Egoist okur

“Elveda” denmemiş bir aşkta şahane final

“Hakkını helal et” bir itiraftır aynı zamanda. Söyleyenin, kabahatinin sorumluluğunu üstlenecek cesarete sahip olduğuna işaret eder. O kişi, herhalde ömrü boyunca omuzlarında ağır bir yükle yaşamamak için “Hakkını helal et” demiştir. Öyle ya; bağışlanmamış suçlar yorar; yaşam enerjisinin katilidir. Cenaze törenlerinde ölenle bundan ötürü helalleşilir. Gidenin ama daha çok kalanın ruhu huzur bulsun, hayat devam edebilsin diye… Aksi takdirde, insan zamanla varoluşunun bir parçası olarak kabulleneceği vicdan azaplarıyla boğuşmaya başlar.

Tıpkı “Elveda” denmemiş aşklar gibi… Onları hiç unutamayız, alacakaranlık kuşağında öylece kalakalmışızdır. Artık her yer işaretlerle doludur ve hiçbir işaret kesin cevap içermez. Terk edilmekten de, terk etmekten de ağırdır bu yarım kalmışlık hali, bu alacakaranlık…

“Elveda” denmemiş bir aşkta şahane final

Beden sanatçısı ve performans artisti Marina Abramovic‘in hikayesini belki biliyorsunuzdur. Marina Abramovic’in, önce rakibi, sonra partneri, nihayetinde de “hayatının aşkı” olan Ulay‘dan ayrılışının hikayesi yeni değil ama okuyunca, hele videosunu seyredince bütün bir gün gözlerim yaşlarla dolu gezmeme sebep oldu.

Aldatıldığını öğrenince Marina 1988’de Ulay’dan ayrılmaya karar vermiş. Konuşup anlaşmışlar… Ve bir gün Çin Seddi’nin iki farklı ucundan yürümeye başlayarak orta noktada buluşmuş, birbirlerine son kez sarıldıktan sonra bir daha görüşmemişler. Ta ki Ulay aniden Marina’nın 2010’da MoMa’da gerçekleştirdiği performansa gelene kadar…

Göreceksiniz; performansta Marina bir masada bekliyor ve içerideki herkes sırayla gelip karşısına oturuyor. 1 dakika boyunca tek kelime etmeden Marina ile karşılıklı birbirlerinin zihinlerini okumaya çalışıyorlar. Derken… evet, Ulay geliyor. Sessiz bir şekilde af dilemek için 60 saniyesi var. Marina bu kez başını kaldırınca 22 yıl önce onu aldattığı için terk ettiği sevgilisiyle göz göze geliyor. Peki ne yapıyor?

Anlatmayayım, kendiniz seyredin.Ama öncesinde beş altı yıl önce yazdığım “İyi bitirmek” yazısını okuyun…

marina abramovic ulay egoistokur 1

Aşkta ve hayatta iyi bitirmek

Sandra, sanat tarihçisi ve editör. Gözlerini egzotik bir tarzda boyayan çok güzel bir kadın. 28 yıl önce İstanbul’a gelmiş ve kendi deyişiyle “içinde bir gül bahçesi keşfettiği” İstanbul’a âşık olmuş. Ve burada yaşamaya başlamış. ‘Sopranos’ dizisinin müthiş jenerik şarkısını da yapan müzisyen oğlu (Alabama 3 grubundan) ve psikanalist kızı dışında, İngiltere’yle bir bağı yok.

Her neyse, Sandra bugünlerde bir Türk yazarın romanıyla boğuşuyor, yani romanı İngilizceye tercüme ediyor. Zor iş!

“Hakkını helal et, ne demek” diye sordu geçenlerde. Üç aşağı beş yukarı biliyordu anlamını ama bunu İngilizce ifade etmekte yetersiz kalıyordu.

Bu cümlenin bizim kültürümüzü kavramak için değerli bir anahtar olduğunu, o gün fark ettim.

Önce zorlandım anlatmakta ama sonra aklıma verebileceğim en basit örnek geldi. Dedim ki: “Taksimetre 9,5 lira yazmış mesela, müşterininse 10 lirası var. bozuk para kutusunda 50 kuruş yoksa, taksici müşteriye ‘Hakkını helal et’ der.”

“Yani?”

“Yani şöyle… Birine ‘Hakkını helal et’ diyorsan, her şeyden önce bir hesabın kapatılması gerekiyordur. O kişiyle arandaki ilişkide ters gitmiş, eksik kalmış bir şey vardır. Ödenemeyen bir 50 kuruş da olabilir bu, hiç dile getirilmemiş bir pişmanlık da…”

Lakin şu da vardı bence, bu lafın telaffuz edilebilmesi için sükunet şarttı. Kavganın, didişmenin orta yerinde, böyle bir şeyi mümkün değil, kimse hatırlamazdı.

“Hakkını helal et” bence bir itiraftır aynı zamanda. Söyleyenin kabahatinin veya suçunun sorumluluğunu üstlenecek cesarete sahip olduğuna işaret eder. O kişi, herhalde ömrü boyunca omuzlarında ağır bir yükle yaşamamak için “Hakkını helal et” demiştir. Öyle ya; bağışlanmamış suçlar yorar; yaşam enerjisinin katilidir. Cenaze törenlerinde ölenle bundan ötürü helalleşilir; gidenin ama daha çok kalanın ruhu huzur bulsun, hayat devam edebilsin diye… Aksi takdirde, insan zamanla varoluşunun bir parçası olarak kabulleneceği vicdan azaplarıyla boğuşmaya başlar.

Elveda denmemiş aşklar gibi… Onları hiç unutamayız, alacakaranlık kuşağında öylece kalakalmışızdır. Artık her yer işaretlerle doludur ve hiçbir işaret kesin cevap içermez. Terk edilmekten de, terk etmekten de ağırdır bu yarım kalmışlık hali…

Sandra’yla bu tamamen Doğulu lafın, müthiş bir özgürlük anlamına geldiğine karar verdik sonra. Bağışlanmayı kiliselerin günah çıkarma odalarına, terapistlerin muayenehanelerine veya düpedüz öte dünyaya havale eden Batı geleneğinin aksine burada son söz insandaydı. Başka bir deyişle, ilişkinin tamirini bizzat ilişkiyi harap edenler üstleniyordu. Dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan…

‘Hakkını helal et’ cümlesi aslında, “iyi bitirmenin” en iyi yoluydu. Bir de temiz başlangıçların…

Gülenay Börekçi

Marina Abramovic ve Ulay’ın 22 yıl sonra gerçekleşen vedası

Subscribe
Notify of

10 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
10 years ago

Tam da yolculuk öncesi hüngür hüngür ağladım. Hüzünlü ama bir o kadar da güzel bir hikâye. Sanırım o masada yaşadıkları kısacık an hayatlarındaki en unutulmaz an olarak kalacak.

10 years ago

Çok. :) Yaz bitmeden görüşsek ya ne iyi olur.

realicey
10 years ago

the artist is present, herkesin izlemesi gereken bir film

eylül
10 years ago

“Hakkını helal et” bir itiraftır aynı zamanda. Söyleyenin kabahatinin veya suçunun sorumluluğunu üstlenecek cesarete sahip olduğuna işaret eder. O kişi, herhalde ömrü boyunca omuzlarında ağır bir yükle yaşamamak için “Hakkını helal et” demiştir. Öyle ya; bağışlanmamış suçlar yorar; yaşam enerjisinin katilidir. Cenaze törenlerinde ölenle bundan ötürü helalleşilir. Gidenin ama daha çok kalanın ruhu huzur bulsun, hayat devam edebilsin diye… Aksi takdirde, insan zamanla varoluşunun bir parçası olarak kabulleneceği vicdan azaplarıyla boğuşmaya başlar. Peki ya “Hakkını helal et” denilmemişse? Bu paragraf benim bu yaşıma kadar okuyup okuyabileceğim en güzel cümleleri barındırıyor. Onun bana hakkını helal et dememesi sanki onun vicdan azabının… Read more »