Erdal Beşikçioğlu: “Televizyon sıradanlığını muhafaza ettiği sürece tiyatro hep var olacak”
Bir süredir dünya tiyatro sahnelerinde Woyzeck fırtınası esiyor. Halbuki epey eski bir oyun. Alman yazar Georg Büchner 1800’lerin başında yazmış ve tamamlayamadan ölmüş. Eleştirmenlerse bugün oyunu “ilk gerçek modern drama olarak kabul ediyorlar. Woyzeck şimdi 200 yıl sonra hâlâ dünyada en çok sahnelenen oyun… Türkiye’de bile halihazırda birkaç farklı yorumu izlenebilir. Geçen hafta Tatbikat Sahnesi’nde prömiyeri yapılan Woyzeck Masalı bunlardan biri.
6 ay önce kendi tiyatrosunu açan Erdal Beşikçioğlu’yla bu röportajı prömiyer sonrası sahnede, spot ışıkları altında yaptık. Böylece spot ışıkları altında durmak ne demektir, sahneden seyirciye bakarken insan ne hisseder, bizzat deneyimledim. İşte Beşikçioğlu’yla yeni tiyatrosu ve müzikaline dair konuştuklarımız.
Woyzeck Masalı
Yönetmen: Erdal Beşikçioğlu
Oyuncular: Adem Aydil, Ayça Eren, Aytek Şayan, Ateş Bars, Berkan Şal, Burcu Özberk, Buse Kara, Burak Küçükosman, Deniz Atlı, Güneş Uydaş, Müjde Kızılkan, Metehan Güler, Melih Efe Çınar, Onur Yüce, Okan Eken, Onur Dilek, Zülal Süer
Müzisyenler: Onur Yüce, Süleyman Bağcıoğlu, Barış Menküer, Murat Köselioğlu, Mehmet Öztürk
“Televizyon sıradanlığını muhafaza ettiği sürece tiyatro hep var olacak”
Tatbikat Sahnesi’ni anlatır mısınız?
Bir misyonu yerine getirmek için kurdum. Nasıl bir tiyatro olduğu isminden belli. Gençlere okulda edindikleri teorik bilgileri sahnede uygulama fırsatı veren bir mekan. Günümüzde güzel sanatlar eğitimi veren fakülteler artıyor ama tiyatro sahneleri teker teker kapanıyor. Böyle bir ortamda eksikliği en fazla hissedilen şey uygulama. Okulu bitiren öğrenciler de çoğunlukla sadece dizilerde iş bulabiliyorlar.
Siz de televizyona çalışıyorsunuz…
Elbette, ama kendi imkanlarımla tiyatro yapmayı da hep istiyordum. Hem sahnede olmayı sevdiğimden hem de artık gençlere birikimlerimi aktarmanın gerekliliğine inandığımdan… Bir de tabii estetik arayışlarımı ancak böyle bir oluşum içinde sürdürebileceğimi hissettiğim için. Tatbikat Sahnesi enteresan bir yer, bu oyunda başrol oynayan arkadaş bir başka oyunun kulisinde aksesuarcı olabiliyor.
“Finansörümüz firmalar değil, seyirciler”
Şuradaki oyuncular mesela hep birlikte dekoru kaldırıyorlar…
Çünkü mutfaktan öğrenilmez bu iş. Dekorun nasıl yerleştirileceğini ve kaldırılacağını da bilmeli ve hakkıyla yapmalısınız. Gerçi bizim için biraz da mecburiyet bu. Maddi koşullarımız belli, prodüksiyona harcayacak çok paramız yok. O yüzden hiçbir zaman ideal koşullarda çalışamıyoruz ve bazı işleri kendi aranızda çözmenin yollarını arıyoruz.
Özetle her işi kendiniz yapıyorsunuz…
Sponsorumuz yok. Seyircinin koltuğa ödediği parayla ayakta duruyoruz. Yani oyunlarımızın finansörü firmalar değil seyirciler. Bu koşullarda da çok iyi iş çıkarıyoruz. Bakın memlekete, hep tek kişilik, iki kişilik, üç kişilik oyunlar oynanıyor. Tiyatro sanatının birçok önemli eseri kalabalık kadro gerektirdiği için ve buna para bulunamayacağından es geçiliyor. Oysa birileri de elini taşın altına sokup büyük prodüksiyonlar sahnelemeli.
Oyuncularınızın sahne deneyimi yok, nasıl altından kalıyorlar “Woyzeck” gibi büyük prodüksiyonların?
Bazıları yeni mezun, bazıları hâlâ öğrenci… Birkaç oyuncumuz da daha önce hiç tiyatro eğitimi almamış arkadaşlar, doğrudan bizimle başladılar bu işe.
Siz kimsiniz onlar için, eğitmen mi, yol gösterici mi?
Bir oyuna hazırlanırken yaşadıklarımız onlar için başlı başına bir eğitim. Burada genç oyuncuların kendi kafalarındaki fikirleri denemelerine de izin var. Buldukları çözüm işe yarar mı, yoksa çöpe mi gider, bizzat uygulayarak görüyorlar. Çok emniyetli bir düzlemde, benimle birlikte bir şeyler deniyor ve bazen de yanılıyorlar. Bundan iyi eğitim olur mu?
“Tatbikat Sahnesi yakında İstanbul’da”
Oyun gibi. Daha doğrusu dersin oyun alanı biçimi gibi…
Tiyatro başka nasıl çalışılır ki? Uygulama imkânı vermeden bu çocuklara tiyatroyu öğretemezsiniz. Kâğıt üstünde olmaz! Güzel sanatlar fakültelerinin çoğunda sahne falan yok, odalarda prova yapıyorlar. Halbuki spot ışığı üzerinize vurmamışsa, seyirciyle karşılıklı soluk alıp vermemişseniz, sahnenin ruhunu yakalayamazsınız.
Yakında İstanbul’da da açacaksınız Tatbikat Sahnesi’ni…
Evet, o zaman İstanbullular hem bu oyunları izleyebilecek hem de yeni projeler için bize alan açılmış olacak. İstanbul repertuarımızda “Bir Delinin Hatıra Defter” ve Seray Şahiner’in “Antabus”u var. Başrolde Nihal Yalçın’ı izleyeceksiniz.
Woyzeck Masalı’nı 200 yıllık bir oyundan uyarladınız. Georg Büchner’in oyununu güncel yapan şey nedir?
“Woyzeck”, bir halk hikayesinden yola çıkarak yazılmış. Basit bir kurgu içinde aşk var, sevgilisi savaşa gidince geride kalan kadın var, evlilik dışı dünyaya gelen çocuk var, savaştan dönen askerin bıraktığı kadını bulamaması var, şiddetli kıskançlık var… Belki o adam kadını affedecek ama buna izin vermeyen, herkesi ahlak üzerinden yargılayan toplum var. Dünya var oldukça yaşanacak evrensel bir hikaye… Birileri hep ahlak bekçiliği yapacak ve birileri bundan ötürü hep acı çekecek.
Gene de neden şimdi ve burada?
Zamanlaması son derece yerinde; günümüzde yaşadıklarımıza denk düşüyor. Son zamanlarda bu ülkede toplumun ahlak değerleri sorgulanmaya başladı. Üç çocuk konusu, kürtaj meselesi… Bize kendi ahlak standartlarına uygun hayat biçimini dayatanların ahlakını sorgulamalıyız. İşte “Woyzeck Masalı” bunu yapıyor. Fakat aslında bizim bunları konuşmamamız lazım. Cümlelerin altını kalın kalın çizmeyi sevmiyorum ben. Seyirci sahnedeki oyuna baksın ve seçimini yapsın istiyorum.
Tom Waits ve Nick Cave’den sonra Behzat Ç.
Şunu sorayım o halde: Klasik tiyatronun rock müzisyenlerinin ilgisini çekmesi çok da sık rastlanan bir durum değil. “Woyzeck” bu özelliğiyle de dikkat çekiyor. Şahsen Tom Waits ve Nick Cave’den sonra “Behzat Ç.”nin bir “Woyzeck” müzikali yapmasını enteresan buldum.
Evet, Onur Yüce’nin protest hatta grunge müzikleriyle sahneliyoruz oyunu. Aslında niyetim başkaydı; Aristophanes’in “Kuşlar”ını toplu konutlarda yaşayanları anlatan alaturka bir rock müzikali yapmak istiyordum. Ama şimdilik buna gücümüzün yetmeyeceğini hissettik. Şarkı söyleyip dans eden ve bir yandan da oyunculuk yapabilen o kadar az kişi var ki memlekette. Biz de küçülmeye karar verdik ve devreye “Woyzeck” girdi.
“İyi bir oyunu herkes anlar”
Sizin “Woyzeck”iniz nasıl bir uyarlama?
Serbest bir uyarlama yaptım ve seyirciye sorular sordurmayı amaçladım. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda çalışırken de “seyirci anlar mı” diye düşünmezdim. Bir dünya kurup seyirciyi o dünyaya davet ederdim. Bütün oyunlarımız kapalı gişe oynardı. “Seyirci anlamaz” yargısından vazgeçmek lazım, iyi bir oyunu herkes anlar. Senin anlatmak istediğinden başka türlü anlar, ama anlar.
“Şeytan sözcüklerin dizilişinde gizlidir” diye bir replik var, müthiş.
Benim en sevdiğim replikse şu: “Evette hayır mı suçlu, yoksa hayırda evet mi?”
Oyunu bir yana bırakıp kızacağınızı tahmin ettiğim soruyu sorayım: Tiyatroya niçin az gidiliyor, pahalı mı geliyor insanlara?
Ben de beş liraya bilet satmak isterdim açıkçası ama gücüm yetmez. İnsanların çok ucuza güzel işler seyretmelerini sağlamak Devlet Tiyatrosu’nun görevi. Ama tiyatronun öldüğü yolundaki söylentileri kastediyorsanız, buna itiraz ederim. Bu mesleği seven insanlar olduğu sürece tiyatro var olacak. Buradaki gençler gerekirse hiç para almadan da sahneye çıkacak kadar sevdalılar bu sanata. Kaldırımda oynar, gene de tiyatronun peşinden koşarlar. Anlatacak hikâyesi varsa tiyatrocuya her yer sahnedir. Biz de işte rüyamızın peşinde koşturmayı sürdürüyoruz.
Tatbikat Sahnesi mi sizin rüyanız?
Bir rüyam yok aslında. Yapmak istediklerinin yüzde 70’ini gerçekleştirmiş bir adamım. Gençler de hayallerini gerçekleştirsin istiyorum. Burayı bunun için kurdum. Ben yok olup gitsem bile hikayem, hayallerini burada gerçekleştirmiş insanlar aracılığıyla sürecek.
Dizi, sinema ve tiyatro, bunların yeri ne sizin pratiğinizde?
Dizi yaparken çok yoruluyorum, tiyatroya dönünce huzur buluyorum, ruhum şifa buluyor. Az önceki sorunuza döneceğim, televizyon sıradanlığını muhafaza ettiği sürece tiyatro hep var olacaktır.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest