Bir Borges öyküsünün içinde olduğumu nasıl anlarım?
“Biri dedi ki: Sen uyanıklığa değil, önceki bir düşe uyanmışsın.O düş bir başka düşle sarmallıdır, o da bir başkasıyla ve bu böyle sonsuza kadar gider, sonsuz da kum tanelerinin sayısıdır. Geriye dönerken izlemen gereken yolun sonu yoktur ve sen bir daha gerçekten uyanmadan öleceksin.”
The Toast adlı internet sitesinde bulduğum bir testi sizinle de paylaşmak istedim. Hayatınız bir Borges öyküsüne benziyor. Ama hangisine? Hem ne biliyorsunuz, belki farkında değilsiniz ama belki de siz aslında “şimdi ve burada” değil, bir Borges öyküsünün içindesiniz. Anlamanın yolu var mı? Tabii ki. Aşağıdaki soruların tek bir tanesine bile ‘evet’ derseniz, kara kara düşünmeye başlayabilirsiniz. Yahut da durumun tadını çıkarmaya…
Bir Murakami romanının içinde olduğumu nasıl anlarım?
Görüyorsunuz; ben de bir Borges evreninde kayboldum. Bir Borges evrenin. Tek umudum yazarın sayısız suretlerinden birinin beni bulabilmesi…
Burada mıyım, yoksa yolumu bir Borges öyküsünde mi kaybettim?
Bir Borges öyküsünün içinde kayboldun, çıkamıyorsun. Öğrenmenin yolu var mı? Dene. Aşağıdaki soruların tek bir tanesine bile ‘evet’ dersen, başını ellerinin arasına alıp kara kara düşünmeye başlayabilirsin. Yahut da durumun tadını çıkarırsın. Anlatması güç. Anlayamazsın… Sadece başla!
Var olmayan bir kütüphanedesin ve berbat hissediyorsun.
Öyküyü yazan mı sensin yoksa öykü mü seni yazıyor bilemiyorsun.
Güney Arjantin seyahatinde başına çok kötü bir şey geliyor.
Bir kürenin içinde ayakta duruyorsun. Merkezi her yer, çevresiyse hiçbir yer. Dehşete kapılıyorsun.
Yakınındaki herkes Kabala’da kusursuz bir şekilde gizlenmiş plana uygun şekilde, teker teker öldürülüyor.
Bir İskoçyalı sana hayatını mahvedecek bir kitap satıyor.
Kızıl saçlı bir kadın sana aslında zaten hep bir ölü olduğunu anlatıyor.
Çölde kayboluyorsun. Tek harita var; çölün kendisi.
Bir cinayet işliyorsun ama bundan çok da emin değilsin.
Baktığın her yerde tekinsiz bir eşkenar üçgen görüyorsun.
Trendeki kondüktör sana kaba davranıyor, meğer bir zamanlar Babil’de kralmış.
Rüya görüyorsun. Hiç var olmamışsın. Doğuyorsun. Borges’in muğlak bir versiyonu gibisin ve bin yıldır ölüp duruyorsun.
Eli bıçaklı bir güney Amerikalı kovboy sana kahkahalarla gülüyor. Eyerinde kan lekesi var ama sen aslında dört gündür hastanedeymişsin. Eyer falan da yokmuş ortada. Bir bakıyorsun, bıçak senin elinde. Kimse gülmüyor.
Bomboş bir şehrin ortasında tek başına yürüyorsun. Bu şehir aynı zamanda bir kaplanın cesedi. Issızlığın ortasında sana yoldaşlık edecek tek bir kişi var, o da aslında var olmayan bir kişi. Ve senin peşine düşmüş durumda.
Bir insansın evet ama aynı zamanda bir aritmetik formülüsün, anlatması güç, anlayamazsın.
Bir labirentin derinliğinde ölüyorsun.
Çok teşekkürler. Bu ilginç testi görünce epeydir JLB öykülerinin çatallanan yollarında dolanan biri olarak şu metni Borgesseverlerin bilgisine sunmadan geçemedim :) => http://canerfidaner.wordpress.com/2014/08/21/registannamenin-oykusu-2/
:))