Aşk ve tesadüf kuşları
Posted by gülenay börekçi on February 20, 2011 · 3 Comments
Aşk varsa tesadüf kuşları devreye girer. İki varlık arasında büyük bir çekim, bir kader bağı varsa bütün evren harekete geçer. Milan Kundera “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”nde şöyle der: “Aşk devreye girince tesadüf kuşları dönmeye başlar” Aycan Aşkım Saroğlu’nun “aşk ve tesadüfler” güncelliğinde bir yazısı…
Aşk ve tesadüf kuşları
Aşıksınız. Ama tek söz edilmemiş daha. Dudaklarınız sonsuz bir mühürle kilitli. Bir aşkın en kışkırtıcı günlerindesiniz. Tohumunda, başlangıcında. Ama yaklaşan tufanın belirtileri ayan. Karnınızda milyonlarca karınca, kitlesel bir maraton koşarken, avuçlarınızdan Akdeniz hacminde terler boşanıyor. Onu görünce o kadar yükseliyorsunuz ki, parmak ucunuzla semaya değebilirsiniz. Bazen de öyle diptesiniz ki, yeraltı tanrısı Hades’in serin öpücüğünü dudaklarınızda hissedebilirsiniz. Her şey müphem, heyecanlı, kışkırtıcı. Doğuma ve ölüme yakın bir yerdesiniz.
Aşk varsa tesadüf kuşları devreye girer. İki varlık arasında büyük bir çekim, karşı konulmaz bir kaderî bağ varsa tüm evren harekete geçer. Karşılaşması ihtimal dışı olanlar karşılaşır. Olmazlar olur olur, imkansızlıklar imkana çevrilir. Haberler akar. Evren tüm imkanlarını kullanarak can ile cananı bir araya getirir.
Ne yazık ki aşk biterken de benzeri yaşanır. Artık olurlar olmaza çevrilmiş, imkanlar imkansızlık kuyusunun dibini boylamıştır. “Neden?” sorusunun cevabı gelmez. Evren bitmesi gerektiğini biliyordur. Aşkın vadesi dolmuştur. Çünkü aşk sürmez. Frederic Beigbeder “Aşkın ömrü üç yıl sürer” dediği için değil, aşkın o yüksek volümü, o derin tutkusu bütün bir hayata yayılmasına izin vermediği, veremeyeceği için. Ama eğer aşk, fedakarlık edip, kendinden geçmeye karar vererek, yerini sevgiye bırakırsa, artık karıncalar kitlesel maratonunu terk edip, güvenli ve aheste yuvalarına yürürlerse, avuçlarınızdaki Akdeniz hacmindeki ter, sakin ve huzurlu bir göle dönüşmeye razı olursa sürer. Bilinmeyenin kışkırtıcı hazzı, tanıdık olanın asudeliğine bıraktığında kendini, aşk sevgiye ve huzura evrilir. Çünkü kimse, aşk bile, sonsuza dek koşamaz.
“Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler” adlı kitabın yazarı, Freudcu kuramcı Darian Leader “Aşkın başlangıcındaki simetri bitişinde de vardır” diyor. Yani birine hangi nedenlerle aşık olursanız, biterken de aynı nedenlerle nefret edeceğinizceksiniz. Yani başlangıç ve bitiş bir çemberdir. Yani saçlarını atışını sevdiğiniz kadından, bir gün saçlarını atarken nefret edersiniz. Yani kirli sakalını sevdiğiniz adamın sakalı bir gün size batar.
Aşkı başlatan nedenler, mantığın terazisinde tartılmaz. Aşkı başlatan küçük şeylerdir. Üçüncü şahıslar bu küçük gizemli şeyleri anlamazlar, onlar için bu evren tümüyle yabancı topraklardır. Mesela bir erkek, bir kadının, beyaz elleriyle tereyağlı ekmeğe reçel sürüşüne vurulabilir. Bir kadın bir erkeğe, sırf simitinin yarısını koparıp ona yedirdi diye aşık olabilir. Ya da kıyıda, denize karşı oturan kalabalıkta herkes neşeyle sohbet ederken, erkek kalkar ve şnorkelle denize dalmaya gider. Sonra denizden çıkar, elinde tuttuğu kıpkırmızı deniz yıldızını masada oturan güzel gözlü kızın önüne bırakır, tek kelime etmeden. Masa sus pus olur, bir kıskançlık rüzgarı eser, çünkü artık aşkın evrenine girilmiştir. Aşkın evreninden bihaber olanlar, hayatlarında bu evrenden hiç ses duymayanlar kıskanırlar, çünkü aşk ilişki değildir.
Çünkü “üçüncü şahıslara yabancı bu diyara” yalnız aşıklar girer. Çünkü aşk “vermediği sözü tutar”.
Aycan Aşkım Saroğlu
Bunlar da ilginizi çekebilir :
bu yazıyı seviyorum. hem içinde ben de varım :)
evet ilhamlardan biri de sensin:)
aycannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnımmmmmmmmm döktürmüşsün yine…