Egoist okur

Paul Auster’a neden kızgınım?

David Lodge’un Bir Kadının Portresi, Yürek Burgusu, Güvercinin Kanatları ve Washington Meydanı’nın yaratıcısı Henry James’ten bahsettiği romanı Yazar, Yazar’ı hatırlayalım. Lodge, Henry James’in tanıştığı insanları, bilhassa kadınları yazarlık hırsları uğruna nasıl kullandığını, onların zaaflarıyla kusurlarını nasıl ifşa ettiğini anlatıyordu. Çevresindekileri romanlarına malzeme olsunlar diye kışkırtmayı ihmal etmezken James’inaklında tek bir fikir oluyormuş: “Acaba bundan iyi bir hikâye çıkar mı?”

Tanıştığı insanları yazan başka yazarlar da var, mesela Alain de Botton’un Öp ve Anlat romanında da benzer bir durum vardı. (Zaten “öp ve anlat” aslında tam bu durumu anlatan bir deyim İngilizcede. Birinin, seviyor gibi göründüğü kişinin sırlarını ifşa etmesi anlamına geliyor.)

Fakat bu yazı bir Paul Auster’a neden kızgınım yazısı. Daha önce Instagram ve Facebook’ta yazmıştım zaten, şimdi topluca bir de burada yer vereyim diye düşündüm.

Ay Sarayı, Şans Müziği gibi romanlarıyla çok sevdiğim yazarlardan olmasına rağmen Paul Auster’a kızgınım çünkü kendisi Kehanet Gecesi romanında öz oğlunu ifşa etmiş. Yetmemiş, karısı Siri Hustvedt de Sevdiklerim adında, üvey oğlunu konu eden bir roman yazmış.

En iyisi kızgınlık meselesini burada keseyim de şahsi yorumlarımı işin içine katmadan anlatmaya çalışayım… (Başkalarını eleştirmek kolay ama insan bazı zor konuları çok da rahat yazamıyor.)

Daniel Auster’ın Flickr sayfası

Daniel Auster ve kızı Ruby

Paul Auster’a niçin kızgınım?

Birkaç ay önce Amerikan basını bir haberle sarsıldı. Habere göre 10 aylık bir bebek, minicik bedenine babası tarafından enjekte edildiği söylenen eroinden dolayı ölmüştü. Ruby adlı bebeğin babası, fotoğrafçı ve DJ Daniel Auster’dı. Yazar Paul Auster ile öykücü Lydia Davis’in oğlu Daniel Auster hemen göz altına alındı ama kefaretle serbest bırakıldı, saatler sonra bir metro istasyonunda aşırı doz uyuşturucu almış halde bulundu. Birkaç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşam desteğinden çıkarıldı, altı gün sonra da öldü.

Başlangıçta derin bir sessizlik yaşandı ama çok geçmeden birileri çıkıp arka arkaya konuşmaya başladı. Paul Auster ve Lydia Davis’i yaşananlar hakkında konuşmadıkları için suçlayanlara katılmadığımı baştan söyleyeyim. Bana sorarsanız çok acı çektiklerini tahmin ettiğim bu iki insanın basına demeç vermesi falan hiç gerekmiyor. Düşünsenize, torunlarını feci bir şekilde kaybetmişler, üstelik fail uyuşturucudan beyni süngere döndüğü için ne yaptığını bilmeyen oğulları, zaten o da ölmüş. Hem de aşırı doz uyuşturucudan. Yas sürecini yaşayacaklar elbette. Konuşmazlar, konuşamazlar. Bu konuda üzerlerine gidilmesi zalimlik olur.

Fakat ne yazık ki, içimden geçen bir ses, Paul Auster’ın çok da uzun süre susmayacağını, günün birinde bu olayı onun zihninden geçen haliyle, onun kaleminden okuyacağımızı söylüyor. Nasıl bu kadar emin olabiliyorum? Eh, çünkü daha önce yapmıştı.

Daniel Auster ve Michael Alig 90’larda

Club Kids ve parti canavarları

Parlak bir eğitimin ardından fotoğrafçı olarak genç yaşında ün kazanan ve babasının yazdığı ya da yönettiği Smoke gibi filmlerde küçük roller üstlenerek kendine bir aktörlük kariyeri inşa eden aşırı yetenekli Daniel Auster, 18 yaşındayken Limelight ve Tunnel gibi çılgın eğlence mekânlarında gelişip büyüyen Club Kids hareketinin bir parçası oldu.

Club Kids, bir yandan simli, pullu kıyafetler, platform topuklu pabuçlar ve bolca makyajla ücra yerlere park etmiş tırlar ve kullanılmayan metro istasyonlarında yasa dışı partiler düzenlerken bir yandan da gençlere ecstacy ve benzeri kimyasal uyuşturucu ve uyarıcılar temin eden bir grup insandı. Yola bir dahi çocuk olarak çıkan liderleri Michael Alig, her geçen gün daha da feci bir karaktere dönüşen bir adamdı ve işe bakın ki, o yıllarda cebinde her daim Bret Easton Ellis’in Amerikan Sapığı romanını taşıyan genç Daniel Auster’la sevgiliydi. Alig tanışır tanışmaz aynı evde yaşamaya başladığı genç sevgilisini “Hayatımın aşkı, tanıdığım benden daha deli tek kişi,” diyerek tanıtıyordu etrafa.

Eski “Club Kid” James St. James, Disco Bloodbath: A Fabulous but True Tale of Murder in Clubland adlı anı kitabında bu ilişkiye dair bazı ayrıntıları yazıyor, dileyen oraya bakabilir. (Başrollerini Chloë Sevigny ve Macaulay Culkin’in paylaştığı Party Monster filminde de sonrasında yaşanan dehşet anlatılıyor.) Ben küçük bir özet geçeyim: Bir gece Alig, Club Kid’lerden biri olan uyuşturucu satıcısı Andre Melendez’le tartışmaya giriyorve olay Melendez’in feci şekilde ölümüyle sonlanıyor. Cesedi parçalayarak ondan kurtulmaya çalışan Alig tutuklanıyor. Olay anında evde olduğu bilinen Daniel Auster’sa ailesinin tuttuğu sıkı avukatlar sayesinde paçayı kurtarıyor, mahkemede ifade vermesi bile gerekmiyor. Hadise, Club Kids fenomeninin de sonu oluyor ve zamanla her şey unutuluyor. Ta ki geçtiğimiz aylara, küçük Ruby’nin ölümüne kadar. Sonrasında da Daniel’a soyadından ötürü hoşgörülü davranılmış olabileceği yönündeki spekülasyonlar yeniden hortluyor.

Paul Auster ve Siri Hustvedt

Kehanet Gecesi ve Sevdiklerim’de Daniel Auster

Okuduğum günden beri aklımdan çıkmayan korkunç bir olaylar zinciri söz konusu. Açıkçası Daniel’ı bir canavar olarak düşünmektense fazlaca şımartılmış, hasta ve bağımlı bir genç adam olarak düşünmeyi tercih ediyorum şahsen. Esas kızdığım ailesi, bilhassa da babası Paul Auster ile üvey annesi Siri Hustvedt. Kızılmayacak gibi değil!

Neden? Çünkü önce Siri Hustvedt Sevdiklerim romanında Daniel’ı -Mark adını vererek- anlattı. Romanda Mark, Bill adlı ünlü bir yazarın leş gece kulüplerinin müdavimi olan eroin bağımlısı oğlu. Babasına ve Violet adlı üvey annesine kötü davranan, onları eline geçen her fırsatta tehdit eden duygusuz ve ahlaksız bir çocuk. Benziyor değil mi? Peki ya şu? Mark’ın yakınlaştığı bir clubber da günün birinde Rafael Hernandez adlı uyuşturucu satıcısını öldürmekten tutuklanıyor. Yok artık! Romanın anlatıcısı, “Violet uzun süredir Mark’ın cinayetle ilgili gerçekleri gizlediğinden, her şeyi anlatmadığından kuşkulanıyordu. Mark hepimizi kandırdığı gibi onu da bir güzel kandırmıştı,” diye yazıyor mealen. Başka bir sayfadaysa, “Bill, gittikçe değişen bu çocuğu gene de sevdi. Olmayan oğlunu, hayalet çocuğunu…” diyor.

Paul Auster’a gelince; o Daniel’a birkaç kitabında yer verdi. Mesela Yalnızlığın Keşfi’nde Daniel’in çocukluğu vardı. Kehanet Gecesi’nde ise Trause adlı çok ünlü bir yazarın (Auster isminin anagramı) mirasından mahrum bırakmaya karar verdiği eroin bağımlısı oğlu anlatılıyordu.

Lydia Davis

Daniel Auster, annesi Lydia Davis’ten hangi öyküyü kitabından çıkarmasını istemişti?

Açıkçası üzerine çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Niyetim kimseyi uzaktan yargılamak değil ama Auster-Hustvedt çiftinin Daniel’ı bir malzeme olarak kullanma hırsları açıkçası bana korkunç geliyor. Yardım etmeyi denemiş ve başaramamış olabilirler, o kısmı bilemem ama gene de -hiç değilse- yazmayabilir, zaten aşırı problemli bir çocuğa sevilmediğini, daha da ötesi kullanıldığını hissettirmeyebilirlerdi.

Bu anlamda Daniel’in annesi Lydia Davis belli ki çok daha olgun davranmış, oğlunu yazmak yerine onunla ilişkisini sürdürmüş hatta bazı kitaplarının kapaklarında onun çektiği fotoğrafları kullanmış.

Yazıyı uzatmak istemediğimden bazı ayrıntıları atlıyorum. Ama bir olay var, işte o çok bana biraz dokundu: Öykülerinden birinde o sırada henüz hâlâ hayatta olan annesini anlatmış Lydia Davis ama oğlu Daniel taslağı okuyunca bunun o sıralar çok yaşlı olan anneannesini incitebileceğini söyleyerek annesinden söz konusu öyküyü kitabından çıkarmasını rica etmiş. Lydia Davis de hayatına giren herkesi yazma aşkıyla yaşayan eski eşi ve onun yeni karısı Siri kadar zalim olmadığından, öyküyü kitaptan çıkarmış.

Söyleyeceklerim bu kadar.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments