Egoist okur

İlk aşkın komik ve hüzünlü öyküsü: ELEANOR & PARK

Güzel aşk romanları başka dünyalardan gelen benzer ruhların buluşmasıdır. Satürn’den, Plüton’dan değil, zengin-yoksul, güzel-çirkin, iyi-kötü, genç-yaşlı, Doğulu-Batılı, ne bileyim, yeraltı-yer üstü gibi farklılıklardan bahsediyorum. Klişeleri arttırabilir, işin içine orijinal buluşlar da katabilirsiniz ama değişen bir şey olmaz. Romanlarda âşıklar hep “uzaklardan” bulur birbirlerini. “Çalıkuşu” Feride ile sinir kuzeni Kâmran gibi aynı evde büyümüş olsalar bile… Eh, bu yüzden aşk romanlarında esas ilgilendiğimiz şey, konudan ziyade üslup ve ayrıntılar olur. Yani bir romana devam edip etmememiz sadece yazarın hünerine bağlıdır.

eleanor park pegasus yayinlari egoistokur

İlk aşkın komik ve hüzünlü öyküsü: ELEANOR & PARK

Güzel aşk romanları başka dünyalardan gelen benzer ruhların buluşmasıdır. Satürn’den, Plüton’dan değil, zengin-yoksul, güzel-çirkin, iyi-kötü, genç-yaşlı, Doğulu-Batılı, ne bileyim, yeraltı-yer üstü gibi farklılıklardan bahsediyorum. Klişeleri arttırabilir, işin içine orijinal buluşlar da katabilirsiniz ama değişen bir şey olmaz. Romanlarda âşıklar hep “uzaklardan” bulur birbirlerini. “Çalıkuşu” Feride ile sinir kuzeni Kâmran gibi aynı evde büyümüş olsalar bile… Eh, bu yüzden aşk romanlarında esas ilgilendiğimiz şey, konudan ziyade üslup ve ayrıntılar olur. Yani bir romana devam edip etmememiz sadece yazarın hünerine bağlıdır.

Rainbow Rowell’ın “genç yetişkin” kategorisinde yayınlanan romanı “Eleanor & Park”ta yukarıda saydığım klişeler bol miktarda mevcut. Kızın yoksul, çocuğun zengin olması bunlardan sadece biri.

Öte yandan güzel bir roman bu. Kâh gülerek, kâh öfkelenerek, kâh gözlerim dolu dolu okudum; hem bitmesin isteyerek hem de sayfaları çevirmeden duramayarak… Tabii belki bunda, olayların 1980’lerde geçmesinin ve dolayısıyla bana genç olduğum günleri hatırlatmasının da payı vardır, herhalde. Fakat sanırım esas, karakterleri sevdim.

“Eleanor ve Parker”ın anlattığı hikâye şöyle… İrlandalı yoksul bir ailenin kızı olan Eleanor parlak kızıl saçlarına rağmen güzel bir kız sayılmaz, üstelik şişmandır da… Hatta okul arkadaşları, “Koca Kızıl” diye dalga geçiyor onunla. Daha da kötüsü, dünyaya öfkeli bakıyor ve berbat giyiniyor; üzerinde hep erkek gömlekleri, birkaç beden bol pantolonlar falan oluyor. Park ise zengin bir ailenin punk müziğe, çizgi romanlara düşkün oğlu. Yakışıklı ama antisosyal. Annesi Koreli olduğu için onun da dış görünüşü diğerlerinden farklı. Ayrıca The Cure topluluğunun solisti Robert Smith gibi o da gözlerine siyah kalem çekiyor. Bir dönem okulun en güzel kızıyla çıkmış ama bu ilişki onu mutlu etmemiş ve Park yeniden korunaklı yalnızlığına dönmüş.

Okulun servis otobüsünde tanışıyorlar. Oğlan, bu garip görünümlü, nemrut kıza birazcık sinir olsa da, yanına oturmasına ses çıkarmıyor. Hele servisteki diğer herkes, sırf kız ayakta kalsın diye yanındaki koltuk doluymuş numarasına yatarken… Uzatmayayım, yakışıklı Park’la ilk günlerde birlikte görünmekten bile bir parça utandığı Eleanor önce arkadaş oluyorlar, sonra da sevgili…

Ben romanın özellikle bu kısımlarını sevdim. Rainbow Rowell bir aşkın minik adımlarla başlayıp çiçeklenişini müthiş bir incelikle, ikna edicilikle, usul usul anlatmış. Karakterlerin derinliklerine inerken de acele etmemiş. Eleanor’un niçin bu kadar garip giyindiğini bekleyip öğrenmek zorundayız. Dört kardeşiyle aynı odada yatmak zorunda olduğunu, parasızlıktan eve şampuan ve diş fırçası bile alamadıklarını, hep başkalarının kıyafetleriyle idare ettiğini, annesinin genç sevgilisinin bitmek bilmeyen tacizlerini nasıl savuşturduğunu hep ilerleyen sayfalarda okuyoruz. Pamuk şeker kıvamında bir aşk romanı değil bu; Amerika’nın “rüyalar ülkesi” olmadığını, insanların orada akıl almaz bir yoksullukla pençeleştiğini görüyoruz.

Kolay bir aşk da değil bu. “Aynı Yıldızın Altında”, “Kâğıttan Kentler”, “Alaska’nın Peşinde” gibi çok satan romanların yazarı John Green, New York Times’da çıkan makalesinde şöyle yazmış: “Her aşkın önünde engeller olur. Birinin sevgilisi vardır, ötekinin ailesi karşıdır falan… Bu ilişkinin karşısında ise, bütün dünya duruyor. Dünya, yakışıklı Koreli çocukla Koca Kızıl’ın aşkına hazır değil.”

Eh, dünya hazır değil ama ben okumaya hazırmışım demek ki! John Green’e katılıyorum: “Bugüne kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemeyen ‘Eleanor & Park’, bana gençlikte âşık olmanın güzelliğini hatırlatmakla kalmadı; gençlikte bir kitaba âşık olmanın güzelliğini de yeniden yaşattı.”

Gençseniz, güzel aşk hikayelerini seviyorsanız okuyun.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments