Egoist okur

Leziz yemekler ve kadehteki o şakacı parıltı

Macar Kültür Merkezi’nden “Ágota Kristóf için de bir yazar masası kuruyoruz, gelir misiniz?” diyerek aradıklarında düşünmeden koşup gittim. Önceki “Bir Yazar Masası” etkinliklerini kaçırmıştım ama en sevdiklerimden Ágota Hanım için olanı kaçıramazdım. Ayrıca masayı kuranlar Eylül Görmüş ve Türk mutfağını Macaristan’da tanıtmak gibi harika bir işi de üstlenmiş olan ünlü şef Ágnes Tóth olacaktı. Etkinlik mekanı İstanbul’un yeni hip kitapçısı Minoa Pera’ydı.

Ágota Kristóf’un dilini masallardan ödünç alan üçlemesi
Ágota Kristóf’tan bir yazma dersi

Liszt Enstitüsü: Macar Kültür Merkezi

Ágota Kristóf, Macar Kültür Merkezi tarafından düzenlenen Bir Yazar Masası etkinliği, yemeklerimiz, Eylül Görmüş ve aşçımız Ágnes Tóth ve tabii ki şakacı Tokay şarabımız. Eh, Ágota Hanım ne derdi bu şakacılığa bilmem ama biz gayet hoşnuttuk halimizden :)

Bir Yazar Masası: Leziz yemekler ve kadehteki o şakacı parıltı

Ágota Kristóf hayranlığım herkesçe malum. Vaktiyle Afa Yayınları’ndan çıkmış üç novella’sını (Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan) geçmişte kim bilir kaç arkadaşıma hediye etmişimdir. Kitapları yeniden basılsın diye bir yerlerde defalarca yazdım da… Neyse ki geçtiğimiz yıl Kristof’un sırf bu harikulade üçlemesi yeniden yayımlanmakla kalmadı, diğer kitapları da basıldı.

O yüzden Macar Kültür Merkezi’nden “Ágota Kristóf için de bir yazar masası kuruyoruz, gelir misiniz?” diyerek aradıklarında düşünmeden koşup gittim. Önceki “Bir Yazar Masası” etkinliklerini kaçırmıştım ama bu kez konu en sevdiklerimden Ágota Hanım’dı, kaçıramazdım. Ayrıca masayı kuranlar Eylül Görmüş ve Türk mutfağını Macaristan’da tanıtmak gibi harika bir işi de üstlenmiş olan ünlü şef Ágnes Tóth olacaktı. Etkinlik mekanı İstanbul’un yeni hip kitapçısı Minoa Pera’ydı.

Tabii en çok yemekleri merak ediyordum çünkü Ágota Kristóf bana sorarsanız kitaplarından esinle sofralar kurulabilecek o iştah açan yazarlardan değildi. Eh, Ágnes Tóth da bunun farkındaydı besbelli, Macar gastronomisinin çok yönlü yüzünü yansıtan menüyü hazırlarken yazarın yapıtlarından değil, doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği bölgeden ilham almıştı.

Sevdim mi bu sofrayı? Evet, lezzet konusunda epey maceracı sayılırım, denemekten çekinmem. Dolayısıyla o geceki yemekleri de denedim ve sevdim. Hem ufak bir sakatlık geçirmeme ve ayağımdaki dayanılmaz ağrıya ragmen. O gece normalde sevmeyeceğim haşhaşlı apfelstrudel bile buruk tadına rağmen çok güzel geldi bana. Hele ilk baştaki sebze çorbasının ufak tefek farklılıklar dışında Eğinli anneannemin yaptığı kış çorbasının neredeyse aynısı olduğunu fark edince içim iyice ısındı. Tabii Ágnes çorbanın lezzetini arttırmak için ekşi krema kullanmıştı, anneannem bunun yerine bugün artık eskisi kadar üretilmeyen sert Eğin peyniri kullanırdı ama o kadar fark olacak artık.

Bana ilginç gelen şey iki şey vardı: Birincisi, Macarların yemeklerde meyve kullanmaya bayıldıklarını fark ettim. Bugüne dek gittiğim öteki doğu Avrupa ülkelerinde ve tabii anneannemin Eğin’inde de bu vardı. Bizim akşamımızda etin yanına eşlikçi olarak sunulan ekşi erik püresi nefisti mesela. İkincisi, gene diğer birçok doğu Avrupa halkları gibi Macarlar da yeraltı lezzetlerini, yani toprağın altında yetişen şeylerle beslenmeyi belli ki çok seviyorlar. Patates, havuç, soğan, sarımsak, mantar… Ágnes’e sormadım ama eminim mutfaklarında pancara, turpa falan da bolca yer veriyorlardır. (Söylememe gerek var mı, bu da Macar mutfağını sevmem için bir nedendi elbette.)

Filmlerden, romanlardan bildiğim ama daha önce Macaristan’a hiç gitmediğim için tatma fırsatı da bulamadığım Tokay şarabına ise resmen bittim. Üstelik hikayesini ilk dinlediğimde vazgeçme eğilimi göstermeme rağmen… Meğer Tokay şarapları küflenmiş üzümlerden yapılıyormuş. Ne tuhaf değil mi? Normalde üzüm bağlarında küf belki de en istenmeyen şeydir, toprak üzümler küflenmesin diye özenle kuru tutulur, ilaçlamalar aksatılmaz falan… Fakat Macaristan’ın Tokay bölgesinde gece ile gündüz arasındaki sıcaklık çok fazlaymış, yani gece nemlenen üzümler gündüz hızlıca kuruyormuş ve bu da küflenseler bile küf yüzünden çürümelerini önlüyormuş. Bilhassa Botrytis Cinerea adı verilen küf cinsi bu müthiş tatlı ve yumuşak şarabın üretilebilmesinin öncelikli sebebiymiş. Tokay şarabının nefaseti bir yana altın sarısı rengi, kadehteki şakacı parlayışı mükemmeldi.

En çok neyi sevdin derseniz, eskiden adını söylediğimde Agatha Christie ile karıştırılan Ágota Kristóf’un hak ettiği kıymeti görmesine tanıklık etmek, Eylül’ün her şeyi özetleyen sohbeti, Ágnes Tóth’un iştahlı Türkçesi ve Macar Kültür Merkezi Müdürü Áron Sipos ile yardımcısı Gergő Kovács’ın ev sahipliği unutulmazdı. Çocukken ilk okuduğum kitaplardan birinin yazarının bugün Macaristan’da bile az hatırlanan Zsigmond Moricz olduğunu söylediğimde Gergő Bey’in şaşkınlığı da çok tatlıydı. Eh, ne diyoruz o halde? Sağolsun bir vakitlerin şahane Milliyet Çocuk Kitapları.

Umarım Ágota Kristóf’un ülkesini gidip görmek de nasip olur bir gün.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments