Egoist okur

Nüket Esen’le ilk popüler yazarımız AHMET MİTHAT EFENDİ üzerine

İlk Türk romancısı o. İlk köy hikayesini o yazmış, ilk polisiye romanı o kaleme almış, kadın sorununa ilk o değinmiş… Çok yazan, çok okunan bir yazar olmuş epey bir süre… Gerçi gençliğinde muzır neşriyattan sürgüne gönderilen bu ilginç edebiyatçı hayatının son yıllarında başka türlü bir gözden düşüşü de yaşamış ve siyasi görüşleri yüzünden dışlanmış. En enteresan yönlerinden biri de sonradan bambaşka yollara sapmış bir erken dönem feministi olması… Hepsi Nüket Esen’in İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı “Hikaye Anlatan Adam”da…

Nüket Esen’le Hikaye Anlatan Adam üzerine

Ahmet Mithat Efendi, 1844-1912 yılları arasında yaşamış çok üretken bir yazar. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarı… “İlk”lerden bahsedilirken hep onun adı anılıyor. Mesela ilk Türk romancısı o. İlk köy hikayesini o yazmış, ilk polisiye romanı o kaleme almış, kadın sorununa ilk o değinmiş… Liste uzayıp gidiyor. Tabii sadece konu değil tür de önemli… Anı, seyahatname, monografi, kara mizah, Ahmet Mithat Efendi’nin yazmadığı, üretmediği bir edebi tür yok gibi. Bugün buna karşılık gelecek bir yazar var mı diye düşünüyorum, aklıma kimse gelmiyor. Varsa bile açıkçası çok da iyi bir şey olmazdı herhalde. Veya iyimser mi davranıyorum, etrafta öyle yazarlardan çok mu var acaba? neyse bunlar ayrı konular…

Ahmet Mithat Efendi hakkında yazılmış enfes bir kitaptan öğreniyorum bütün bunları. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Nüket Esen’in kaleme aldığı “Hikaye Anlatan Adam”dan. İşte Nüket Esen’e de kitabından yola çıkarak Ahmet Mithat Efendi’yi soruyorum…

Kitabınıza Ahmet Mithat Efendi’yle aramızdaki aşk-nefret ilişkisiyle başlıyorsunuz… Niçin aşk, niçin nefret?

Aşk, çünkü kendisi ilk romancımız. Halka roman okumayı öğretmiş, birçok konuda bilgilendirmiş, edebiyatımıza batılı bir tür olan romanın girmesinde emek vermiş. Üstelik yazdıklarında babacan ve cana yakın bir ses tonuyla okuyucusuyla konuşan, şakalaşan, yarenlik eden sempatik biri. Nefret, çünkü Cumhuriyet ideolojisine göre bakınca İslamcı, Osmanlıcı ve en fenası Abdülhamitçi. Velinimeti olan Mithat Paşaya ihanet etmiş. Ayrıca fakir bir hayattan gelip girişimciliği ile zengin olmuş. Bu tür sınıf atlama hikayeleri de çoğunlukla şüpheyle karşılanır bizde.

Avrupa’ya gidip döndükten sonra yazdıkları var bir de. Romanlarını da etkilemiş mi Ahmet Mithat Efendi’nin Avrupa seyahati?

Hayatında sadece bir kere yaptığı ve 2,5 ay süren Avrupa seyahati 1889 yılında. Bu tarihten sonra yazdığı romanlarda bu seyahatin etkisi olabilecek şeyler var. Bir kere en deneysel ve ilginç romanı olan Müşahedat’ı hemen seyahat sonrası yazıyor ve bunun “natüralist” bir roman olduğunu iddia ediyor. Yani Avrupa’da çok beğenilen Zola tarzı romana daha edepli bir örnek olarak sunuyor bu romanı, romanın önsözünde. Bir de bu dönem romanlarında kadın ahlakı konusunda sanki daha kaygılı görünüyor. Avrupalı kadınlar hakkında birkaç romanı var bu sırada yazdığı.

“Onu nasıl affetsek?”

Sonra ne olmuş da gözden düşmüş, unutulmuş, adı bile neredeyse yok sayılmış? 1940’lardaki “Onu nasıl affetsek?” tartışmalarından bahsediyorsunuz kitabınızda. Neyi affetmekten bahsediyorlar? 

En başta Abdülhamit yanlısı olmasını. Namık Kemal gibi Türk kültüründe “kahraman” ilan edilen bir yazar Meşrutiyeti savunurken Ahmet Mithat’ın padişahın yanında durması en büyük suçu gibi görünüyor 1944’teki anma toplantısında.

Yaşarken de birtakım sıkıntılar yaşamış, sürgüne gönderilmiş. Anlatır mısınız?

Sürgüne gönderilmesi gençliğinde, Abdülaziz döneminde. Gazete ve dergilere yazdığı yazılarda siyasi veya dini konularda kullandığı bazı kelimeler ve deyimler başına dert oluyor. Sürgüne gönderilirken “muzır neşriyat” yaptığı iddia ediliyor. Ama hayattayken yaşadığı büyük bir sıkıntı da yaşlılığında gözden düşmesi oluyor. Yeni tarz romanlar yazılmaya başlanıyor ve Ahmet Mithat’ın romanları artık köhne kalıyor, beğenilmez oluyor. Ayrıca, Abdülhamit’in koyu istibdat yıllarında ondan yana olduğu için de Meşrutiyet yanlısı aydınlar tarafından siyaseten kabahatli muamelesi görüyor, dışlanıyor.

“Kadınları savunan, evlilik aleytarı hikayeler yazmıştı”

Kadınlar konusunda tuhaf görüşleri var. Erkeklerin çok eşliliğini savunuyor. Kendisinin de iki eşi olmuş zaten. Başka neler var kadınlar hakkında düşündüğü, yazdığı?

Gençliğinde kadınlarla ilgili zamanını çok aşan önerileri oluyor. Mesela 1871’de yazdığı “Felsefe-i Zenan”da evlilikte kadınların esaret altına girdiklerini, evlilikte mutlu olmanın pek mümkün olmadığını söyleyerek kadınlara evlenmemelerini tavsiye eden bir anlatı kurguluyor. Kadınları savunan, evlilik aleyhtarı bir hikaye yazıyor. Bunun gibi birçok örnek var kitapta.

Bu fikirleri hayatının sonuna doğru değişmiş mi, yoksa kadınlar konusunda hep aynı mı kalmış?

Yaşlandıkça bu fikirlerde epey değişiklik oluyor. Gençliğindeki o kadınlarla ilgili şaşırtıcı önerilerde bulunabilen “modern” erkek olma hevesi sanki sönüyor. Sanırım bir taraftan yaşlanmanın getirdiği bir tutuculuk söz konusu. Ayrıca on dokuzuncu yüzyıl sonuna doğru artık Osmanlı kadınlarının bazı hakları elde edip daha çok ortada görünmeleri Ahmet Mithat’ı korkutmuşa benziyor. Gün gelip kadınların erkek kontrolünden çıkabilecekleri ve bu şekilde “iffet”lerini kaybedebilecekleri korkusu son derece erkek merkezli bir dünyanın insanı olan Ahmet Mithat’ın geç dönem romanlarında ortaya çıkıyor.

“Birkaç seneden beri Paris’te Velospid denilen ve mahiyeti iki tekerlek üzerine binerek ve ayaklarıyla çevirerek şimendüfer kadar süratle kat-ı mesafe etmekten ibaret bulunan merakın ne kadar ileri gitmiş olduğunu bilirsiniz ya? … resimleri(ni) göremeyenler için işin yalnız şu cihetini izah etmek lazım gelir ki: Ön öne konulmuş iki tekerlekten ibaret bulunan velospitlerin devrilip düşmamak hususunda tabi oldukları kaide-i tabiiye çocukların çevirdikleri çenberleri devrilmekten bilmuhafaza uzun mesafelere kadar kaimen yuvarlanıp gitmesine müsait olan kaidei tabiiyenin aynıdır. Fakat çocuk çenberleri bir taneden ibaret iken velospitler ön öne konulmuş ve kollarla demir şeritlerle birbirine raptedilmiş iki tekerlekten mürekkeptir. Çocuklar çenber oyununda boş boşuna yuvarlanıp giden çenberin yanı sıra var kuvveti bacağa vererek koştukları halde velospit oyununda sakallı bıyıklı çocuklar o çenberlerin üstüne binerek vakıa yine var kuvveti bacağa verirler ise de bacaklar bu kuvveti bir çift manivelayı çevirmeye sarfeylediklerinden işte bu tahrik ve hareketle koşarlar giderler.” (“Ana Kız” adlı hikayeden)

“Bugün de ilgi çekici ve eğlenceli metinler”

Hatıratını, romanlarını bugün okumak lezzetli mi?

On dokuzuncu yüzyıl sonu Osmanlı İstanbul’unu ve Ahmet Mithat karakterini merak ediyorsanız hatıratını da bazı romanlarını da okumak bence bugün için bile lezzetli. Edebiyatçıysanız ve bizde romanın nasıl başladığını anlamak istiyorsanız bu romanları okumanız şart. Romanlarda nasıl anlatım oyunları kurgulanabilir, bir olaylar dizisi ilgi çekici bir biçimde nasıl anlatılabilir gibi konularla ilgiliyseniz de bu ilk örnekleri okumak gerekli. Ama keyfiniz için roman okumak istiyorsanız hepsinin değil ama bazı Ahmet Mithat romanlarının okunması bence bugün de gayet ilgi çekici ve eğlenceli.

Bugünün okuru Ahmet Mithat Efendi’yi okumaya karar verirse nasıl başlasın ve ilerlesin?

Bence okuyucu önce mümkün olduğu kadar kafasındaki on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı dünyasını hayal ederek Ahmet Mithat’ı okumaya başlamalı. Çok etraflı bir hayal olması gerekmez, sadece bu romanların bugünün dünyasında yazılmadıklarının bilincinde olmak bile yeterli. Yani bugünün ölçütleriyle romanları yargılamak anlatıların tadını kaçıracaktır. Önce tam bir klişeleşmiş züppe romanı olan “Felatun Bey ve Rakım Efendi”yi okumak iyi bir başlangıç olabilir. “Karı Koca Masalı” ilk bakışta “saçma sapan” bile denebilecek boyutta ilgi çekici bir metindir mesela. “Felsefe-i Zenan” demin de sözünü ettiğim gibi kadınlarla ilgili önemli bir öykü olduğu için okunabilir.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments