KAYBOLMAK GÜZELDİR: 7 adımlık eylem planı
Bir arkadaş sohbetinde bir itiraf çıktı ağzımdan. “Son zamanlarda bana bir hal oldu, dua ederken bile artık daha disiplinli, vaktini daha iyi kullanan biri olmayı dilemeye başladım” deyiverdim… Bu ara hep dağılıyorum çünkü ve kendimi toparlamanın, şöyle bambaşka, hiç değilse daha akıllı uslu biri olmanın yolunu arıyorum.
Bu yılbaşı dilekleri yazısı da böyle çıktı. Kıssadan hisse: Bari bu yıl vazgecmeyeyim. Hatta siz de bana suç ortağı olun. “Hep denedin, hep yenildin. Olsun, gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil” demiş ya Samuel Beckett, yola çıkarken onu hatırlayalım. Nihayetinde bu 7 adımlık programı uygulayıp uygulamamak, sürdürüp sürdürmemek, yenilip yenilmemek bize kalmış. Hem en son madde hâlâ en sevdiğim.
Bu arada, yazıya eşlik eden fotoğraflar Uganda doğumlu John Drysdale’in. Drysdale, neşeli, hafif, insana mutlu hissettiren fotoğraflar çekmiş hep. İkonik işlerinin başrolünde çocuklar ve hayvanlar var. Öyle tatlı bir âleme şahit ediyor ki bizi, bebek lamalarla av köpekleri dost olabiliyor, çocuklar aslan yavrularını biberonla besliyor, kedicikler fillere güveniyor, küçük kızlar yavru sincapları şapkalarının kenarında taşıyor… Ve günün sonunda kimse hırpalanmıyor.
1) Daha az konuşup daha çok okuyun…
Daha akıllı biri olmak ve haliyle daha akıllı görünmek istiyorsanız, çiklet çiğneyin, meyve sebze yiyin, bol havucun tercih sebebi olduğunu unutmayın, fındık fıstık leblebi tüketin… Ağzınızı oyalamak için ne yaparsanız yapın ama daha az konuşmanın bir yolunu mutlaka bulun. Özetle kaçın! Ya da şöyle söyleyeyim: Daha az n ama daha çok okuyun. Elinizin altında hep bir kitap, olmadı gazete, dergi bulunsun. Ama tabii Woody Allen’ın bir vakitler pek isabetli bir şekilde “Hızlı okuma kursunu bitirince Tolstoy’un Savaş ve Barış romanını bir günde okudum. Olay Rusya’da geçiyor” dediğini de unutmayın. Sindire sindire okuyun. Garanti veriyorum, gelecek yıl bambaşka biri olacaksınız.
2) Tartışmak iyidir!
Az önce söylediklerimi çabucak geri aldığım için beni dönek sayabilirsiniz ama lütfen sisteminizin önyargı tuşuna bu kadar acele basmayın ve “Daha çok konuşun” tavsiyemi ciddiye alın. Boş gevezelik önermiyorum. Çevrenizde sizi ilgilendireceğini düşündüğünüz konulardaki toplantılara, mesela desteklediğiniz sivil toplum örgütünün aylık buluşma ve “Ne yapalım, nasıl ilerleyelim?” tartışmalarına ya da en sevdiğiniz yazarları bir araya getiren fantastik edebiyat seminerlerine katılın. Etkinlikler sonrasında aklınıza takılan soruları da “Salak ya da cahil görünürsem, saçmalarsam, daha kötüsü kekelersem” demeden mutlaka sorun. Hem siz inanıyor musunuz şu hayatta soru sormadan ve tartışmadan ilerlenebileceğine?
Yeri gelmişken, konuşurken dikkat etmeniz gerekenleri de özetleyeyim… Asla tepeden bir ses tonu kullanmazsınız, biliyorum, ama ezilip büzülmeyin de. Net olun, espri yapmaktan çekinmeyin ama esprileri bombardıman halinde sıralamanın sizi itici gösterebileceğini unutmayın. Ha bir de ayağa kalkarken derin bir nefes alın ve dik durun. Olacak, sahiden olacak, biliyorum.
3) Bari dinlemeyi de öğrenin…
Konuşmayı, fikirlerinizi dile getirmeyi, tartışmayı öğrendiniz. Peki ya dinlemeyi? Bu da çok çok önemli. Hem karşınızdakine göstereceğiniz saygıyla alakalı olarak hem de kendi istikbaliniz açısından… Mesela yalancıların yöntemleri konusunda ne kadar bilgi sahibi olursanız sizin için o kadar iyi olur. Malum siyasi seçimler yaklaştı, her kafadan bir ses çıkıyor ama yakında etrafı sarmış o kakofoni iyice dayanılmaz hale gelecek.
Konunun ne kadar hayati önem taşıdığını buradan bile çıkarabilirsiniz.
Biri sizi söylediklerinin doğru olduğuna ikna etmeye çalışıyorsa genellikle mantıklı görünen önermeler sıralar, duygularınıza hitap ederek vicdanınızı etkilemeye çalşır ve daha bir sürü başka yol dener. O yüzden bir insanın hem ne dediğini dinleyin, hem de bunu nasıl söylediğini… Karşınızdakinin kullandığı kelimeler ve bunları söyleme biçimi vücut dilinden bile önemlidir.
Bir de minik önlem paketi sunayım: Yalanı, yalancı için duygusal ve kişisel olarak önemli kılın. Şöyle ki; ortada kaybetme riski varsa kişinin yalan konusundaki becerisi zayıflar. Misal: Sizi aldattığını düşündüğünüz partneriniz, sonunda onu terk edeceğinizi bilirse, eninde sonunda açık verecektir.
4) Spor yapın, iyi beslenin
Eh, bu biraz alakasız kaçmadı mı? En iyisi size bir sır vereyim: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözü var ya, işte o çook eski zamanlardan kalma bir söz. Antik Yunanistan’da yarı okul yarı spor salonu tarzında Gymnasium’lar varmış. Bunlar görünüşte olimpiyatlara katılan atletlerin beden eğitimi için düzenlenseler de entellektüel uğraşlar ve sosyalleşme için de kullanılıyormuş.
Her neyse, diyeceğim şu: Bütün o okuma, tartışma ve dinleme seansları arasında beden sağlığınızı katiyen ihmal etmeyin. Spor yapın, doğru beslenin, yani bol taze sebze, yoğurt, somon ve ceviz tüketin. Hem aslında düzenli egzersizle entelektüel kapasite, üretkenlik ve yaratıcılık arasındaki bağlantıyı kanıtlayan birçok araştırma yapıldı. Ama lütfen abartmayalım… Her gün spor salonundasınız diye kendinizi yeni Slavoj Zizek falan sanmayın. Öte yandan bütün gün masa paşında kafa patlatmak da sizi Albert Einstein yapmaz. Gerçekçi olun. Ve çok çalışın!
5) Kendi kendinizle konuşun, kendi kendinizle susun
Kendi kendine konuşmak mı? Eh, ama deli derler. Ne önemi var? İnsanın kendi kendiyle konuşmasının fazlasıyla teskin edici olduğunu kanıtlayan araştırma sonuçları ortada. Anladığım kadarıyla bunu yapmak, günde iki doz antidepresana ve haftada bir seans terapiye eş değermiş. Başka yararlarına gelince: Diyelim ki hedeflerinizi tembellikten ya da cesaretsizlikten ötürü ha bire erteliyorsunuz. İşte amacınız her neyse onu kendinize sesli olarak dikte ederseniz, içinize bir çeşit Superman veya Wonderwoman giriyor, yani konsantrasyonunuz artıyor ve yapacaklarınızı bir çırpıda tamamlayıveriyorsunuz. Güzel, değil mi?
“Kendi kendinizle susun” kısmına gelince… Meditasyon da konsantronunuzu ve enerjinizi artıran bir şey. Bunun için günde iki kez, yani bir sabah bir akşam 15 dakika ayırmanız iyi olabilir. Ben olsam, sakinleştirici meditasyon müziği CD’si alır ve evin en sessiz odasında günde iki kez “susardım”. İnsana zihnini boşaltmak kadar iyi gelen şey yok!
6) Alzheimer olmak istemiyorsanız yeni bir dil öğrenin
Birkaç yabancı dil bilen insanlar diğerlerine göre daha “akıllı” oluyormuş. Zira “diller arası seyahat” zihinsel ve entellektüel gücü artırıyormuş. New York Times’da çıkan bir makalede birkaç dil bilenlerin alzheimer gibi yaşlılık hastalıkları konusunda da daha avantajlı oldukları belirtiliyor. Ayrıca dil bilmek insanın görsel algı kabiliyetini kuvvetlendiriyormuş. Ha ama şu: Çocuklukta birkaç dil öğrenmiş insanlar, yaşlandıkça yeni diller öğrenenler kadar avantajlı değilmiş. Yani önemli olan bir kez öğrenip öğrendiklerini hayat boyu kullanmak değil, zaman içinde beyni sürekli yeni bilgilerle canlandırmakmış.
7) Kaybolmak güzeldir!
Valla açıkça söyleyeyim, teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı önermesine itiraz edeni ciddiye alamıyorum. Lakin itiraz kabul etmez teknoloji müritlerini ciddiye almam da mümkün değil. Her şeyi bilgisayara kaydediyoruz diye defter tutmayacak değiliz yani. Geçenlerde bir teknoloji dergisinde şunu okudum: “Navigasyon cihazları çıktı çıkalı kimse kaybolmuyor, bu harika. Fakat yolu sizin yerinize arayıp bulan bu cihazlar elinizin altında durdukça tembelleşeceksiniz ve yön duygunuz yerlerde sürünmeye başlayacak.” Anlayacağınız elle yazmak, kaybolduğunuzda yolu yardımsız aramak gibi eski usul edimler beyninizi hep işler halde tutmaya da yarıyor.
Yani… Sürprizsiz bir hayatın ne anlamı var, o yüzden bazen kaybolmak da güzeldir.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest