Kokular da raflarda unutulur
Posted by gülenay börekçi on April 24, 2011 · 5 Comments
Gazeteci, yazar, fotoğrafçı Füsun Saka Zamansız Hikayeler’de anlatıyor: “Küçükken her kar yağışında müthiş bir sevinç duyup sokağa koşar ve avuçlarıma sığdırabildiğim kadar kar toplardım. Sonra onları soğuk bir cam parçasının üzerine koyup büyüteçle seyreder, hayallere dalardım…” Peki ya şimdi? Şimdi büyüteci kamerası, elindeki cam parçası zihninin labirentleri, kar taneleri ise anılar…
Gülenay Börekçi
Kokular da raflarda unutulur
Küçükken her kar yağışında müthiş bir sevinç duyup sokağa koşar ve avuçlarıma sığdırabildiğim kadar kar toplardım. Sonra onları soğuk bir cam parçasının üzerine koyup büyüteçle seyreder, hayallere dalardım… Şimdi de o zamanki gibi kar yağıyor. Kocaman taneleri var. Yere düşerken seslerini duyuyorum sanki. O kadar sessiz ve beyaz bir gece ki. Issız daha doğrusu…
Tam da o gece girdin bahçeden içeri. O anda ne yaptığımı hiç bir zaman anımsayamayacağım sanırım. Tek hatırladığım; sen, üzerindeki karları silkeledikçe burnuma gelen portakal çiçeklerinin kokusuydu. Belli ki, bahçedeki portakal ağaçlarının üzerinde biriken ve biriktikçe onları zorlayan karları silkelemiştin. Ve ben uzun zamandır bu kokuyu hiç duymamıştım. Sanırım kokular da bir zaman sonra raflara kalkıyor ve orada beklerken artık kokmaz oluyordu. Belki bir defterin sayfaları arasında ya da bir bohçanın içinde iyice muhafaza edip saklasam, açıp koklardım ihtiyaç duyduğum zamanlarda. Ama yapmamıştım. Bunları düşünürken gülümsemiştim sadece ve kokuya doğru ilerleyerek, sarılmıştım sımsıkı sana. Beklemiyordum. Hiç beklemediğim bir zamanda gelmiştin. Terk ettiğine inandığım bir gecede ve artık neredeyse vazgeçmek üzereyken çıkıp gelmiştin. Hep öyle olmaz mıydı? Tam giderken, tam da vazgeçmişken, vazgeçecekken… Sanki hissetmiştin ve karlarla dönmüştün…
Şimdi yine aynı koku hızla yayılıyor etrafa. Bu defa kimse yok… Burnum ya da belleğim, oyun oynuyor bana besbelli. Ama zaten koku, zamansız ve mekansız bir şey değil midir? Kendine özgü, peşinden sürükleyen ya da iten. Bazen bir kokuyla, hayatın en acımasız zamanlarına gittiğimiz olmaz mı ya da sonsuz bir heyecana kapıldığımız? Ben de şu an geçmişsiz ve geleceksiz bir zamanda, bir kokunun içinde sürükleniyorum…
Yazı ve fotoğraflar: Füsun Saka
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Ne çok şey yazılabilir kokular üzerine. Sanki ruhumuzun mirasçıları gibiler. Ya da bizler ondan devralıyoruz başka başka yaşamların miraslarını. Belki de ismimin anlamından dolayı bu denli önemli kokular benim için. Özen gösteririm, saklarım. Hiç beklemediğim anlarda kendilerini hatırlatmalarını severim. Üzerine çok da yazı yazmışımdır. Vardır böyle kilit kelimelerim vazgeçemediğim. Karı görünce de aklıma yine kendimden bir yaşanmış an geldi. Yıllar önce Taksim’de yürürken meydanın önündeki demirlerin etrafında deliler gibi altı yedi tur atmıştık bir arkadaşımla. Yılın ilk karı düşüyordu. – Dursana biraz.. – … – Yılın ilk karını al bakalım. Sakla saklayabilirsen. – Baktım. Yavaş yavaş elimin arasından damlaya dönüşmelerini… Read more »
bir koku mutsuz edebiir beni kolayca, ya da içimi özlemle doldurabilir, bazı kokuları alınca kanımda hazza dair bir şeyler dolaştığını hissederim, ama düşünüyorum, ne tuhaf, beni mutlu edecek bir koku bulamıyorum. belki çocukluğuma ait kokuların hepsi birden bu odayı doldursa şimdi… o zaman… bilmiyorum. bugün böyleyim :)
sakla saklayabilirsen modunda yani :)
Çocukluğuma dair net bir şekilde hatırladığım koku Aslanağzı çiçeğinin kokusudur. Altı, yedi yaşlarımda…O zamanlar Ordu/Ulubey’deydik. Bahçemizde açardı. Parmaklarımla ağzını açar kapatırdım. Belki de o zamandan bu zamana hiç koklamadım ama hatırlarım o kokuyu. Çocukluğum muamma. Hiçbir şey yok doğru dürüst aklımda. Neredeler, ne yaparlar şimdilerde bilinmez. Tek yapabildiğim bizimkilerden dinlemek…Patrick Suskind’ın Koku’sunu ilk okuduğumda inanılmaz etkilenmiştim. Filmini izlerken de anlatılanların kokusunu almıştım. Beyin acayip! :)
Aslanağzı çiçeği evet, benim de çocukluğumun bir parçasıdır. Ben bahçeli bir evde büyüdüm, ön tarafta güller ve öteki nazlı nazenin çiçekler vardı, yan taraflar daha özgürdü, filbahriler, hanımelleri, aslanağzı çiçekleri, çuhalar, sümbüller… Aslanağzı çiçekleri birkaç renkte olabiliyordu, açıp açıp kapatmak da çok zevkliydi sahiden, hele aslanın ağzına parmak sokmak. Ne oyunlar icat ettim daha sonra o bahçede, bilsen :)