Deborah Harkness: “Tarih dedikleri dedektiflik, roman ise simyanın ta kendisi”
Şu sıralar yayıncılık dünyasındaki en popüler karakterler cadılar. Üstelik masallardan bildiğimiz cadıların aksine 21. yüzyıl cadıları güzel, masum, iyi kalpli ve neşeli… Anlaşılan 17. yüzyılda Salem’de kurulan ve binlerce genç kadının yakılmasıyla sonuçlanan cadı mahkemelerinin intikamı nihayet alındı ve görünen o ki cadılar beraat etti.
Cadılı kitaplar arasında en dikkat çekici olansa bir aşk hikayesi, yani tarihçi Deborah Harkness’ın imzasını taşıyan A Discovery of the Witches. İçinde büyü, simya ve tarih var. Küçükken cadıcılık diye bir oyun icat etmiş biri olarak ben tabii kitabı görür görmez üzerine atladım. Aşk romanlarını sevdiğim ve hep sihire kalpten inanabileceğim bir dünya hayal ettiğim için de çok sevdim. Görüyorsunuz, benim de yaramaz zevklerim var :)
Deborah Harkness’tan Cadıların Keşfi
Yeni bir şey değil, zaten biliyorsunuz, Harry Potter dizisi, çocuklar için sihirli bir dünyanın kapılarını açmıştı. O kapıdan kaçamak bir şekilde yetişkinler de girebiliyordu ama resmen kabul edilmeleri, yani kendileri için yazılmış kitapları okuyabilmeleri için 21. yüzyılı beklemeleri gerekti. Son 10 yıldır yayın dünyasındaki en popüler kahramanlar vampirler, kurt adamlar, zombiler ve periler… Çok satan kitap listelerinin başında hep onların hikayeleri var.
Lakin son birkaç yıldır en sevilenler hangisi derseniz cevap daha da şaşırtıcı: Cadılar. Tarihçi Deborah Harkness’ın akademik çalışmalarına bir parça ara verip eğlenmek için yazdığı A Discovery of Witches adlı romanın iki yıl önce kazandığı sansasyonel başarının ardından şimdi neredeyse herkes cadıların aşklarını ve maceralarını yazıyor. Üstelik 21. yüzyılın cadıları, masallardan tanıdığımız karga burunlu, çirkin ve kötü kalpli mahluklara hiç benzemiyor. Hepsi güzel, masum, iyi kalpli ve gün ışığı kadar neşeli… Yani S17. yüzyılda alem’de kurulan ve binlerce genç kadının yakılmasıyla sonuçlanan cadı mahkemelerinin intikamı nihayet alındı ve cadılar beraat etti.
Yayın dünyasındaki cadı fenomeninin yaratıcısı Deborah Harkness nevi şahsına münhasır bir yazar. Doğa üstü unsurları olan aşk romanlarıyla listelerin zirvesine yerleşse de aslında saygın bir akademisyen olarak tanınıyor. Uzmanlık alanı 16. yüzyıl İngiltere’sinde simya, büyü ve diğer gizli bilimler. Romancılığının yanı sıra birçok araştırma kitabı da var. Mesela kariyerinin başlarında, bilinen en ünlü kara büyücülerden Dr. John Dee’nin biyografisini yazmıştı. (John Dee’s Conversations with Angels: Cabala, Alchemy, and the End of Nature, Cambridge University Press, 1999) Tabii Harkness’ın en büyük başarısı, 1994’te John Dee’nin kayıp el yazmalarından birinin iki nadir kopyasını British Library ve Bodleian Library’nin tozlu köşelerinde bulup gün ışığına çıkarmasıydı. Anlaşılan yazarın 16. yüzyılda yaşayan ve kraliçe I. Elizabeth’in doktoru ve aşığı olarak da bilinen John Dee’yle yakın ilişkisi halen sürüyor. Zira A Discovery of Witches’ın devam romanı Shadow of Night’taki esas karakterlerden biri Dr. Dee.
Bu iki romanın olağanüstü popülerliğinin ardında yatan sebeplerden biri Harkness’ın insanların, cadıların, vampirlerin ve deamon’ların bir arada yaşadığı modern ve ikna edici bir dünya yaratabilmiş olması. Birbirlerinin alanlarına bulaşmadıkları sürece bu dört topluluk yeryüzünde mutlu mesut bir hayat sürdürebiliyorlar.
Daha önemlisiyse yazarın ele aldığı konuya son derece hakim olması. Simya ve büyü üzerine yaptığı çalışmalar sayesinde gizemli bilimlerle ilgili neredeyse bilmediği şey yok. Tarihçi olmanın avantajlarından da sonuna dek yararlanıyor. Mesala cadı olarak doğmasına rağmen büyü yapmamaya kararlı kahramanı güzel Diana’nın âşık olduğu Matthew bir vampir ve tam 1500 yaşında. Matthew’un yaşıyla Harkness’ın tarih bilgisi bir araya gelince, biz de kendimizi içinde bol miktarda hakikatin yer aldığı iki fantastik romanla baş başa buluyoruz. İlk roman günümüzde geçiyor. İkinci romandaysa Diana ve Matthew zamanda yolculuk yaparak 16. yüzyıl İngiltere’sine gidiyorlar. İşte o kısım hakikaten çok eğlenceli. Çünkü sayfalar arasında Shakespeare başta olmak üzere dönemin bütün ünlü simaları birer roman karakteri olarak boy gösteriyor. Yunan mitolojisinde ve okültizmde çok önemli bir yeri olan daemon’lar Harkness’ın evrenine insan anne ve babalardan doğan, olağanüstü yetenekli ama tekinsiz, tehlikeli ve huzursuz ruhlar olarak girmiş. Bu evrende Christopher Marlowe, Oscar Wilde, Jim Morrison ve Jimi Hendrix, gibi büyük sanatçılar aslında birer daemon. Düşününce, hiç de olmayacak şey gibi gelmiyor insana doğrusu.
“Tarih dedikleri dedektiflik, romansa simya”
Harkness tarihçiliğin bir nevi dedektiflik olduğunu düşünüyor. “Tarihçi olarak polisiye olayları araştıran dedektiflerden pek de farklı değilim. Tarihçiler de dedektifler gibi önce kanıtları toplar, ardından hepsini bir araya getirerek anlamlı ve gerçeğe uygun bir resim oluşturmayı dener. Bir tarihçinin kafasını en karıştıran ve cevaplanması güç sorular kişilerin şahsi motivasyonlarına dairdir. Öte yandan ben aynı zamanda bir romancıyım. İşimin bu kısmı simyacılığı andırıyor. Biraz şundan, biraz bundan alıyorsun, karıştırıyor ve tek tek o parçaların hepsinden daha muazzam bir bütün elde ediyorsun. Simyacılık da, romancılık da zaman ve sabır istiyor, dahası başarısız olmaya aldırış etmeden defalarca deneme cesareti gerektiriyor.”
Sihir, kitaplar ve şarap
17. yüzyılda kurulan cadı mahkemelerinin geçtiği Salem’de yani Massachusetts’te doğdu. Tarihçi olarak çok uzun yıllar İngiltere’de görev yaptı. British Library’den sonra Henry E. Huntington Library, Folger Shakespeare Library, Bodleian Library ve All Souls College Library’de çalıştı. Özel ilgi alanı Avrupa ve İngiltere’de büyünün tarihi. Bugün Güney California Üniversitesi’nde Avrupa tarihi dersleri veriyor. Bir şarap tutkunu ve eksperi de olan Deborah Harkness’ın Good Wine Under $20 adında bir blogu var. A Discovery of Witches ve Shadow of Night’ın devamını yazdıktan yani All Souls Üçlemesi’ni tamamladıktan sonra bir daha cadılarla ilgili roman yazmayı düşünmüyor.
Gülenay Börekçi, Habertürk
Subscribe
0 Comments
oldest