Eleştirmenden “Ben bir Uçurum İncisiyim” yazarına mektup
Şeyma Koç’un İthaki Yayınları etiketli “Ben Bir Uçurum İncisiyim” kitabındaki öyküleri henüz okumadım. Fakat eleştirmen Hülya Soyşekerci okudu, okumakla kalmayıp yazara, kitabına dair bir mektup gönderdi. Egoist Okur’a da bu mektubu yayınlamak düştü. (Şeyma ile Hülya Hanım’ın izniyle.)
Söz! Şeyma Koç’un kitabını okuduktan sonra kendi düşüncelerimi de yazarım… Belki yazarla bir röportaj bile yaparız.
1856-1910 tarihleri arasında yaşamış St. Petersburglu ressam Michail Alexandrowitsch Wrubel’in “İnci” tablosu
“Siz ‘ses veren bir uçurum’ olan yüreğinizin içinde bir inci tanesi yaşatıyorsunuz; bütün yaratıcı yazarlar gibi…”
Sevgili Şeyma,
Kitabınızı az önce bitirdim. İçimde öyle farklı duygular, öyle derin ürperişler yarattı ki her öykü, şu an gecenin çok geç bir vakti olmasına rağmen, kitabınıza dair düşünce ve duygularımı sizinle hemen paylaşma ihtiyacı duydum.
Çok genç ama şimdiden ustalığa doğru sağlam bir adım atan bir yazar olarak sizi içtenlikle kutluyor ve takdir ediyorum. Hiç ilk kitap gibi değil, öykülerin çoğu gayet ustaca yazılmış, biçimde, üslupta, kurguda yenilik arayışlarına yönelmiş öyküler.
Elbette kitabınıza öncelikle damgasını vuran ve öykülerin ana eksenini oluşturan asıl gerçek, insanın iç dünyası, onun ruhunda esen fırtınalar, yaşadığı çelişkiler, çatışmalar, yüzleşmeler… Her öyküde insanın karanlık yönlerini, kendine ve başkalarına yönelen şiddet eğilimini, patolojik ruhsal hâllerini, şizofrenik bölünme ve parçalanmalarını, travmaların yarattığı iç kanamaları ince ayrıntılar ve göstergelerle işlemişsiniz. Hepimizin içindeki o derin ve karanlık uçurumları sözcüklerinizle dillendirmişsiniz. Okurken kendi karanlıklarımızla da yüzleşme ve kendimizi sağaltma imkânı buluyor gibiyiz.
Karanlığı, kötülüğü, şiddeti, ölümü anlatırken iyiliğe, yaşamın ışığına da dikkat çekiyorsunuz dolaylı olarak. O karanlıklar, kötülükler ve ölümler içinden iyiliği ve ışığı süzmek biz okurlara düşüyor. Tekinsiz, ürpertici, yer yer gotik tarza yönelen, ama hiçbir zaman sığ bir yorumla “korku/şiddet öyküsü” olarak nitelendirilemeyecek öyküler.
Baştaki o mahşer müthişti. Ölümün, yaşamanın, dünyada var olmanın felsefesine götürüyor bizleri. Evet, ölüm geziniyor kitabın sayfalarında; hayatımızın en kesin gerçeği olan ölüm. İnsanların çaresizliğini, yoksulluklarını, bireysel ya da toplumsal planda yaşanan acıları öykülere dönüştürmede hayli başarılı olmuşsunuz. Bu anlamda vicdanları da harekete geçiren öyküler var kitapta. Özellikle, güncel bir olaydan yola çıkarak yazdığınız “Acı Bir Söz-cük-tür” öyküsünü öyle bir işlemişsiniz ki, kaleminize hayran olmamak olanaksız. Bu öyküyü üst kurmaca yoluyla katmanlı bir hâle dönüştürmeniz, yazma/yazı süreçlerini metne dahil etmeniz, yaşanan gerçekliğe başka bir açıdan bakmamızı sağlıyor. “Mutlu Bir Ölüm”de şiddetin psikopatolojisini derinden işlemişsiniz. Acı çekmek; var olmak, güç kazanmak, dünyaya tutunmak anlamına geliyor Galya’nın dünyasında. Daha birçok öykünüz kalıcı izler bırakıyor okuyanın ruhunda.
Her şeyden daha da önemlisi bence şu: Öykülerde dil, içerikle uyumlu. İçeriğin karanlığı, sertliğiyle uyumlu. Bazı öykülerde ise yine duyguların ifadesinden kaynaklı olarak şiirselliğe ulaşan bir dil hâkim.
Bir yazarın asıl başarısı, dile yeni dokular kazandırması, yani görüp de fark edemediklerimize ya da sıradanlaştırdığımız gerçeklere çok farklı bir açıdan ya da perspektiften bakmamızı sağlayan bir dil ve üslupla yazmasıdır. Ben sizin yazdıklarınızı asıl bu açıdan başarılı buldum.
Gençsiniz ve kim bilir daha ne kadar özgün, farklı, derinlikli öyküler kazandıracaksınız edebiyatımıza.
Evet, rüyalar, kâbuslar, karabasanlar, hayaller… Ne varsa insanın kendi iç dünyasında var, bütün yaratıcılığın kaynağı orada. Bilinçaltında yaşattıkları, travmalarla yeniden ürettiği korkuları, kolektif bilinçaltından getirdikleri… Öyle çok şey var ki öyküye ya da yaratıcı sanata dönüşebilecek olan.
“Uçurum İncisi” ne olabilir diye düşündüm bir de. Murathan Mungan “Her yürek, ses veren bir uçurumdur,” der bir öyküsünde. “Ses veren bir uçurum” olan yüreğinizin içinde bir inci tanesi yaşatıyorsunuz siz de. Bütün yaratıcı yazarlar gibi.
Öykülerinizin çoğunda farklı ülkeler, yabancı ya da hayali kentler ya da yerler olmasına rağmen (kişilerin isimlerinin de yine öyle olmasına rağmen), öyküleriniz insan gerçekliğini odağa aldığı için evrensel boyutlar taşıyor. Yahyalı’dan yerel bir deyimi metne dokuyan o “İnceldim!” sözcüğü de öyle yakışmış ki o öyküye, öykünün atmosferine…
Sevgili Şeyma, sizi kutluyor, daha nice öykülerinizi okumak dileğiyle, içten selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Işık ve iyilikle.
Hülya Soyşekerci
Subscribe
0 Comments
oldest