Egoist okur

TALAT SAİT HALMAN: “Shakespeare çevirileriyle o kadar ıstırap çektim ki cennette bir yer kazanmışımdır”

Bir süre önce kaybettiğimiz Talat Sait Halman önemli bir kültür ve edebiyat adamı, ayrıca şair ve çevirmendi. Türkçe’ye bugüne dek çeşitli dillerden 2500, İngilizce’ye Türkçe’den 2000 şiir çevirmişti.

Aşağıdaki röportajı onunla birkaç yıl önce Picus için yapmış, şiiri, çeviriyi, Shakespeare’i konuşmuştuk. Tabii çeviri sorunlarını da…

“Ne bir çeviri kuramı yaratabildik, ne çeviri eleştirisi yapabildik”

Can Kulağı, Canevi, Tuyuğlar, Uzak Ağıt gibi kitaplarda topladığınız şiirlerinizin yanı sıra İngiliz ve Amerikan şiirinden pek çok önemli eseri de sizin çabalarınız sayesinde tanıdı Türk okuyucusu. Bu durumda size, neden şiir çevirisi diye sormak isterim.

Hangi dilde yazılmış olursa olsun, her şiir bir bestedir. Başka bir dile çeviri, o bestenin icrası gibidir. Şiir çevirisi; çünkü besteye yeniden ses ve yaşam verir o. Şiir çevirisi; çünkü yüzlerce dilde yazılmış milyonlarca şiir, yalnız kendi dillerine sıkışıp kalır çeviri yapılmasa. Şiir çevirisi; çünkü ‘söz’ün doğuşundan bu yana, dünyanın şiir güzelliklerini bütün insanlığa ancak çeviriyle yaşatabiliriz. Benim neden şiir çevirdiğime gelince; kişi, iyi yapabildiği işi yapmalıdır. Türkçe’nin en iyi çevirmeni olmak gibi bir iddiam yok. Ama bazı çevirilerimin başarılı olduğunu sanıyorum. Üstelik, Türkçe’ye çevirdiğim kadar İngilizce’ye de şiir çevirdim, çeviriyorum.

Türk şiirinden önemli örnekleri çeviriyorsunuz…

Eski ve çağdaş Türk şiiri, yurdumuz o kadar az biliniyor ki boşlukları elimden geldiğince doldurmaya çalışmanın bir görev olduğunu düşünüyorum. Ben çevirmeseydim belki 2000’den fazla şiirimiz İngilizce’ye aktarılmamış olacaktı. Bir de şunu vurgulamam gerek: Benim vezinli kafiyeli çeviri yapmak gibi bir yeteneğim var. Yunus’u ve Divan şairlerini İngilizce’ye, Mevlâna’nın rübailerini Türkçe’ye ve İngilizce’ye, Shakespeare’in sonelerini ve başka nice İngiliz ve Amerikan şairini Türkçe’ye benzer vezinlerle ve asıllarına uygun uyaklarla çevirebildim. Başkaları bu zor işi pek üstlenmek istemiyor. Şunu da söylemeliyim: Güzellik, bir meydan okumadır. Bir dildeki şiir güzelliğini başka bir dilde baştan yaratmak da öyle. Bunu başarılı yapabilirse insan, zevk ve gurur duyuyor. Çeviri, bence aktarı değil, yaratıdır. Meydan okuyan güzelliğe yeniden can verebilmişseniz derin bir mutluluktur. Belki bunu bir çeşit bencillik diye düşüneceksiniz ama, ortaya çıkan çeviri yapıtı başkalarına da heyecan veriyorsa çevirmen, demek ki bir ‘hizmet eri’ olmuştur. Yoksa, sorunuz ‘Neden bu kadar çok şiir çevirisi yaptınız’ anlamına mı? Öyleyse, bunun yanıtı, önce söylediklerimde var bir ölçüde. Sanırım, Türkçe’ye en az 2500, İngilizce’ye en az 2000 şiir çevirip yayımladım. Bazıları, düşünülebilecek en çetin çevirilerdir. Belki bunca yıl, bu denli emek vermeseydim, kendi şairliğimi daha çok geliştirebilirdim, daha fazla bilimsel ve eleştirel yayın yapabilirdim.

“Şiir çevirisi bir ‘yeniden yaratma’dır; aşk, heyecan, sezgi, ilham olmadan gerçekleştirilemez”

Zorluk ve yöntem açısından şiir çevirisi ile çevirinin diğer türleri arasındaki farklar neler?

Şiir çevirisi, bence en zor çeviri türüdür. Düzyazıda, genellikle, anlamı doğru aktarmak zorundasınız. Tiyatro yapıtlarında, konuşma dilinin karşılıklarını bulmak elverir. Ama, şiirde, özlü, yoğun, bazen muğlâk, karmaşık, çokanlamlı, gizemli söyleyişlerin hakkını vermek gibi bir görev üstleniyorsunuz. Hem de, şiirin yapısını, veznini, ritmlerini, musikisini başka bir dilin estetiğine uyarlamak gerekiyor. Düzyazıyı kelime kelime aktarmak mümkündür; mekanik bir işlem gibi düşünebiliriz bunu. Çok uzak olmayan bir gelecekte, birçok metni bilgisayarlar çevirebilecek. Şiir çevirisi ise, bir ‘yeniden yaratma’dır. Bilgisayarda hiçbir zaman bulunamayacak olan bir ruh ile yapılabilir ancak. Heyecan, duygu, aşk, sezgi, önsezi, ilham olmadan gerçekleştirilemez. Dehâ eseridir denilebilir.

Çevirmenliğinizin yanı sıra şairsiniz. Bu bir avantaj olmalı.

Bence şiir çevirmeni mutlaka şair olmalıdır. En başarılı şiir çevirmenleri arasında, iyi şair olmayanlar pek azdır. Bu, Türkçe’miz için de doğru, başka diller için de. Dilimize en güzel şiir çevirilerini şairler kazandırdı. İlk ağızda aklıma gelenler: Sabri Esat Siyavuşgil, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Can Yücel, Sait Maden, Cevat Çapan, Hilmi Yavuz, Ülkü Tamer, Ahmet Necdet, Ataol Behramoğlu, Şavkar Altınel, Nazmi Ağıl. Bence şair olmayan, şiir çevirisi yapmayı düşünmemelidir bile.

“Shakespeare’in sonelerini çevirmek, Yunus Emre’nin şiirlerini çevirmek kadar çetin bir iş”

William Shakespeare’in sonelerini Türkçe’ye çevirdiniz. Onun özel zorluklarını anlatır mısınız?

Shakespeare’in sonelerini çevirmek, Yunus Emre’nin şiirlerini çevirmek kadar çetin bir iş. Ömrüm boyunca yaptığım en zor çeviriler… Temel zorluk, elbette, İngilizce ile Türkçe arasındaki yapı, ses, ritm, âhenk ve kavram uyuşmazlıkları… Türkçe bitişken -iltisaki- bir dildir, ekler ve takılarla doludur. Oysa İngilizce’de sözcükler genellikle bağımsız durur. Sonelerdeki kelimelerin kabataslak bir tahminle yüzde 80’i tek heceli. 73 sayılı sonenin son mısraına bakınız: “To love that well which thou must leave ere long.” On heceli satırda on ayrı kelime. Türkçe’si, toplam 14 heceli altı kelime. Benzer bir ritm sağlamak o kadar zor ki. Üstelik, İngilizce’nin ve Shakespeare’in en yaygın vezni, ‘iambic pentameter’, bir nitelik ölçüsüdür, vurguya dayanır. Her cüz’ünde bir vurgusuz, bir vurgulu on hece vardır. Oysa, ne yazık ki, Türkçe’mizde nitelik vezni yoktur, hiç olmamıştır. Aruz vezinlerimiz niceliğe dayanır, hece vezinlerimiz sayıya… Ben, sone çevirileri için 7+7 hece veznini seçtim. Bu kalıbın içinde, orijinallerin ruhunu, ritmini, rengini, âhengini yaratmaya çabaladım.

Başka ne zorlukları var Shakespeare çevirmenin?

Sorun yalnızca sone biçiminin yaman kafiye zorunluluğu değil elbette, Shakespeare’in düşünce zenginliğini, manevi enginliğini, bazı söyleyişlerindeki çok-anlamlılığı ve belirsizlikleri, yoğun benzetileri, kelime oyunlarını aktarabilmek de önemli. Bunlar üzerinde, Shakespeare bilginleri ve uzmanları eskiden olduğu gibi, bugün de uzun uzadıya tartışıyorlar. Çevirmen, değişik yorumlardan hangisini seçerse isabet etmiş olur? Sone 135’te bu sorunun en aşırı örneği var: ‘Will’, değişik satırlarda ayrı anlamlara geliyor ve sık sık aynı yerde birkaç anlam birden veriyor. ‘Will’ hem Shakespeare’in ilk adı olan William’ın kısa şekli, hem de bazı uzmanlara göre Shakespeare’in sevgilisinin adı; ayrıca İngilizce’de ‘irade’, ‘vasiyetname’, ‘istek’, ‘bilerek yapmak’, ‘murat’ gibi anlamlara geliyor. Üstelik gelecek kipinin temel ögesi. Shakespeare, Sone 135 içinde bütün bu anlamları kullanmış; bazı mısralarda ‘will’ bu saydığım anlamların iki üç tanesini birden veriyor. Böyle söz oyunlarının başka dillere aktarılması, kaç babayiğidin harcıdır? Soneleri çevirmek, yaman yormuştu beni. Sanırım, o kadar ıstırap çektim ki belki cennette bir yer kazanmışımdır; tüm günahlarıma rağmen…

Eski Uygarlıkların Şiiri ve Eski Mısır Şiiri gibi kitaplarla şiirin unutulmuş örneklerini de tanıttınız. Bu ilginiz nereden kaynaklanıyor?

Eski çağların şiirlerine öteden beri tutkum var. Onları da kendi zevkim dolayısıyla çevirdim, aynı zamanda başka çevirmenlerin ihmal ettikleri bu geniş ve büyüleyici alanın boşluklarını doldurmak için bir çeşit görev anlayışıyla… Türk şiir âleminin dünya şiirindeki gelmiş geçmiş tüm lezzetlere kavuşması gerektiğine inandığım için yapıyorum bunu. Şimdilerde Sümer, Sanskrit şiiri üzerinde çalışıyorum. İstiyorum ki şiir bilgimiz evrenselliğe yönelsin.

Türk şairlerinin eserlerini İngilizce’ye çevirirken neyi gördünüz, Türk şiiri İngilizce’ye çevrildiğinde zenginleşiyor mu, yoksa Robert Frost’un “Şiir, çeviride kaybolandır” sözündeki gibi ruhunu biraz da olsa yitiriyor mu?

Serbest nazım tarzında ve Batı şiiri doğrultusunda, tadında yazılmış olan Türk şiirleri, genellikle, İngilizce’de çok zenginleşebiliyor. Divan şiirleri, İngilizce’nin kafiye yetersizliği yüzünden, çoğu zaman çeviride zorlama ve yapay gözüküyor. Tasavvuf ve tekke şiirleri, birçok özel terimlerin karşılıkları İngilizce’de bulunmadığı için, kayıplara uğruyor. Halk şiirimiz, yerel ve karşılıksız deyimlerle dolu, hem de bol kafiyeli olduğu için, çeviriye elverişli değil. Ama, hiç yılmadan, her çağın, her türün şiirlerini İngilizce’ye ve başka dillere çevirmeliyiz.

Genel anlamda Türk çeviri edebiyatı -yaşanan problemler, hatalı uygulamalar vesaire- konusunda neler düşünüyorsunuz?

Türkçe’ye enfes çeviriler de yapıldı, yapılıyor, berbat çeviriler de. Ne yazık ki, edebiyatımız için hiçbir çeviri kuramı yaratamadığımız gibi, doğru dürüst çeviri eleştirisi de yapamıyoruz. Birçok bakımlardan, dünya edebiyatının düzeyindeyiz. Çeviri sanatında bazı ülkelerden üstünüz, ama kuram ve eleştiride bir hayli geri kaldık. Türkçe’ye çevirilerdeki hataların giderilmesi, hiç değilse asgariye indirilmesi, aslında çok kolay bir işlem gerektiriyor: Her çeviriyi yetkin bir denetlemeden geçirtmek. Sanırım, bazı yayıncılar, bu yüzden, kitapların masrafı artacak diye korkuyorlar, yalapşap çevirileri düzelttirmeden piyasaya sürüyorlar.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments

[…] Sait Halman’ın da bir söyleşisinde (https://egoistokur.com/ne-bir-ceviri-kurami-yarattik-ne-ceviri-elestirisi-yapabildik/) vurguladığı üzere, Siyavuşgil’in çevirilerinde şairliğinin son derece olumlu bir işlevi […]