkının cami sandığı mermer deniz feneri ortaya çıktı. İlk kazı çalışmalarının başlangıç tarihini de not edelim: 2009.

emine caykara egoistokur bathonea 9

İstanbul, önce bir Doğu Roma kenti, bunun altını kalın çizelim. Basbayağı Romalılar yaşadı bu şehirde (ve tabii ülkenin diğer şehirlerinde) ve burası imparatorluk başkenti olarak siyasi sosyal hayatı şekillendirdi. Fetih sonrası da Doğu Roma hatlarına, unsurlarına saygı gösterildi, Türk-İslam kimliğiyle güzelleştirilmiş bir Osmanlı kentine dönüştü. Sarayları, bugün yeni İstanbul’un içinde ezilmiş çiftlikleri, sarnıçları, yolları, kaleleri, özetle her şeyiyle yüzyıllar boyu burada bir yaşam aktı. Heyecanlıydım; fener, iskeleler, kale, liman, erken Osmanlı paraları çok çeşitli izler de bulunmuştu Bathonea’da. Yenikapı’daki bilgilerle, suriçindeki ilk İstanbullulara, prehistorik, tarih öncesi insanlarla tanışmıştık, burası da koca bir alanda büyük sürprizleri işaret ediyordu. Filanca falanca konaklar, gökdelenler, hani koroda arkada duranların kendini göstermeye çalışması gibi çabalasa da o yarımada öylece parlıyor ve gözleri üzerine çekiyordu. Şengül Hoca, birkaç yere dağılmış kazı alanını anlatırken kendime geldim. İlerledik ve gölün çevresindeki kazı evine vardık. 2011’de Avcılar Belediyesi 190 m2’lik, prefabrik bir binayı kazı ve araştırma merkezi olarak tahsis etmiş, Marport Liman İşletmeleri de iki konteynırı, laboratuvar ve depo olarak kullanılması için araştırma merkezinin bahçesine yerleştirmiş. Sık sık ziyaret edip bilgi alıyorlar ve buradaki çalışmaları takip ediyor onlar da.

Bathonea, burasının ticaret ağının çok önemli bir ayağı olduğunu gösteren eşyalarla dolu. Kısa sürede ortaya çıkanlar bile insanı şaşırtıyor. Paralar, küçük eserler, amforalar, neredeyse hiç hasarsız parfüm şişeleri, metal objeler. Mısır kökenli ve Taşoz amforaları, Ege seramikleri… Kazı evinde herşey tıkır tıkır işliyor. Farklı alanlarda ulusal/uluslararası bilim adamlarını biraraya toplayan, öğrencilerin de büyük bir hevesle çalıştığı bir yerdeyim.

Kazı evinden alana, araziye doğru yol alıyoruz.

emine caykara egoistokur bathonea 6

emine caykara egoistokur bathonea 5

emine caykara egoistokur bathonea 4

emine caykara egoistokur bathonea 3

Bu arada bu bölgenin Yarımburgaz Mağarası’nın, yani en az 400 bin yıllık yaşam izlerini de içeren alan olduğunu hatırlayalım. Aşağı Yukarı diye ayrılan Yarımburgaz’da ayılarla insanların ortak kullandığı mağaranın, burada yapılan kazıların İstanbul ve bölge tarihi için hazine değerinde olduğunu da. Marmara Denizi ile birleşen Küçükçekmece Gölü, bir zamanlar çeşitli endemik türlerin barındığı, bizon, geyik, karaca, leopar, ayı, benekli sırtlan gibi pek çok yaban hayvanı ve kuş cinsinin yaşadığı bir alan. Balıkları da unutmamalı. Yani avcı toplayıcı dediğimiz atalarımız için ortam idealdi. Yarımburgaz da bu yüzden ev oldu. Zaten yüzey araştırmasında bulduğu taş aletlerle Aydıngün bağlantının farkına varmıştı. Sonra gölün öbür tarafında yıllar önce, 1940’larda Region olarak kayıt altına alınan yer de biliniyordu. Burada Doğu Roma imparatoru Jüstinyanus’un sarayı olduğuna inanılan büyük bir kompleks de bulunmuştu.

emine caykara egoistokur bathonea 2

Araziye varıyoruz. Üç bölüme ayrılmış kazı alanı; bir günde gezemeyecek kadar geniş. Çok çarpıcı bir doğa… Bitkiler, ağaçlar, yerlerde fay izleri, farklı renkte topraklar… Girişteki Konstantin sarnıcına, yani Konstantinopolis’in kurucusu Büyük Konstantin’den bize kalan muhteşem mimariye bakakalıyorum. Şehrin içinde ne mezarını (Konstantin İzmit yolunda fenalaşınca oradaki yazlık sarayında mola verilir ve orada vefatı üzerine o zamanlar şehrin en önemli 2. Kilisesi olan, 12 Havari’ye adanmış Havarium’a gömülür, fetih sonrası harap olan bu kilisenin yerinde bugün Fatih Camii ve Fatih Türbesi vardır, Fatih Sultan Mehmet’in şehrin kurucusunu da korumaya alarak onunla aynı alanda biraraya gelmek istediği de rivayetler arasında) ne böylesine görkemli mimari eserini görmek mümkün değil. Çok büyük bir sarnıç bu; tuğla işçiliğiyle ve sanırım yüzyılların toprak altında sakladığı 1650 yıllık enerjisiyle beni kendine çekiyor, bıraksalar bir gün ağaçların altında o sarnıcın kenarında oturabilirim. Büyük Konstantin ve oğullarının adının kazılı olduğu tuğlalar bulmuşlar; Aydıngün, sarnıcı oğlunun tamamladığını düşündüklerini söylüyor. “Antik kaynaklar, İmparator Konstantin zamanında başkent Kostantinopolis’in en dış sınırının Küçükçekmece -Avcılar olarak belirlendiğini yazıyor.
Bu kaynaklara göre İmparator Konstantin, Byzantion kentine MS 330 yılında kendi adını vererek Roma’nın başkenti ilan ettiğinde, Konstantinopolis çevresinde büyük bir imar faaliyetine kalkmış ve çevresiyle birlikte surlar, limanlar, hamamlar, caddeler, sokaklar ve resmi yapılarla donatmış ve mahalleler kurdurmuştu.
Küçükçekmece’nin Avcılar göl ve kıyısı boyunca uzanan sur, liman ve diğer yapı kalıntılarının bu dönemin yapıları olup olamayacağı üzerinde tartışılıyor.
Ya da İstanbul’un Byzantion olarak tanındığı Helenistik dönemdeki komşu kenti Bathonea’ya mı ait oldukları sorusu araştırılıyor.
Geç Roma döneminden sonra önemini kaybettiği sanılan limanın terk edilerek tarih sahnesinden kaybolmasının en önemli nedenlerinden birisinin, deprem gibi ani ve yıkıcı bir olaydan kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor.
Antik kaynaklarda 557–558 yıllarında yaşanan depremin Küçükçekmece bölgesinde çok şiddetli hissedildiği ve bölgedeki tüm yapı, kale, kiliselerin temellerine kadar yıkıldığından söz ediliyor. Böyle bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediği ancak kazı ve jeolojik çalışmalarla anlaşılabilinecek.“
 Amforalar, deprem izleri, Osmanlı da dahil çeşitli dönemlere ait sikkeler, sonra su kanalları…

emine caykara egoistokur bathonea 16

Heryerde ayrı ve çok önemli çalışma var. Roma dönemi sarayı ya da villası… Tabanı ve 9 metrelik duvarları fresk, mozaik kaplamalı. Konstantin dönemi olabilirmiş; yani 4. Yüzyıl.

Biraz ötede içiçe yüzyılları kapsayan, prehistorik kazı titizliğinde alan intibaı veren daha eski bir başkası. Yüzlerce yıllık çitlembikler, adını bilmediğim yaşlı İstanbullu ağaçlar. Burası gerçekten başka bir alem. Ruhu, duygusu bambaşka, cennet gibi, İstanbul’un hem içinde hem dışındasınız. Her kazıda bulunmaz ama Bathonea kutsanmış, korunmuş gibi; çitlembiğin geniş gölgesinde odun ateşinde hazırlanmış kazı çayı içiyoruz. Tadı başka.

Sultanahmet’ten Milion Anıtı ile başlayan ve yolların başlangıcı, 0 noktası kabul edilen Mese Caddesi çeşitli bölgelere uzanır ve bu kentten insanları Trakya tarafına, Avrupa’ya ulaştırırdı. Roma imparatorluk yollarının akslarını bugün şehir içinde kısmen de olsa görmek mümkün ama tabii şehrin son yüzyılda büyümesiyle Osmanlı’nın koruduğu bu hatlar da değişti ama burada “Via Egnetia” denilen yol bulunduğu gibi antik limanlara bağlandığını, ızgara planını takip ederek yan yollarla yerleşime dağıldığı belirlendi. Yolların birleştiği meydan da ortaya çıkarıldı. İskelelerden birinin bir yol ile birleşip içerilere doğru uzandığı, daha sonra ikiye ayrıldığı kazılar sonucu keşfedilmiş durumda. Via Egnetia’nın, Roma İmparatorluğu’nu Byzantion’a ulaştıran yolu olduğunu bilir ve bugün bu yolun Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti, Yunanistan ve bizim topraklarımızdan geçtiğini bilirsek önemini belki daha iyi anlarız.

3 metreyi aşan Roma yolunun üzerinde durup göle bakıyorum. Yolda metal tekerlek izleri var. Yol, taşlarla sınırlandırılmış, çok iyi bir işçilikle yapılmış ve müthiş güzel. Bir gün çalılıkların arasında gezinirken arada, daha da eski bir duvar keşfetmiş Aydıngün. Sürprizi bitmeyen bir yer anlayacağınız burası. Tarihi zeytin ağaçlarını görmek burasının nasıl yaşam dolu olduğunu da anlatıyor. İstanbul içinde bu kadar fazla sayıda bilge zeytin ağacı görmemiştim. Rengarenk dağ meyveleri, yol boyu sağınızda solunızda gülümserken söz bitiyor. Dünyanın en önemli kuş göç yollarından birisinin de tam altında olduğunuzu biliyorsanız hele…

sengul aydingun egoistokur istanbul hikayeleri

Meydana geliyoruz. Burada balık pazarı olduğu düşünülüyor. Hatta fiyatlarıyla bir tür açık pazarlıkla satıldığını söylüyor Şengül Aydıngün. Meydan, mermer döşeli dört yolu birleştiriyor. Hemen arkasında, Osmanlı dönemine ait bir çiftlik yapısının heybetli mimarisi. Via Egnetia, Roma yolu, Osmanlı çiftliği. Şaşırmayın, tarih, zaman herşeyi içiçe geçirmiş. Kazı alanı boyunca pek çok yer sarsıntısı izleri var; farklı renkte tabakalar, çatlaklar, fay hatları… Açık bir yaşam laboratuvarındayım. Yüzlerce yıl Romalısı, Osmanlısı çeşit çeşit İstanbullu burada yaşamış, bu yollarda yürümüş, tabiatın kıymetini bilmiş, kuşların cıvıltılarıyla şenlenmiş, penceresini açtığında temiz havayı solumuş ve evet depremlerle de sarsılmış.

Kazıya İstanbul Valiliği, İstanbul İl Özel İdaresi, Avcılar ve Küçükçekmece Belediyeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü gibi resmi kurumların dışında Altaş, Marport, Arkas, Elkenz, Henkel, Unilever, AGİD gibi pek çok kurum maddi destek sağlıyor. Alan o kadar büyük ve farklı dönemlerden mimari ve küçük eser barındırıyor ki daha yolun başında olmalarına rağmen İstanbul’un pekçok bilinmeyenine nokta atışı yapılmış gibi. Zaten bu yüzden dünya arkeoloji camiasının ilgi odağı oldu; National Geographic, New York Times, Amerikan Arkeoloji Enstitüsü, İngiltere Heritage Key gibi çeşitli ülkelerin çok sayıda kültürel miras, tarih ve arkeoloji kurumu tarafından dünyanın en önemli 10 keşfi arasına girdi.

Ben nasıl görürüm, ille de gezmek istiyorum diyenler biraz sabretmek zorunda, burası sonuçta bir kazı alanı ve az zamanda büyük işler başarıldı, en iyisi yakında açılacak olan arkeolojik parkın bitmesini beklemek. Ve bu hikayeyi kendi tarihinize, kendi cümlelerinizle yazmak…

İstanbul bana yine numarasını yaptı, sürprizli bir gün yaşattı. Anlatacakları bitmediği için beni aynen çocukluğumdaki gibi, ama bu defa zaman duvarlarının arasından geçirerek binlerce, yüzlerce yıl öncesine götürdü. Oradan nasıl mı çıktım? İnanın zor oldu.

Emine Çaykara

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
baran doğan
6 years ago

o bölgeye tam olarak nasıl gidilir? yol tarifi yapabilir misiniz?