Güzide Sabri: Soru işaretleri, belirsizlikler, karışıklıklar…
Başar Başarır’ı tanıyorsunuz, Egoist Okur’un en sevdiği yazarlardan biri… Ama yeni öğrendiğim bir özelliği daha var: O bir koleksiyoncu. Eski şeylerin kıymetini bilen; eski fotoğrafları, kitapları, dergileri, daha doğrusu eski diye bir kenara itilen ama yitip gitmelerine gönlünün razı olmadığı her şeyi toplayan biri. Sırf bu yüzden Facebook sayfasının müptelasıyım. Ama orada gördüklerimi, okuduklarımı anlatmayacağım, çünkü zamanı gelince Egoist Okur’da da yerlerini alabilirler…
Neden derseniz; Başar’ın artık Egoist Okur’da “Bizi Hatırlayınız” başlıklı bir köşesi var. (Lütfen içinizden “Oleyyy!” diye bağırın ve sonra tahtalara vurun.) Bu köşede çoktan unuttuklarımız olacak. “Bizi hatırlayın” diyecekler eski fotoğraflar aracılığıyla ve yaşayanlara kendilerini göstermeye, varlıklarını hissettirmeye çalışan hayaletlerin inatçılığıyla onları unutmamızın bize neye mal olduğunu hatırlatacaklar.
Gülenay Börekçi
“Güzide Sabri, hâlâ Fecri âti ve daha eski devir muharrirlerimizn birçoğunda görülen melûl bakışları taşıyor” diyor Yedigün mecmuasının manşeti.
Soru işaretleri, belirsizlikler, karışıklıklar… Hepsi Güzide Sabri’ye çok yakışıyordu!
“Güzide Sabri (Aygün)… Erken dönem Türk romanının ilk çok satar kadın yazarı. Kederli aşk hikâyelerinin, acı çeken kadınların, karşılık bulmayan sevgilerin ustası. Kitapları tekrar tekrar basılmış, senaryo haline getirilip beyazperdeye uyarlanmış, yarım yüzyıl boyunca sürekli kendinden söz ettirmiş bir isim. Ancak eserinin yaldızı dökülünce kendi de derhal unutulmuş. Zaten hayatına dair pek bir şey bilmiyormuşuz. Hakkındaki en temel maddi bilgiler bile tartışmalı çıkıyor. Soru işaretleri, belirsizlikler, karışıklıklar… Hepsi ona çok yakışıyor. Gelin hatırlayalım.”

İlk soru işareti bu güzel hanımefendinin doğum tarihi. Selim İleri ve bir kısım kaynak 1883 diyor. Necatigil’e ve ansiklopedilere göreyse 1886. “Ne önemi var?” demeyin. Çok önemi var. Küçük Güzide’nin ilk eseri “Münevver” henüz 1899′da “Hanımlara Mahsus Gazete”de tefrika edilmiş. Yazarımız o sırada kaç yaşındaydı acaba? 13 mü, yoksa 16 mı? Böyle şeyleri önemsiyoruz biz.

“Münevver”, kitap olarak basılır. 102 sayfalık bir romandır. Veremden ölen bir genç kızın hikâyesi. İlk yayın tarihi tartışmalı. Genellikle 1901 deniyor. Ama galiba ilk baskı tarihsiz. Yani o nüshada tarih yazmıyor. Takılmayalım. Buradaki, bilinen en eski tarihli baskı, 1321. Hicri takvime göre 1903 de olabilir, 1904 de. (Kimileri bu 1321′i Rumi sayıp, miladi tarihi 1905 olarak hesaplamış ki yanlış. Kapaktaki tarih Rumi değil Hicri idi ve o sırada Rumi takvimler kuvvetle muhtemel 1904′ü gösteriyordu. Neyse…

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, muhtemelen “Münevver”in kazandığı başarının etkisiyle genç yazara derhal yeni bir eser sipariş edilmiş. İlk basımı için hep 1905 deniyor. Ama bana kalırsa o da şüpheli. Burada gördüğünüz dördüncü baskının kapağı, basım tarihi 1928. Harf inkılabını kıl payı sıyırmış.

Güzide Sabri, muhtemelen 1906-1908 aralığında, Beyoğlu 1. Noteri Ahmet Sabri Aygün’le evlendirilir. 1938′de Yedigün dergisine verdiği röportajda söylediğine göre 20 sene evli kalır. Evlilik süresince yazı yazması hoş karşılanmadığından bu işi gece geç saatlere bırakır, gizli gizli yazar. Bu yüzden 3. romanı geciktikçe gecikir. Ama kararlıdır. Hiç kimse, hiçbir şey yazmasına engel olamaz. “Nedret”i ancak ve nihayet 1921′de tamamlayabilir. Burada gördüğünüz 1923 (Hicri 1342, zaten kapakta iki tarih de yan yana yazıyor) tarihli (galiba ikinci?) baskı.

Yayıncılar 16 sene sonra gelen “Nedret”i coşkuyla karşılar. Üstelik romanın kahramanı, bir önceki kitaptaki talihsiz çocuktur (Fikret’in kızı Nedret ☺). Bir önceki eserin rüzgârından faydalanmak için “Nedret”in kapağına şu not düşülür: “Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi Zeyli”. Yani eki, devamı. “Onu seven, bunu da beğenir” hesabı. Nitekim pek çok okur iki kitabı ayrı ayrı alacak, ama ikisini ciltletip tek bir kitap gibi okuyacaktır.

Dördüncü roman “Yabangülü”nün ilk kez ne zaman çıktığına dair de ihtilaf var. Verilen tarihler 1920 ila 1926 arasında gidip geliyor. Roman sonradan fazla tutulmadığı için bu detay pek önemsenmemiş anlaşılan. Buradaki 1942 tarihli baskısı. Kitap 1962 ve 1970′te olmak üzere iki kez Yeşilçam’a ilham verecek, hem Göksel Arsoy, hem de Ediz Hun bu çiçekten bal alacaklar…

1927-1928 aralığında bir yerlerde dul kalan Güzide Sabri, eşinin baskısından kurtulmasıyla birlikte kendini coşkuyla yazmaya verir. Çok velud (üretken) bir döneme girer. Ne yazık ki ne yazarsa yazsın, ilk eserleriyle yakaladığı başarıyı asla tekrar edemez. İşte bu beşinci romanı “Hüsran”. İlk baskısı 1928′te yapılır, ikincisi ise tee 10 yıl sonra, anca 1938′te. Yukarıda gördükleriniz ilk ve ikinci baskıların orijinal kapaklarıdır.
Subscribe
0 Comments