Egoist okur

Ağaçların gizemli hayatına dair

Bir sabah uyandığınızda ağaçların gitmiş olduğunu görseydiniz ne hissederdiniz? 2019 Pulitzer kurgu ödülü sahibi Richard Powers, Her Şeyin Hikâyesi adlı romanında bu akıl almaz cürmün, ağaçların acımasızca kesildiği bir dünyada yaşamanın bize neler yapabileceğini gösteriyor.

Her Şeyin Hikâyesi, Richard Powers
Ağaçlar da güler ağlar, konuşur

Ağaçların gizemli hayatına dair

Bazılarının duygusuz, akılsız zannettiği ağaçlar, Pulitzer ödüllü romancı Richard Powers’a göre insanların yapabildiği neredeyse her şeyi yapabilecek güçte eşsiz varlıklar. Tek farkları bizim kadar hızlı olmamaları. Ağır ağır büyüyor, ağır ağır yaşlanıyorlar… Aile kuruyor, hayatta kalabilmek ve ailelerinin geçimini sağlamak için rekabet ediyor hatta bazen çocukları için büyük fedakârlıklar yapıyorlar. Sonra onlar da bizim gibi nefes alıyor, uyuyor, besleniyorlar. Armağanlar alıp veriyor, birbirleriyle ve tabiatın başka canlılarıyla iletişim kuruyorlar. Okula gitmiyorlar belki ama öğreniyor, anılarını kaydediyor ve hatırlıyorlar… İşbirliği yapıyorlar en önemlisi, çeşitli gözleme ve izleme komiteleri kuruyorlar, mesela tehdit edici bir saldırgana karşı diğer ağaçları uyarmak için hızlı müdahale ağları oluşturuyorlar. İnanılır gelmiyor ama kendilerine has bir tarım yöntemleri var ve ailelerine daha iyi yaşama olanağı sağlayabilmek onları uzak mesafedeki verimli alanlara taşıdıkları bile oluyor. Tabii bu taşınma yüzyıllar sürebiliyor ama önemi yok aslında çünkü rahat bırakıldıklarında ağaçlar çok ama çok uzun yaşıyorlar. (Yeryüzünün bilinen en yaşlı ağacının halihazırda 4800 yaşında olduğunu ve capcanlı bir şekilde yaşamaya devam ettiğini unutmayalım.)

Bunlar size abartılı geldiyse ağaçların hayatına dair son yıllarda sayısı giderek artan bilimsel kitaplara da bir göz atmanızı öneririm. Göreceksiniz; Power’ın kitabında söylediklerinin eksiği var, fazlası yok.

Her Şeyin Hikâyesi, birbiriyle alakasız görünen öykülerle başlıyor ve ilerliyor. İlk öykü Norveçli bir göçmen aile ve kestane ağaçlarıyla ilgili. Ardından Vietnamlı göçmen Mimi Ma’nın ve bir dut ağacının trajik öyküsüne geçiyoruz. Geçimini fide dikme işiyle kazanan savaş gazisi Douglas Pavlicek’in asırlık bir incir ağacıyla tesadüf eseri kesişen kaderini okuyoruz sonra. Ve ailesi yüz yıldan fazla bir zamandır aynı güzel kestane ağacını fotoğraflayan bir sanatçıyı, elektrik çarpması sonucu ölmek üzereyken ağaç bakıcılığı yapmaya başlayan üniversite öğrencisi Olivia’yı…  Bir başka öykü, Neelay Mehta adlı 11 yaşında bir bilgisayar dahisiyle ve karşılaştığı ihtiyar İspanyol meşesiyle ilgili… Böyle böyle ilerliyor roman. Yedinci öyküde bir bilim adamının araştırmalarını okurken bir ormandaki ağaçların nasıl kökten köke aktarılan incelikli bir kimyasal dil aracılığıyla her zaman iletişim halinde olduklarını öğreniyor ve önceki öyküleri okurken çok da önemsemediğimiz bazı ayrıntıları hatırlayarak sarsılıyoruz. Üstelik bu daha başlangıç. Devamında daha neler, neler… Öykülerin bazıları bağımsız kalmaya devam ediyor, bazılarıysa ilerleyen sayfalarda birbirleriyle buluşuyor, iç içe geçiyor…

Margaret Atwood’un “yüzyılımızın Herman Melville’i” olarak nitelendirdiği Richard Powers’ın ustalığı tam da burada. Adım adım ilerleyerek, hiç sezdirmeden okurunu büyük hakikatlerle yüzleştirmesi, ormansızlaştırılan kıtaların ve hızla eriyen toprakların bize tam olarak ne yapacağını açık açık göstermesi. Milyonlarca yıllık ekosistemizin en akıl almaz, en harika varlıklarının, yani ağaçların şiddetle ve acilen yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyor özetle.

Çözüm ne peki?

Kendimize gelip bir an önce ağaçlar dahil tüm tabiata kulak vermek ve tek başımıza nasıl da bir hiçe dönüşeceğimizi idrak etmek, ağaçlarla birlikte dünyamızı kurtarmak için seferber olmak.

Kendi adıma kitabı okuduktan sonra artık yürürken yolda rastladığım ağaçlara dokunmayı alışkanlık haline getirdim. Bu kadarı bile bana kendimi öyle mutlu hissettiriyor ki anlatamam.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments