Egoist okur

Uğur Yücel ve o mel’un New York şehrinde sihirli bir tesadüf

“İsmiyle örtüşenler vardır. Çoklu anlamlar taşıyor benim ismim. Talih, şans, iyilik kaynağı olarak geçer anlamı. Tesadüf de var anlamları içinde. Ben şanslı ve bahtı açık biriyim. Ama tesadüf hayatımın en şaşılası yanıdır. Benim başıma gelen tesadüfleri duyanlar içten içe ‘bu adam mitoman mı’ diyebilir. Ya da bir yerde okumuştum, hayat tesadüfleri, onları güzel anlatan insanların başına getirirmiş… Öyleyse güzel bir tesadüf hikayesi anlatayım. Gerçek her şeyiyle ama. Fatih Akın, asistanı Nurhan ve Açık Radyo şahit. Bir de New York’taki arkadaşlarım Mevlüt, Güniz ve Deniz.”

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Bana Adını Söyle adlı kitapta çok sevdiğim oyuncu, yönetmen ve yazar Uğur Yücel’in de bir yazısı var, birazını aldım…  Kemal Tahir’in sevdiği deyişle “mel’un New York şehrinde” geçen şahane bir tesadüfün hikayesini anlatıyor.

Okuyun. Bonus olarak eklediğim şarkıyı da mutlaka dinleyin. Uğur Yücel’in hayatının şarkısı o çünkü…

Gülenay Börekçi

Uğur Yücel: “Kendini hunharca paralayanlar kolay âşık olur kolay ölürler”

Uğur Yücel: “Bu seslerin geçişi ölüme kadar gider”

ugur yucel fatih akin egoistokur new york

Uğur Yücel ve o mel’un New York şehrinde sihirli bir tesadüf

İsmiyle örtüşenler vardır. Çoklu anlamlar taşıyor benim ismim. Talih, şans, iyilik kaynağı olarak geçer anlamı. Tesadüf de var anlamları içinde. Ben şanslı ve bahtı açık biriyim. Ama tesadüf hayatımın en şaşılası yanıdır. Benim başıma gelen tesadüfleri duyanlar içten içe “bu adam mitoman mı” diyebilir. Ya da bir yerde okumuştum, hayat tesadüfleri, onları güzel anlatan insanların başına getirirmiş…

Öyleyse güzel bir tesadüf hikayesi anlatayım. Gerçek her şeyiyle ama. Fatih Akın, asistanı Nurhan ve Açık Radyo şahit. Bir de New York’taki arkadaşlarım Mevlüt, Güniz ve Deniz.

Yıllar önce Mevlüt’le yürüyoruz o mel’un New york şehrinde. Ertem eğilmez Kemal Tahir’in önüne harita koyup Mike Hammer romanları yazdırırmış. Tahir hikayeye “Mel’un New York şehrinde” diye başlarmış. “Sosyalist ya! Nefret ediyor Amerika’dan” deyip gülerdi anlatırken Ertem Abi.) neyse, Mevlüt sinemacı. “Hiç burada film yapmak geçiyor mu aklından?” diye sordu. “Bilmem! Ama her cadde benim filmlerde gördüklerim… Her yer plato. Eğlenceli olurdu. Chinatown’da mesela” demiştim.

Fatih Akın eski arkadaşım. Birkaç kez filmlerinde oynamamı istedi, olmadı. Denk gelmedi. İki filminde oynadım. Biri kısa, öbüründe de görünüp yok oluyorum.

2006 yazıydı galiba, Fatih İstanbul’a geldi. “Abi bir kısa film çekeceğim! “Paris j’Taime”i biliyor musun? Onun New York versiyonunu yapıyorlar. Bana da teklif geldi. Gel beraber çalışalım, yazalım, sen oyna başrolü. Karşına da istediğin kadın oyuncuyu vereyim” dedi. İsimler sayıyor. Hepsi afet! Gırgıra vurdum konuşmayı. Baktım Fatih ciddi.

Uzatmayayım, Antalya’da inzivaya çekildik. Fatih beni hep yokluyor. “Nasıl bir hikaye olsun” sorusuyla başladık. Birkaç gün sonra, Chinatown’da çekilecek bir hikaye doğdu. İmkansız bir aşk olsun istedik. Yaşlı adam-genç kız hikayesi… Senaryo bitti orada.

Kısa bir süre sonra mekan bakmaya New York’a gittik. Bana Brooklyn’de bir otel ayarlanmış. Fatihler bir gün sonra Hamburg’dan gelecekler. Otelden hoşnut kalmadım, sabah çıkıp Chinatown’a beş dakika mesafede başka bir otele yerleştim. Öğlen Fatih aradı. “Abi neredeysen çabuk gel. 1. Cadde, 1. Sokak, işte şu numara… Orada kalacağız” dedi. “Ben otele yerleştim, taşınmayayım şimdi oraya bir evin içinde tıkış tıkış olmayalım” diyecek oldum. “Bin metrekare ev abi gel, sekiz odalı” dedi. Eşyalarımı almadan eve yürüdüm. Focus Features yapım şirketi Fatih’le ilgileniyor, film yaptırmak istiyorlar. Genel müdürü de Fatih’e bir ev öneriyor. “Sahipleri ülke dışında, kalın orada” diyor.

Eve girdim. Eski bir rahibe okuluymuş. Muazzam bir ev. Kalakaldım. Buzdolabının kapısında fotoğraflar var. Almodovar’ın olduğu bir fotoğraf. Önde bir kadın, arkada bir adam silüeti. Hızla baktım ama sonra birilerinin özel hayatını dikizliyormuşum hissine kapıldım. Otelden eşyalarımı almaya hep beraber çıktık. Ben odayı toplarken, “Ev kiminmiş yahu, çok güzel” dedim. Nurhan, “Galiba Brezilyalı bir yapımcı kadının, yok yok bir şarkıcı. Kadın mı adam mı, neyse şimdi Brezailya’daymış” diye sevimli bir açıklama yaptı. “Brezilyalı şarkıcıysa ben mutlaka tanırım” dedim. Belki 30 senedir Brezilya müziğine Anadolu müziği kadar aşinayım… “Söylediler ama karışık bir isim” dedi Nurhan. Ben isimler sayıyorum. 15 isim saydım en az. Nurhan, “Yok o değil, bu değil” falan diyor. “Caetano Veloso olmasın” dedim. Buna hiç ihtimal vermeyişim hikayenin akışından okunacak. “Yok artık” dedirtecek bir tesadüf çünkü. Meraktan çatlayacağım. Nurhan Focus’taki bir asistanı aradı. Evet, ev Caetano Veloso’nun. Bilgisayarımı açtım. Beş yüzün üstünde Caetano şarkısı var. Böylece Almodovar’ın arkasındaki silüet çözüldü. Çünkü Caetano’nun nefis şarkılarını filmlerinde kullanıyordu. Arkadaşlar.

On yedi yıl önce. (Yaşlanınca mı oluyor bu yıllar titizliği?) Açık Radyo’da Caetano’yu ilk ben çaldım, tanıttım bilmeyenlere. (Samba ustası Jozi Levi’yi de anayım.) Caetano’yu ilk onun evinde dinlemiştim. Bir şarkısını hemen her hafta dinlerim, bir de doğum günlerimde. Üstelik kutlama yapmadığım halde… Herkes ortadan çekildiğinde mutlaka çalarım yeni yaşıma girerken. Ezbere bildiğim tek Portekizce şarkı “Coraçao Vagabundo”. Serseri Kalbim. Neredeyse Uğur sayarım bu şarkıyı. Beni seven herkes bu şarkının benim şarkım olduğunu da bilir.

Birbirinden renkli günler, mekan bakmalar… Enfes lezzetler. Fatihler Toronto’ya festivale gittiler. Benim üç günüm daha var dönüşe. Koca ev bana kaldı. Ve 8 Eylül doğum günüm. Mütevazı bir sofra kuruldu. Güniz, Deniz, Mevlüt geldiler. Arada aklıma geldikçe Güniz ve Deniz’e Caetano müzikleri yolluyorum maille. Onlar da müptelası olmuşlar. Caetano’nun evinde doğum günü yapacağız. Tarafımdan organize edilmiş ilk kutlama. Hepimiz şaşkın ve mutluyuz. Akşam “Vaaay be abii, şu hayatın cilvesine bak” deyip kadeh kaldırmakla geçti. Gece el ayak çekildi, arkadaşlarım evlerine gittiler. Caetano’nun rafından “Coraçao Vagabundo”yu çaldım. Kanapesine uzandım. Defalarca dinledim. Uyuyana kadar.

Uğur Yücel, Bana Adını Söyle’den

 

 

Subscribe
Notify of

2 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
Erkan Nurhan
9 years ago

“Bana Adını Söyle” yazarlarından B. Nihan Eren’in yeni öykü kitabı “Kör Pencerede Uyuyan” Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Okumanızı tavsiye ederim.