Egoist okur

Ozan Ünal’la “Diğer” Anılarımız

Heykeltıraş Ozan Ünal’ın ilk öykü kitabı “Diğer”i okuduğumuzda karanlıkta kalmış yaşantılarımız ve anılarımız canlanırken, Ozan Ünal’ın elleri de giriyor devreye. Ama kitaptaki eşsiz çizimlerde yer alan ressam eli değil bu sadece. İçinde kırılsa da küsmeyen bir çocuk taşıyan, hayata, insana ve sanata inancını kaybetmemiş, duygularını gözü pek bir cesaretle paylaşan, sevmeyi bilen, iyi bir adamın eli. Okura uzanan.

Diğer, Ozan Ünal, Alfa Kitap
Tolga Meriç’in Egoist Okur’daki yazıları

Ozan Ünal’la Olan Anılarımız

Heykeltıraş Ozan Ünal, son sergisi “İki Kişilik Bir Dünya”yı 2024’te açtı. 2021’de açtığı bir önceki sergisi “Rüya Anıdan Sayılır mı?”nın “eskiz defteri”ne, heykelin bir sonuç olduğunu yazmıştı. Sergiyle aklında bir buçuk yıl geçirirken hem yazıp çizdiğini hem de karaladığını ve ortada bir sanat varsa, bunun yolun tamamı olduğunu ise şöyle eklemişti: “Sergileme zamanı geldiğinde, gördüğünüz yazı ve çizimlerin yarısının bile heykel haline gelmediğini fark edeceksiniz. Heykele dönüşmüş çizimler olduğu kadar, sadece bir detayını ya da ruhundan bir parçayı başka bir heykele bağışlamış çizimler de göreceksiniz burada. Belki kendileri de birer heykel olurlar ileride, belki de olmazlar. Ama varlar ve siz onların da varlığını biliyorsunuz artık. Yazdıklarım var; bazıları heykele dönüştüler, bazıları heykelden doğdular. İlgililer; bağlılar birbirlerine.”

Bu değerli “eskiz defteri” ancak ilgilisine ulaşabilmişti ama Ozan Ünal’ın ne demek istediği çoktan fark edilmişti: Yaptığı paylaşımlarda heykellerinin altına yazdığı metinler, seyredip okuyana her iki sanat dalı için de yeni bir deneyim yaşatıyordu; Ünal’ın sözünü ettiği ilgililik, bağlılık deneyimini. Ama yaşattığı deneyim bununla sınırlı kalmadı. Sanatseverler bir süre sonra şunu da fark etti: Ünal’ın heykelleriyle metinleri arasındaki ilgililik ya da bağlılık, bir açıklama, anlatma, yönlendirme, gösterme ya da tamamlanma ilişkisi değildi. Tam tersine, o bağlılığı yaratan, o bağlılığa hakkını veren, bağımsızlıktı. Heykelleri nasıl ki tek başlarına da heykelse, metinleri de tek başlarına metindi.

Deneyimin bu kısmından Ozan Ünal da bizimle birlikte geçmiş olmalı ki, geçtiğimiz ay ilk öykü kitabı yayımlandı. Kitabın adı “Diğer” ama adında bir de görsel öge var aslında. Kitabın adını ondan bağımsız düşünemeyeceğimiz bu minik görsel, çoğunlukla test çözerken karşımıza çıkan seçenek kutucuğu. Yazar sanki kocaman bir soruyla baş başa kalmış da, yanıt olarak “Diğer” diye bir seçenek oluşturup onu işaretlemiş. Çünkü alışık olduğumuz benzer seçenekler “Hepsi” ya da “Hiçbiri”dir. Yazar, insanın kendine ve hayata dair verebileceği önceden hazır, kalıplaşmış bütün yanıtları tek sözcükle reddedip kitap boyunca her öyküde bu sözcüğün farklı yüzlerini arayıp resmetmiş.

“Diğer”i okurken, Ozan Ünal’ın heykelleriyle metinleri arasındaki ilgililik, bağlılık durumunun, öyküleriyle kendisi arasında da var olduğunu hissediyoruz. Yazarın en yoğun malzemesi kendisi. Ama bu malzemeyle yaptığı şey kendini yazmak değil. Anlatması zor bir şey.

Hani kendimizi, anılarımızı, yaşadıklarımızı, örneğin dün akşam eşe dosta kurduğumuz sofrayı, geçen gece gördüğümüz rüyayı, çocuklukta başımızdan geçen bir olayı anlattığımızda ya da yazdığımızda, mutlaka eksik bir şeyler kalır ya… Aslında kendimizi de, yaşananları da hiçbir zaman tam olarak ya da neyse o olarak anlatamayız ya hani…  Ozan Ünal, daha çok bu anlatılamayanları anlatıyor işte. Bilincin en yakınımıza bile aktarılamayacak, kendimiz dışında herkese kapalı kısmında kendi kendiyle baş başa kalmışçasına, içeriden yazıyor.

Normalde bu kadar kapalı olan bir alanın, aslında karanlık da olması lazım. Fakat Ozan Ünal bir heykeltıraş, ressam gözüne sahip olduğundan, o karanlığı bakışıyla aydınlatıp görünür hale getiriyor. Kapalı, karanlık olan herkese açık, aydınlık hale geldiğinde ise, okur kendi anlatamadığı anılarını hatırlamaya başlıyor. Hatta anlatılan bir ânın ya da yaşantının kime ait olduğunun da bir önemi kalmıyor. Başkasının anlattığı anılar bizim de anılarımız olabilir mi? Ozan Ünal’ın öykülerinde bu oluyor işte; bir başkasının anıları bizim anılarımızla karışıyor, bizim değilken bizim oluyor ya da onları daha önce göremediğimiz için bizim olmadıklarını sanmışken, onları görmemizle birlikte artık kuşkuya yer kalmayacak şekilde bizim oluyorlar.

Yazarın keskin gözlerine eşlik ederek bu zorlu işin altından kalkmasına destek olansa zihninin berraklığı. Anlatımına, zaman kullanımına ve betimlemelerine yansıyan bu berraklık, bilincin her an bir karadeliğe dönüşebilecek o kapalı kısmının bulanmasını ve kararıp yok olmasını şaşırtıcı bir başarıyla önlüyor.

Öyküler boyunca, karanlıkta kalmış yaşantılarımız ve anılarımız canlanırken, Ozan Ünal’ın elleri de giriyor devreye. Ama kitaptaki eşsiz çizimlerde yer alan ressam eli değil bu sadece. İçinde kırılsa da küsmeyen bir çocuk taşıyan, hayata, insana ve sanata inancını kaybetmemiş, duygularını gözü pek bir cesaretle paylaşan, sevmeyi bilen, iyi bir adamın eli. Okura uzanan.

Tolga Meriç

Ozan Ünal’ın “Diğer” için hazırladığı çizimler

 

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments