Egoist okur

Tekinsiz Şirinler

Derler ki herkesin Şirinler olarak bildiği çizgi alem, aslında bir komünist ütopyadan başka bir şey değildir. Orijinal adı olan Smurf’un açılımı bile bunu gösterir: Small Men Under Red Flag, yani “kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar”… Şirin Baba’nın kırmızı şapkasına ve Karl Marx’ınkiyle yarışacak gürlükteki ak sakalına ne demeli? Ayrıca orada Şirine’den ötürü feminizme ve Süslü’den ötürü LGTB’ye de yer var. Çok değil ama azıcık bile olsa var… Eh, üstüne üstlük paranın olmadığı eşitlikçi bir düzen kurabilen yaratıklardan söz ediyoruz. Gargamel de bu durumda Amerikan emperyalizminin çirkin yüzünden başka bir şey değil.

sirinler egoistokur gulsah elikbank

Tekinsiz Şirinler

Belçikalı çizgi romancı Peyo‘nun eseri Şirinler (Smurf) ilk olarak 1958’de bir Fransız çizgi roman dergisinde, başka bir hikayenin içindeki önemsiz yan karakterler olarak göründüler. Fakat yaratıcısı onları öyle sevdi ki; onlar için bambaşka bir dünya hayal etti. Bazen bu biz yazarların da başına gelir. Yazdığınız bir romanda, önemsiz görünen bir karakter sayfalar ilerledikçe ana karakterlere çalım atmaya, onlardan rol kapmaya başlar ve sizi cezbeder, roman dünyasını kendi etrafında döndürmeye başlar. İşte Peyo da bu sihre kapılarak Şirinler’e can vermeyi seçmiş.

Şirinler, ilk olarak 1981 yılında çizgi film halini gelirken, yıllarca ekranlarda kalmayı da başardı. Fakat Amerika’da epeyce bir süre yasaklandı. Özgürlükler ülkesi, iş kendine yönelen eleştiri oklarına gelince, bir çizgi filme bile katlanamamıştı anlaşılan. Bu yasağın nedeni oldukça ilginçti. Şirinler, komünizmi aşılamaya ve Amerika’yı kötülemeye çalışıyordu! Bu çıkarıma ulaşılmasının ilk nedeni, Şirinler’in İngilizce ismi olan Smurf’tu.

Onlara göre bu adın açılımı; ‘small men under red flag’ yani ‘kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar’ dı. Tabii sadece bu değil. Eleştiriden Şirinler’in tüm karakterleri nasibini alıyordu. En çok da Şirin Baba…

Ne de olsa kendisi kırmızı bir şapkaya – komünizmin sembol rengi- ve bembeyaz uzun sakallara sahipti. Yoksa Şirin Baba’mız aslında Karl Marx mıydı?

Bir de tabii, azılı düşman Gargamel var. Onun durumu daha da vahim. Giydiği siyah cüppe papazları simgelerken, sürekli Şirinler’i altına çevirmeye çabalaması Amerika’nın sömürgeci yapısına bir göndermedir. Diğer sevimli karakterlere gelince; Şirine feminizmi, Süslü eşcinselliği, Güçlü Şirin ise maço bir erkeği temsil eder. ( Bu arada koca köydeki tek dişinin Şirine olması, hep kafamı kurcalamıştır. )

Paranoyayı daha ileri götürenler, Şirinler köyünde hiç dini ibadet yeri olmamasına da kafayı takmışlardır. Bir de paranın hiç kullanılmadığı, eşitlikçi düzenlerine de… Eleştiri okları her daim Tembel Şirin’i hedef almıştır . Çalışmayan, yan gelip yatan bu tatlı mavi yaratık, neden açlıktan ölmemektedir? Siz çizgi filmlerde açlıktan ölen birini gördünüz mü peki? Çocuklara ölüm pek anlatılmaz zaten. Andersen’in Kibritçi Kızı benim için hala bir kabus nedenidir, örneğin.

Ayrıca hangi çizgi filmde bir camii gördük ki? He-Man aynı dönemin çizgi filmidir. Orada bir kilise gördüğümü hiç anımsamıyorum. Ya da şu an kızımın izlediği Pepee’de de bir camii yok. Çünkü belli yaşın altındaki çocuklar soyut olan kavramları anlayamazlar. Onlara bu kavramları öğretmeye kalkarsanız iyilik değil, kötülük yaparsınız. Para mevzusuna gelince, öylesi doğal bir köyde, mantardan evlerde oturan ve çilek tarlalarında çalışan bu sevimli varlıkların neden illa ellerinde para görmek istiyoruz?

Kim ne derse desin, Şirinler’in hayranlarından biri olarak, bu söylenenlere hiç aldırmıyorum. Acaba kaç kişi bu diziden etkilenip komünist olmuştur? Onları izlediğimiz yaş aralığı düşünülürse, bu alt metinlerden birinin bile zihnime erişmediğini söyleyebilirim size. Bunlar yetişkinlerin bakış açısını yansıtan yorumlar yalnızca. Öyleyse kızımın izlediği ve 8 yaşında, sınıftaki arkadaşına aşık bir erkek çocuğunun öyküsünü anlatan çizgi filme ne demeliyim? Kızım bunu izlerken, aklına garip fanteziler gelmiyor. O saf bir aşk öyküsü görüyor. Benim hayatın çemberinden geçmiş gözlerimle onunkiler bir değil!

Bence, Şirinler’i bir şeylerle itham etmek istiyorsak, bunu küçük çocukları asla gerçekleşmeyen bir vaatle kandırdıkları için yapmalıyız. Çizgi film bittiğinde bize, “Siz de iyi bir çocuk olursanız, Şirinler’i görebilirsiniz” diyen o hain ses yüzünden, kaç hafta sonumun Belgrad Ormanı’nda onları aramakla geçtiğini söylesem, ne demek istediğim anlaşılır sanıyorum ki. Onları her bulamayışımda yaşadığım hayal kırıklığı ve kendimi kötü bir çocuk gibi görmem konusunda kimden hesap sorabilirim?

Ben 80 doğumluyum. Bu kuşak bazı açılardan çok şanslı ama talihsiz olduğu noktalar da var. Biz saf olan son kuşaktık belki de. Bilgisayarın olmadığı dönemi de gördük, çağ atladığı zamanı da. Şimdilerde tekrarları yayınlanan Şirinler’i kızıma izletmek istediğimde hemen sıkılıp kanal değiştiriyor. Ona çok yavaş geliyor oradaki hayat çünkü. Yeni neslin yaşamı da algısı da bizden hızlı… İşte bu nedenle Şirinler’i arayan son çocuklar biz olduk!

Son olarak benim Şirinler’deki en favori karakterimi anmadan geçemeyeceğim. Tabii ki, her şeyden nefret eden Şirin! Çalışmaktan nefret ediyorum, uyumaktan da nefret ediyorum, diye çınlayan neşeli sesi hala kulağımda! Sanırım daha çocukken uyumsuz bir yetişkin olacağımın sinyallerini vermişim ama duyulmamış. Belki de bu yüzden, filmlerde en sevdiğim karakterler hep kötü yanı ağır basanlardır. Çünkü her kötünün ardında kendini gizleyen bir iyi vardır!

Gülşah Elikbank

Subscribe
Notify of

4 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
11 years ago

Hislerime tercüman oldunuz. 42 yaşında olmama rağmen kibritçi kızın etkisinden halen kurtulabilmiş değilim ve bir de bacaklarını kaybetmekle tehdit edilen deniz kızının hikayesi de apayrı bir travmadır benim için :)

Dilek Yildiz
11 years ago

Iskandinavlarin cocuk hikayeleri öyle oluyor iste, biraz korku ormandaki korkunc troller, kibritci kiz bunlara bir örnek. Sirinlerin update edilmesi gerekiyor, icerik guzel ama biraz moda disi kaldilar. Ben hala cizgi film izlerim ama sabrim yetmiyor sirinlere, ne yazik ki. UStelik cocukken nasil bir hevesle beklerdim eve gelip okuldan sonra izlemeyi.

Duygu
11 years ago

Ah, ailemle gittiğimiz pikniklerde bir Şirin olsun, bir Alice’in içine düştüğü tavşan kovuğu olsun, az aramadım. Sürekli bakınıyorum, bi tek ben görebilicem diye düşünüyorum filan… Az hayal kırıklığı yok bende de.