Egoist okur

Oğlunu iyileştirirken kendi iyileşen Kenzaburo Oë

Kenzaburo Oë’nin Sessiz Çığlık romanı, yazgılarını suçlayıp duran ama esas suçlamaları gerekenin kendi korkuları, kendi önyargıları olduğunu idrak eden iki kardeşin hikâyesi.

Ama ben bu yazıda Oe’nin kendi hikayesinden bahsedeceğim. Hekimlerin bile umutsuzluğa kapılmasına yol açacak kadar büyük bir fiziksel bozuklukla doğan oğlunu yaşatma kararı ve sanatın iyileştirdiği Hikari’nin zamanla dünyaca tanınan bir besteci haline gelmesi. Çünkü öyle ya, sevgi ve sanat iyileştirir.

Alain de Botton’a göre sanat nasıl iyileştirir?

Oe, eşi ve oğluyla

Oğlunu iyileştirirken kendi de iyileşen Kenzaburo Oë

Kenzaburo Oë’nin Sessiz Çığlık romanı var elimde. Yazgılarını suçlayıp duran ama esas suçlamaları gerekenin kendi korkuları, kendi önyargıları olduğunu idrak eden iki kardeşin hikâyesi. Çocuğunu bakımevine teslim eden Mitsu ile ABD’deki hayatından kaçan kardeşi Takaşi’nin doğdukları köye dönmek üzere Tokyo’da buluşmalarıyla başlıyor Sessiz Çığlık. Niyetleri hem aile evlerini satmak hem de bir süreliğine şehir hayatının etkisinden uzak yaşamak. Gelin görün ki sonunda aile geçmişleriyle yüzleşiyor, birbirlerine ne denli yabancılaştıklarını anlıyorlar.

1994 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Oë, tıpkı William Faulkner ya da Virginia Woolf gibi kendi özgün dilini yaratmış edebiyatçılardan. Henry Miller’a göre, umudu ve umutsuzluğu ele alırken sanki Dostoyevski’den izler taşıyor gibi. Yukio Mişima’ya göreyse, savaş sonrası Japon edebiyatında bir zirve.

Öte yandan Oë’nin edebi hayatında birbirinden geceyle gündüz kadar başka iki dönem var. İlki epeyce  sert, ikincisiyse yumuşak, şefkatli, sevgi dolu.

Gelin onu bir uçtan diğerine savuran şeyin ne olduğuna bir bakalım…

1935’te doğan Oë, savaş öncesi yokluk yıllarında büyüyor. Ailesi o kadar yoksul ki ilk kez dokuz yaşındayken bir kitap görüyor. Japonya’ya atom bombası atılmasına aylar kala, annesinin pazardan bir parça pirinç karşılığında satın alıp oğluna getirdiği Huckleberry Finn’in Maceraları bu kitap. Küçük adam okumaya, sonrasında yazmaya âşık oluyor ve 23 yaşındayken ilk romanını yazıyor. Yayımlanır yayımlanmaz büyük başarı kazanan bu romanın hemen ardından da evleniyor. Oğlu Hikari birkaç yıl sonra doğuyor.

Fiziksel olarak sorunlu bir bebek Hikari, hekimler ileri derecede zihinsel engelli olacağını söylüyorlar. Umutsuzluğa kapılan Oë de oğlunu uyutmaya karar veriyor. Ta ki bir Hiroşima gezisinde “hidaksha”larla, yani 1945’teki atom bombası felaketini yaşamış ama ayakta kalmayı, gülümsemeyi başarmış insanlarla tanışana kadar. İşte o zaman kararını veriyor: “Benim oğlum yaşayacak.”

Sonrası? Oë’nin Kişisel Bir Sorun kitabından öğrendiğimize göre, beş yaşındayken bir gün radyoda ilk kez kuş sesleri duyuyor Hikari ve küçük, sevinçli çığlıklar atmaya başlıyor. Oë anlıyor ki oğlunu en çok mutlu eden şey, sesler. Hikari önce kuş seslerini, sonra Bach’ın eserlerini dinleyerek iyileşiyor, dahası babasının fırtınalı ruhunu da iyileştiriyor. 20’sine geldiğinde, yani babasının Nobel ödülü kazandığı yıl da kendi bestelerinden oluşan ilk CD’sini çıkarıyor. (Hikayesine buradan da bakabilirsiniz.)

80’lerindeki Oë bugün hâlâ her gece 59 yaşındaki oğlunun üzerini örtmeden uykuya dalmıyor. Gösterdiği şefkat sırf ona değil sanki, acı çeken ama cesaretini yitirmeyen herkese.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments