Egoist okur

Ali Nesin röportajı: Matematik Köyü’nün Delisi’ne sordum

Matematikçi Ali Nesin alışılmış türden biri değil, filmlerdeki adamlara benziyor daha çok. Dünyanın neresinde olursa olsun kafasına estiği gibi davranan ve kendini hep değişik hikâyelerin ortasında bulan, sonunda da mutlaka güzel işler çıkaran bir hayalperest o. Ama rüyalarını gerçeğe dönüştürme yolunda inatçı ve kararlı bir hayalperest. Şirince’deki Matematik Köyü’nü hatırlayın, yeter. “Şirince’nin evrene açılan kapısı” olan Matematik Köyü, mesleğini çok seven bir eğitimcinin dünyayı değiştirmeye bir köyden başlamasının simgesi aynı zamanda. Felsefe Köyü ile Sanat Köyü’nü de unutmamalı… Sanatla arası hep iyi olan, resme, edebiyata ve müziğe tutkun Nesin’in gerçekleşmeyi bekleyen daha birçok hayali var. Mesela spor, ziraat, ilahiyat, biyoloji ve edebiyat köylerinden oluşan bir Eğitim Vadisi… Doğayla bütünleşen tek katlı yapılardan oluşan ve herhangi bir müfredata bağlı kalmayan bir parça korsan, çokça avangart ve özgür akademik fen okulu…

Yayınlanmış eserlerine gelince; çoğu kuramsal matematik kitapları. Ama şimdi elimdeki kitap başka. “Matematik Köyü’nün Delisi” adını taşıyor ve gazeteci Aslıhan Lodi’nin Nesin’le gerçekleştirdiği upuzun, sürükleyici ve fazlasıyla ilham verici söyleşiden oluşuyor. Lodi, Ali Nesin’le aşktan siyasete, öğretmenlikten müziğe, resimden seyahate her konuyu konuşmuş. Benzersiz Ali Nesin evreninin merkezindeki Matematik Köyü’nü ve babası Aziz Nesin’i de elbette… Kitabın yayımlanmasından hemen önce Ali Nesin’e sordum…

ali nesin matematik koyu egoistokur gulenay borekci 4

Ali Nesin

“Matematikçi olmasaydım, ressam ya da çapkın bir kumarbaz olabilirdim”

Ali Bey, Aziz Nesin’i, rüyalarınızda görüp ölmemiş gibi hissederek sevindiğiniz “babanızı” anlatır mısınız?

Kimi zaman sağ olmasına şaşırıyorum. “Sen ölmemiş miydin?” diyorum. “Ben de ölecek göz var mı?” gibilerinden bir yanıt veriyor. Kimi zaman da yarı sağ yarı ölü görüyorum, zor yaşıyor. Ama çoğu zaman hayattaki gibi görüyorum. Yanımda oturuyor, o bir masada ben bir masada çalışıyoruz. Ya da ona bir soru soruyorum. Daha iki gün önce gördüm. Sadece vardı, o kadar, yanımdaydı. Her seferinde müthiş bir mutlulukla uyanıyorum. Birkaç gün sürüyor bu mutluluk. Acaba kendimi, babamı rüyamda görmeye eğitebilir miyim? Küçükken yapardım böyle şeyler. Uyumadan önce rüyamda neler göreceğime karar verirdim ve o rüyayı da görürdüm. Zamanla bu yeteneğim köreldi!

“Hayatımın en âşık ve bohem döneminde bile, gece-gündüz matematik çalışıyordum” diyorsunuz. Matematikle ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz?

Basit geometri ve aritmetikle herkes gibi okul öncesi ve okul yıllarımda karşılaştım. Ama “araştırma” sayılabilecek ilk uzun soluklu problemimi 10 yaşlarındayken çözdüm. Biri, bir iskambil kâğıdı oyunu göstermişti. Hilesi hurdası, üçkâğıdı, el çabukluğu filan yoktu. Belli ki bir mantık işiydi. Yemedim içmedim bir hafta odama kapandım ve oyunun nasıl olduğunu anladım. İkinci ciddi karşılaşmam 1-2 yıl sonra oldu. Bir ağabeyim bana tümevarımla kanıtı anlattı; hayran kaldım.

Matematik benim için uzun süre en korktuğum dersten ibaretti. Sizin hayatınızdaki anlamı ne?

Marksist açıdan bakacak olursak ekmek kapısı! Daha romantik bir açıdan bakarsak doğanın, evrenin dili, mantığı, özü.

Belki haberimiz yok ama matematiğin herhalde hepimizin hayatında bir önemi var…

Aklın olduğu her yerde matematik vardır. Matematik yoksa, akıl da, belli bir düzen de yok demektir. Öngörülebilecek, belli bir düzen içinde tekrarlanan her olayın ardında bir matematik olduğu gibi, kaosun ardında da bir matematik vardır. Matematikle anlaşılamayan sorunları felsefeyle anlamaya çalışırsınız. Felsefe de yetmiyorsa sanat devreye girer. Matematik bilmeyen demiyorum, matematiksel düşünemeyen bir nevi köledir, başına geleceklerin, onun yerine düşünenlerin kölesidir. Çaresizdir. Çözümsüzdür.

Matematiği feda edebileceğiniz ne var?

Yani matematik yerine tercih edebileceğim bir başka uğraş alanı mı? Yok. Ama ikinci seçenek olarak ressam ya da çapkın bir kumarbaz olabilirdim galiba.

Kadınlar konusunda neden iyi değilsiniz?

Hangisi söyledi?

Kimse söylemedi, sizden okudum. Kitabınızdaki başka şeyler de okudum. Gençken ısınacak odun için ağaç keseceğiniz yerde metruk evlerin kapısını çerçevesini söküp yakıyormuşsunuz. “Böyle çok ev bitirdik” diyorsunuz. Herkesin hayatında bu tür hikâyeler mevcut mudur, yoksa siz mi şanslıydınız?

Herkesin hayatı ilginçtir herhalde. Hem iç dünyası hem de yaşadıkları, gördükleri, düşündükleri… Ama benim hayatım pek o kadar hareketli geçmedi. Hep kalem kâğıtlaydım.

“Sisteme karşı koymak gibi bir amacım hiç olmadı. Ama hayatımın amacını gerçekleştirmeme imkân tanımıyorsa, sistem mistem dinlemem.” Anarşist ruhunuzu kimden aldınız?

Hocam geldi Matematik Köyü’ne. Yaptığımız harikaları gördü. Bütün bunların ruhsatsız yapıldığını öğrenince, “Sen zaten hep istediğini yaptın!” dedi. Eğer sonunda ölüm ya da işkence filan yoksa kimse bana istemediğim bir şeyi özgür irademle yaptıramaz. Ergenlikte başladı bu. Okulu da bu nedenden hiç sevmedim. Üniversitede bile derslere pek girmezdim.

Sevan Nişanyan da var kitapta elbette. Onunla benzer insanlar mısınız?

Çok farklıyız. Tek benzer yanımız aklımızı kullanmamız sanırım.

Büyük bir rüyanız var. Eğitim vadisi hayalinizi anlatır mısınız?

Kocaman bir vadi. Küçüklü büyüklü onlarca köy. Her biri bir başka eğitim konusunda hizmet veren ve her biri bağımsız. Konusunda uzman biri tarafından yönetilen. ‘Korsan eğitim vadisi’ diyorum ben. Muhteşem olur. Ama bunu yapmaya kişilerin gücü yetmez. Arkasında ya bir endüstri ya da devlet olmalı. Nerede bizde bu kadar akıl?

Yine bir cümle, kitaptan… “Burası benim evimdi, aptallar benim aptallarımdı, cahiller benim cahillerimdi! Yurtdışındaki salaklar umurumda olmazken Türkiye’dekilere kâh üzülüyor kâh kızıyordum.”

Tabii öyle. Hep öyle değil midir? Elâlemin çocuğunun yaptığı haylazlıklar pek umurunda olmaz ama kendi çocuğunun yaptığı haylazlıkları canında hissedersin. Burası da benim ülkem; sorunlarını iliğimde hissediyorum.

ali nesin matematik koyu egoistokur gulenay borekci 2

Solda güzel günlerden bir aile fotoğrafı. Sağda ise bir üçlü… Öndekiler Ali ve Ahmet Nesin, arkada harıl harıl çalışansa elbette babaları Aziz Nesin.

Matematik Köyü’nün Delisi’nden parçalar

AZİZ NESİN

“Bir oğul, babası öldükten sonra büyüyor”

“Babam hep masallar anlatırdı. O kadar güzel anlatırdı ki… Aynı masalı kırk defa dinlemekten sıkılmazdık. Babamdan dinleyince, en basit konunun bile büyüsüne kapılırdınız. Ama çok zamanı yoktu; her zaman para kazanmak zorundaydı, çalışmalıydı, sürekli de çalışıyordu zaten. Geceleri ona yalvarırdık ‘Bize masal anlat’ diye, dayanamaz anlatırdı.”

“Hayatımda kendimi yanında en rahat hissettiğim kişi babamdır. Beni anlar, kusurlarımı bağışlar, beni koşulsuz sever… Daha ne olsun? Öldüğünde hayatımda büyük bir boşluk oldu. Ölümünü hâlâ tam olarak kabullenmiş olduğumu söyleyemem. Ama galiba bir oğul, babası öldükten sonra gerçek anlamda büyüyor. Babam öldükten sonra kendimi yalnız ve savunmasız hissettim. Kendi başıma kalmıştım. Artık düşüncelerine güvendiğim, en uçuk düşüncelerimi sınadığım, her türlü sorunun üstesinden gelen kişi yoktu.”

Aziz Nesin’in mektubu

“… Oğlum bana akıl vermeye kalkıyor diye kızacak enayi babalardan değilim çok şükür. Oğullarımın aklını gereksindiğim zamanlarım da olur elbet. Kendisini dünyanın en akıllısı sananlar, dünyanın en aptallarıdır. Benim de elbet göremediğim eksiklerim, yanılgılarım, yanlışlarım vardır. Oğlum, 25 yıllık evliliğimde 25 saat mutlu olmadım, müthiş işkenceler çektim. Evet başka kimse dayanamaz, katlanamazdı. Belki birbirimize göre eş değildik ama annen kime göre, hangi erkeğe göre eş olabilirdi ki? Benim bildiğim dünyanın en şanslı kadınıymış. Bunu kendisine çok söyledim, çok anlattım. Oğlum iyi koca oldum, iyi eş oldum, iyi arkadaş oldum ve aslında iyi, çok iyi insanım. Kendimi övmek için söylemiyorum ama böyle. Hep veren insanım. Ne yazık ki, ben bu işi beceremedim. Siz oğullarımın evliliği başarmanızı diliyorum. Bizim kitabımızda ihanet yoktur. Çok söylendiği gibi, benim bütün başarısızlığıma karşın, evlilik modası geçmiş bir kurum değildir. Karınıza hiç ihanet etmeyin. Bu yüzden hep sizden çok genç kızla evlenin deyip durmuştum. Çoğunlukla kadın erkekten önce yaşlanıyor. Karınızdan bıkıp ona ihanet etmenizi istemiyorum. Ben etmedim hiç. Yaşamıma başka kadın girdiyse, buna zorunluydum, artık annen benim eşim değildi. Nikâhın yetmediğini hep anlattım…”

“Babamın günlüklerini çözebilmek için Osmanlıca öğrendim”

“Osmanlıca öğrenmeye babamın elyazmalarını, vakıf arşivindeki günlüklerini çözebilmek için başladım. Elifba kitabını aldım ve birkaç günde çat pat okuyabilir duruma geldim. Sabahlara kadar çalışıp bir kelime okuduğumda sevinçten dans ediyordum odada. Bu mücadele bir ay kadar sürdü. Giderek hızlandım. Ama şimdi unuttum! Çok zorlanıyorum. Okumaya okumaya körleşiyor insan. Herkese de öneririm. Büyük zenginlik.”

ali nesin matematik koyu egoistokur gulenay borekci 3

Solda, matematiğe ilk âşık oluş. Sağda, Matematik Köyü’nün logosu olan horoz.

HAYAT

“Kendimi bir dünyada kaybetmekten çok hoşlanıyorum”

“İsviçre’ye gideceğim günün arifesinde babam beni odasına çağırdı. Uzun, çok uzun bir konuşma yaptı. Benim matematiksel bir kafamın olduğunu, bu tür insanların kendi deneyimine göre çok tutkulu olduklarını, bir tutku için hayatlarını ziyan edebileceklerini söyledi, bu konuda beni uyardı. Kadın, içki, kumar ama en önemlisi uyuşturucu. Uzun uzun hapishanede tanıdığı müptelalardan söz etti. Uçacağım sanıp beşinci kattan atlayanları anlattı. Çok etkilendim. Ve gerçekten cdikkatli oldum. İki defa Las Vegas’a kumar oynamaya gittim mesela, ama yanıma kaybedebileceğim kadar para alıp cüzdanımı karıma teslim ettim. Uyuşturucu da kullandım gençliğimde birkaç defa, o zamanlar kullanmayan mı vardı, ama hep dikkatliydim. Biraz abarttığım, biraz değil çok abarttığım oldu ama hemen doğru yola girdim. Doktora öğrencisiyken Amerika’da zengin işadamlarıyla poker ve tavla oynadım. Genelde kazanırdım ama çok dikkatli oynardım. Ve pek sık oynamamaya dikkat ederdim. Benimkisi kumardan öte, kendini kaybetme isteği. Kendimi bir dünyada kaybetmekten çok hoşlanıyorum. Bu dünya zihinsel olsun da ne olursa olsun. Saçma sapan bir bilgisayar oyunu olabileceği gibi, kumar da olabilir, dünyada kimsenin çözemediği bir matematik problemi de. O dünyadan büyük bir haz alıyorum. Başka hiçbir şeye değişmem.”

“Benim yasalarım vicdanımda yazılıdır”

“Benim yasalarım vicdanımda yazılıdır, ben o yasaları dinlerim. Bilerek kötü bir şey yapmam. Bugün gelip Matematik Köyü’nü yıksalar, hemen akşama elime malayı alıp yeniden inşaata başlarım. İdam da artık kalktığına göre, hiçbir şansları yok. Hapse bile atsalar…”

“İyi öğretmen olmak için çocukları sevmek lazım”

“24 yaşımdan sonra hep sevdiğim işi yaptım ve ben sevdiğim işi yapayım diye insanlar bana para verdiler! Mutlu bir hayatım olduğunu söyleyebilirim. İyi öğretmen olmak için de çocukları çok sevmek lazım.

“Türkiye beni dayanıklı yaptı”

“… Artık sataşmalar umurumda bile değil, başta çok üzüyordu. Özellikle beni babamla karşılaştırdıklarında; ama şimdi alıştım. Ve bu karşılaştırmayı yapanlarda pek beyin kırıntısı olmadığını anladım. Zaten çoğunluk, zamanla fikir değiştiriyor, beni haklı buluyor, haklı bulmasa da fikir ayrılığına alışıyor. Bir de tabii somut bir şeyler yapıyorum. İnsanlar bunu çok umursuyor. Yani meyhane köşelerinde söylev çekerek vatan kurtarmıyorum, gençler için elimi taşın altına sokuyorum. Bu da beni bir nebze de olsa affetmelerini sağlıyor herhalde. Ta çocukluğumdan tanıştığım, bildiğim insanlar; ağabey, amca dediğim kişiler selam vermez oldu, kimisi televizyonlarda aleyhime bas bas bağırdı. Üzücü tabii. İnsanın geçmişinden bir parça kopuyor.”

“Yaşamsal dertleri olan kişi, bilim yapamaz”

“Aziz Sancar gibi biri Türkiye’de mümkün değil yetişemezdi. Sadece eğitim ya da araştırma imkânı olmadığından değil, hayat da müsaade etmezdi buna. Bilim insanı dediğin fildişi kulede yaşar. Yaşamın gerçeklerinden kopuktur; ekmeğin fiyatını bilmez, havagazı, su, elektrik gibi sorunları yoktur, bürokrasiyle işi olamaz, geçim derdi hiç olamaz. Yaşamsal dertleri olan kişi, bilim yapamaz. 24 saatini araştırmana verebilmelisin, başka sorunların olmamalı. Başka türlü başarıya ulaşmak mümkün değildir. Öğleden sonraları günde iki saat bilim yapılmaz.”

“Teknolojiyle aram hiç iyi olmadı”

“… Mesela araba kullanmasını bilmiyorum, hiç de heveslenmedim. Babam Sovyetler’den bize elektrikli oyuncak trenler, fotoğraf makineleri filan getirirdi. Kardeşim Ahmet hemen içini açar, bozardı. Ben de ona, ‘Yahu yapma, kurcalama, bozacaksın, hep bozuyorsun’ derdim. ‘Merak ediyorum nasıl çalıştığını’ diye inat ederdi. ‘Nasıl çalışıyorsa çalışıyor, bırak çalışsın… Sana ne!’ İşte bu kadar ilgisizdim. Telefon nasıl çalışır, hâlâ bilmem! Güneş tutulmasıymış, telgrafmış, artezyen kuyusuymuş, hiç ilgim yok.”

“Aşk, bir nevi hastalık”

“Aşk, bir nevi hastalık. Normal bir durum değil. İyi bir şey de değil. Sevgi çok daha derin ve saygıdeğer.”

ali nesin aslihan lodi egoistokur

Röportaj sonrası fotoğrafı. Ali Nesin ile “Matematik Köyü”nün Delisi’ni hazırlayan gazeteci Aslıhan Lodi.

SİYASET

“Kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine daha toleranslıyım sanırım”

“Çok uzun yıllar kaldım yurtdışında ama kendimi hiç oralı hissetmedim, her zaman bir yabancı oldum. Hayat Türkiye’de anlam buluyordu benim için. Batı’da sistem çok oturmuş; herhangi bir değişiklik yapmak mümkün değil. Yetiştirdiğim öğrenciler CIA’de, FBI’da, orduda görev alıyorlar ya da kapitalizme ve emperyalizme hizmet ediyorlar; birey çok güçsüz. Ayrıca kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine daha toleranslıyım sanırım. Fransa ya da Amerika’dakilere dayanamıyorum. Batı ekolünden miyim gerçekten? Bir nebze öyle. Ama Batı’ya bayıldığım söylenemez. Bir gün bir Fransız bürokratına ‘Siz şairlerinizi, ressamlarınızı, yazarlarınızı hak etmiyorsunuz!’ diye bağırmıştım. Batı’nın yetiştirdiği büyük insanlar önünde şapka çıkarmamak mümkün değil. Muhteşem bir kültür ve birikim. Halkı için aynı hayranlığı beslediğimi söyleyemeyeceğim.”

“AKP’nin Türkiye’de önemli değişiklikler yapacağını anlamıştım; yaptı da, 80 küsur yıllık vesayeti kaldırdı”

“Ben hep sol partilere oy verdim, ulusal değil, özgürlükçü sol partilere. CHP’ye de hiç oy vermedim. Yani ‘yararlı oy’ ilkesine hiç uymadım. Ama AKP’nin Türkiye’de önemli değişiklikler yapacağını anlamıştım; yaptı da. 80 küsur yıldır başımızda olan bir vesayeti kaldırdı. Şimdi yerine yeni bir vesayet geldi. Doğru. Ama bu vesayet bir seçimle gidebilecek türden bir vesayet. Oysa daha önceki vesayetten seçimle kurtulmak mümkün değildi. Bunu göz ardı etmemek lazım. Bu vesayet seçimle ve ömürle sınırlı. Dolayısıyla bunu büyük bir gelişme olarak görüyorum.”

“PKK varoluş nedenini kaybetti, belki yegâne nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hoyratlığı”

“Kürt sorunu konusunda AKP büyük atılım yaptı. Artık Kürtçe serbest; kitaplar, dergiler çıkıyor, TV kanalları var. İnsanlar çocuklarına Kürtçe ad verebiliyorlar, mahkemelerde Kürtçe konuşulabiliyor, değişen köy ve kasaba adları tekrar eski adlarına dönüyor. Bütün bunlar AKP’nin hamleleri ve tabii ki Kürt Hareketi sayesinde. Kürtlerin tek bir sorunu kaldı: Kürtçenin ana dil olarak Anayasa’da tanınması. Bir de özerklik sorunu var ama o sorun tüm Türkiye’nin sorunu. Ana dil ve özerklik sorunları ancak masada çözülür. Bu sorunların çözümü dağda değildir. Bu yüzden PKK’nin varoluş nedenini kaybettiğini düşünüyorum. Belki yegâne nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hoyratlığı. Eğer Türkiye Cumhuriyeti ve Kürt Hareketi masaya oturmayı kabul ederlerse, Türkiye’nin pek yakın bir gelecekte Kürt sorunu diye bir sorununun kalmayacağına inanıyorum.”

“Barış İçin Akademisyenler metni haksız ve kutuplaştırıcıydı”

“Barış İçin Akademisyenler metninden hemen önce Diyarbakır’a gidilmişti. Tam bir savaşın ortasındaydık. Belli ki bizim ziyaretimizden dolayı savaşa bir gün ara verilmişti. Metin birkaç gün sonra ortaya çıktı. Açıkçası büyük bir hayal kırıklığıydı. Her şeyden önce haksız bir metindi. Bundan da öte savaş sırasında yazılacak metin değildi. Kanı durdurmayacağı gibi tam tersine kutuplaşmayı teşvik edici bir metindi. Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın ve adalet sisteminin tepkisi o kadar gereksiz ve yersizdi ki, o metin birden hak etmediği bir değer kazandı.”

“Sosyal medya mahalle baskısı altındaki kişiler için büyük özgürlük”

“Artık herkes sosyal medyada okuyor, yazıyor, tartışıyor, kavga ediyor; okullarda görmediği tartışma kültürünü sosyal medyada öğreniyor. Sosyal medyada anonim olunabilir, bu da mahalle baskısı altındaki kişiler için büyük özgürlük. İnternette bilgi kaynakları da var. Ücretsiz erişebileceğiniz dünya kadar kitap, ansiklopedi, web sitesi… Babamın ya da benim yetiştiğim ortamla bugün aynı mı? Facebook sayfamda dincisi de var, milliyetçisi de, komünisti de… Tabii henüz tartışma adabını öğrenmemiz için çok erken, ama yavaş yavaş yerleşecek. Orada kışkırtıcı şeyler yazıyorum. Sabah kalkar kalkmaz yüzünü yıkamadan sayfama girip bir önceki gecenin zevzekliklerini okuyanlar var. 50 bin kişi takip ediyor yanılmıyorsam. Hakaret edenler çok oluyor. Nadiren birilerini engelliyorum. Daha dün bir eşek sıpası bana ‘yavşak’ demiş! Dokunmadım, orada duruyor yorumu.”

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments