Orwell evreninde kirpiler, nergisler, güller
George Orwell’in hayatının bir döneminde, İspanya İç Savaşı’na katılmayı hayal ederken ve Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi yapıtlarını kaleme almamışken giriştiği küçük ve şiirsel bir “güzelliğe saygı” eyleminin hikayesi.
Orwell’in Gülleri, Rebecca Solnit
Rebecca Solnit + Darren Aronofsky işbirliği
“Ancak dünyanın sunduğu güzelliklerin kıymetini bilen biri onun dertleriyle kederlenebilir,” diyor Rebecca Solnit Orwell’in güllere tutkusundan bahsederken.
Dünyanın güzellikleri ve kederleri: George Orwell’den şiirsel bir “güzelliğe saygı” eylemi
“Yazarın biri 1936 baharında gül dikmişti… O yıllarda güllerle ilgili yazdığı yazıyı okudum aslında ama üzerinden otuz yıl geçti ve doğrusu okuduklarım sonrasında pek aklıma gelmedi. Sözünü ettikleri sadece birer güldü, o kadar. Halbuki şimdi bu güller, Orwell’le ilgili yargılarımı ortadan kaldırıyor, daha derinlere ineyim diye aklımı çeliyorlardı. Orwell kimdi, biz kimdik, ölçülebilir somut sonuçları olmayan keyif, güzellik ve zaman kavramları; adalet, hakikat, insan hakları ve dünyayı nasıl değiştireceğimiz gibi meseleleri önemseyen birinin veya belki de herkesin hayatında nasıl da aynı şekilde yer ediyordu, güller bana bunları sorgulatıyorlardı.”
Amerikalı edebiyatçı Rebecca Solnit, Orwell’in Gülleri adlı kitabında Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Hayvan Çiftliği gibi karanlık romanların yazarının 1936’da diktiği birkaç gül fidanının izini sürüyor. Hikaye şöyle: Kadın hakları savunucusu, sosyalist ve bohem bir aktivist olan teyzesi, bir gün genç Orwell’i on altıncı yüzyıldan kalma küçük kır evine davet ediyor ve orada dilediği kadar kalabileceğini söylüyor. Orwell de ilk iş evin bahçesine birkaç gül fidanı dikiyor. Ve bu fidanlar tam on üç mevsim, yani üç buçuk yıl sonra çiçekleniyor.
Orwell’in o günlerde distopik bir dünyadan bahsetmek yerine yeryüzünün içe işleyen güzelliğinden, nergislerden, kirpilerden, güllerden bahsettiğini, bahçıvanlık meşgalesinden büyük keyif aldığını öğrenmek insana ilk bakışta şaşırtıcı geliyor. Fakat Solnit, onun kendini büyük bir adanmışlıkla bahçeciliğe vakfetmesinin tam da edebiyatçı olarak gücünü açıklayan şey olduğunu göstermeye çalışıyor bize. Öyle ya, ancak dünyanın sunduğu güzelliklerin kıymetini bilen biri onun dertleriyle kederlenebilir.
Orwell’in iç dünyasının değil sadece, tüm dünya görüşünün simgesi saydığı bahçecilik Solnit’e göre bir yanıyla gayet siyasi bir uğraş aslında: “Eğer ‘savaş’ın tam tersi sayılabilecek bir şey varsa, insanların ormanlarda, çayırlarda, parklarda ve bahçelerde barışı andıran bir tür huzur bulmasının da işaret ettiği gibi, bu tezatı ancak ‘bahçeler’ oluşturabilir. O küçük bahçede bitkilerle Orwell arasındaki apaçık ilişkiye tanık olmak benim içimi sevinçle doldurdu. Totalitarizmi, propogandayı öngörüyle incelemesi, nahoş gerçeklerle yüzleşmesi, sade düzyazı tarzı ve sağlam politik görüşleriyle nam salmış bu adamın gül dikmiş olması da elbette. O zaman anladım; hayatınızda temel misyonunuza onunla tamamen alakasız görünebilecek başka şeyler yaparak da hazırlanabilirsiniz. Orwell bahçecilikle meşgul olmaya hep devam etti, hayatının son evrelerinde bile. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü yazmaya kararlıydı ama zamanının, enerjisinin, hayal gücünün ve kaynaklarının büyük bir bölümünü minyatür bir çiftlik, içinde hayvanların, ekinlerin, meyve ağaçlarının, bir sürü çiçeğin ve bir traktörün olduğu bir bahçe inşa etmeye de adayabildi.”
Rebecca Solnit ve Orwell’in Gülleri
Orwell’e göre yararsız görünen işlerin önemi
“En çok yapmak istediğim şey, politik yazarlığı sanata dönüştürmekti. Başlangıç noktam hep bir adaletsizlik duygusu oldu. Kitap yazmaya koyulduğumda, kendime, ‘bir sanat eseri üreteceğim,’ demiyorum. Yazmak istiyorum diyorum. Çünkü ortaya çıkarmak istediğim bir yalan, dikkat çekmek istediğim bir olgu hep oluyor. Başlangıçtaki kaygım her şeyden önce sesimi duyurmak.”
“Ancak bu aynı zamanda estetik bir deneyim olmasaydı ben ne bir kitap ne de bir makale yazabilirdim. Eserlerimi inceleyecek olan herkes, profesyonel bir politikacının önemsiz ve yararsız addedeceği birçok ayrıntı içerdiklerini görecektir. Çocukluğumda edindiğim dünya görüşünden tamamen vazgeçmeyi ne becerebilirim ne de açıkçası bunu isterim. Sanırım yaşamaya devam ettiğim sürece, düzyazıya dair net fikirlere sahip olmayı, yeryüzünü sevmeyi ve işe yaramaz addedilen bilgi kırıntılarından zevk almayı sürdüreceğim. Bu yönümü bastırmaya çalışmanın faydası yok. Tek yapmam gereken, içime işlemiş olan beğenilerimi ve beğenmediklerimi, bu çağın hepimize dayattığı özünde kamusal, yani bireysel olmayan etkinliklerle uzlaştırmak.”
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest