Kevin Dutton: “İnsan sahip olamadığı şeyi kaybedemez ki!”
Posted by gülenay börekçi on October 25, 2016 · 2 Comments
Okuyacağınız röportaj aslında bambaşka bir şeyi anlatıyor ama ben içinde en çok bu cümleyi sevdim, o yüzden başlığa aldım. Buradan devam edelim…
Kevin Dutton, Oxford Üniversitesi’ne bağlı Magdalen Koleji ile Calleva Evrim ve İnsan Bilimleri Araştırma Merkezi’nde araştırmacı psikolog olarak çalışıyor. Kraliyet Tıp Derneği ve Psikopati Bilimsel Araştırma Cemiyeti’nin de üyesi. Yazıları ve araştırmaları, Scientific American Mind, New Scientist, Guardian, Psychology Today ve USA Today’de yayımlanıyor. Dutton’un bizde iki kitabı çıktı. Biri, Domingo Yayınları etiketli “Olağan Psikopatlar”, diğeriyse, Beyaz Baykuş’un yayınladığı “İyi Psikopatın Yaşam Kılavuzu”…
Dutton’un Andy McNabb’le birlikte kaleme aldığı ikinci kitap, “Daha güzel bir hayat için içinizdeki psikopatı serbest bırakın” tavsiyesiyle açılıyor. Kaşlarınızı çatmayın; önünüze geleni kesip biçmekten, doğramaktan bahsetmiyor. Zaten psikopatolojiyi şiddetle özdeşleştirmemiz, aslında sinemacıların suçu. Peki psikopatlar tam olarak nasıl insanlardır? Şiddete meyilli olmayan psikopat var mıdır? Psikopatlardan ne öğrenebiliriz? Şahsen bu sorulara verecek bir cevabım olmadığı için Kevin Dutton’ı aradım ve aşağıdaki röportaj çıktı ortaya.
Özenilecek bir şeyden bahsetmiyor aslında. Şöyle söylüyor: “Psikopat olmak ruhen engelli olmak gibi bir şey. Empati yoksunlukları onları duygusuz hale getiriyor; sevemiyor, âşık olamıyorlar… Hayatın en temel zevklerinden habersiz yaşıyorlar. Arkadaşları bile yok, kimseyle yakınlık kuramıyorlar da zaten. Bu, akıl almaz bir ıssızlık. Neyi kaybettikleri konusunda fikirleri de yok. İnsan sahip olmadığı bir şeyi kaybedemez ki!”
İçimizdeki psikopatı serbest bırakalım, peki. Ama anlatın Bay Dutton, bunu neden yapalım?
Psikopat dediğimiz kişi nasıl biridir tam olarak? Bir psikopatın temel karakteristiklerini nasıl özetlersiniz?
Birçok insanın aklına “Kuzuların Sessizliği”ndeki Hannibal Lecter veya “Amerikan Sapığı”ndaki Patrick Bateman geliyor. Oysa ben ve benim gibi düşünen diğer psikologlar psikopatlığın filmlerde gösterildiğinden çok daha farklı olduğunu biliyoruz. Psikopat dediğimizde biz, belirli bir karakter özellikleri toplamından söz ediyoruz. Acımasızlık, korkusuzluk, cüretkarlık, kendine güven, odaklanma kabiliyeti, baskı altında sükunet, zihinsel keskinlik, karizma ve elbette en önemlisi empati ve vicdan eksikliği…
O halde gerçek hayattaki psikopatlar da en az filmlerdeki kadar kötü…
Hayır, değil. En azından her zaman değil. Bu sözünü ettiğim özelliklerin hiçbiri tek başına bir problem sayılmaz, ayrıca bir insanı kötü yapmaya yetmez. Hatta daha ileri giderek, bu özelliklerin uygun oranda biraraya geldiklerinde son derece faydalı olduğunu bile söyleyebilirim. Burada anahtar kelimeler, bağlam ve seviye
Yani?
Bu özelliklerin bir insanın karakterini ne şekilde ve hangi oranda oluşturduğu çok ama çok önemli. Bunları birer nesne gibi düşünün ve masanıza dizin. Sonra da tıpkı hayali bir lego oyunu oynar gibi farklı karışımlar oluşturmayı, başka başka bütünlere ulaşmayı deneyin, zihninizden insanlar uydurup onlara bu özellikleri farklı oranlarda atfedin. İki şeyi fark edeceksiniz: Birincisi, bu niteliklerin insan hayatında belirli bazı şartlar oluşmadıkça uykuda kalacağını ve hiçbir somut etki yaratmayacağını göreceksiniz; ikincisi, kitabımda da yazdığım gibi, bunların bazı meslek grupları için son derece gerekli olduğunu fark edeceksiniz.
Denerim ama şimdi şunu soracağım: Bunları ezberden mi söylüyorsunuz, yoksa tevrübenin etkisiyle mi? Babanızın aslında psikopat olduğunu anlattığınız “Olağan Psikopatlar”ı okumuştum. Okurlar da öğrenmek ister, babanız hangi açılardan diğer babalardan farklıydı?
Ah, babam kuşkusuz tam bir psikopattı. Vahşi bir adam değildi. Fakat bir kez daha hatırlatayım; psikopat olmak için vahşi biri olmak gerekmiyor. Babam pazarlamacıydı, sokakta değişik ürünler satardı. Ve bu konuda üstüne yoktu, ondan daha iyisiyle karşılaşmadığımı söyleyebilirim. Bir kez kafaya koydu mu Taliban’a bile herhangi bir şeyi, mesela bir tüp traş kremini satabilirdi. Acımasızdı, gözü hiçbir şeyden korkmazdı, katiyen öfkelenmezdi ve utanması yoktu. Yüzünün kızardığına bir kez bile şahit olmadım. Sizin kendinize yakıştırmayacağınız, ayrıca yapsanız da zaten olumlu sonuç alamayacağınız bir şeyi o hiç düşünmeden yapar, üstelik de mutlaka kazançlı çıkardı.
Mesela?
9 ya da 10 yaşındaydım. Beni yemeğe bir Hint restoranına götürmüştü. Tam hesabı ödeyecekken, kaşığı kadehine çın çın vurdu. Haliyle herkes ne olduğunu anlayabilmek için bir anda sustu. “Davetime katıldığınız için hepinize teşekkür ederim” diye başladı söze. “Bazılarınız hemen şu köşedeki binada oturuyor olabilirsiniz ama bazılarınız buraya uzaklardan geldi. Bu yaptığınız şey bizim için çok kıymetli, hepinize ‘Hoşgeldiniz’ demek istiyorum. Ha, unutmadan… Akşam yolun karşısındaki King’s Arms adlı mekânda küçük bir davet veriyoruz ve hepinizi oraya bekliyoruz.” Düşünebiliyor musunuz; daha önce hiç görmediğimiz insanlarla dolu bir restoranda herkes babamı çılgınca alkışlıyor, dahası babam da hararetle alkış tuhafına katılmış…
Aman yarabbim…
Devamını dinleyin; kalabalığa karışarak ve tabii ki beş kuruş ödemeden kendimizi dışarı attık. “Baba, akşam King’s Arms’a gitmeyeceğiz, değil mi?” diye sordum. “Gitmeyeceğiz evlat” diye bir kahkaha patlatıp kolunu omzuma attı. Sonra kulağıma eğildi: “Fakat biliyor musun, o barın sahibi Malcolm arkadaşım ve sayemde bu gece paraya para demeyecek.”
Anladım. Peki bizim de tanıyabileceğimiz kişilerden örnek verebilir misiniz, tarihte ünlü psikopatlar var mıydı?
Var tabii. Hem de babamdan çok daha beterleri var. Mesela Winston Churchill sıkı psikopattı. Hristiyanlığın kurucu babası Saint Paul de öyle. Ve bana sorarsanız, düşsel bir karakter olmakla birlikte ve olanca sevimlilğine rağmen James Bond psikopat.
O vakit belki de tarihte psikopat olmayan tek bir lider veya kahraman yok…
Kesinlikle haklısınız. Psikopatolojinin dinamikleri üzerine epey araştırma yapan David Lykken, “Kahraman ve psikopat aynı ağaç üzerinden çıkmış iki ayrı daldır” demişti. Yeryüzünde en başından bu yana risk alabilen kişiler vardı. Merhamet duygusu olmayan kişiler de. Çekici, albenili ve numaracı insanlar da her zaman burada, aramızdaydı. Ve evet, empati duygusundan yoksun olanlar da… Bunların hepsinin toplumlar için ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, siz tersini hayal edebiliyor musunuz? Bana öyle geliyor ki psikopatlar olmasaydı dünya güzelleşmek şöyle dursun, yaşanmaz bir yer olurdu. George Orwell’in sözlerini hatırlayın; “İyi insanlar geceleri güvenli yataklarında mışıl mışıl uyurken, sert erkekler hazırlık yapar” demişti.
O halde size göre psikopatolojik nitelikleri olan güçlü bir iş adamı da en az bir seri katil kadar sert erkek sayılır…
Baştan anlaşalım; psikopatoloji insanı seri katil ya da suçlu yapmaya yetmez. Bunu her sorunuzda tekrarlayacağım. Hayatında psikopatolojisini ne şekilde yönlendireceği tamamen kişinin kendine kalmış bir şey, dahası çok farklı dinamikler de söz konusu. Diyelim ki sizde psikopatolojik kişilik bozulukluğu var, ayrıca şiddet kullanan bir baba ile agresif bir annenin çocuğusunuz ve büyüme çağında uzun yıllar büyükbabanızın cinsel tacizine uğramışsınız, işte o zaman seri katil olma olasılığınız artar. Aynı şekilde, yine psikopatolojik kişilik bozukluğu olan biri konforlu bir aile ortamında büyümüş ve iyi eğitim almışsa, çok parlak bir iş adamı olabilir, habercilerin o bayıldığı deyişle, “ekonomi dünyasının altından girip üstünden çıkabilir.”
Psikopatlık hangi mesleklerde başarı getirir?
Psikopatolojinin işe yarayacağı meslekleri olduğunu sorsam…
Ah, çok doğru soru. Birkaç yıl önce bu konuda bir seminer vermiştim. En iyisi ilk 10’umu sıralayayım: 1. CEO 2. Avukat 3. Televizyoncu ya da oyuncu 4. Pazarlamacı 5. Cerrah 6. Gazeteci 7. Polis 8. Din adamı 9. Aşçı 10. Sosyal hizmet görevlisi. Ama bakın, okurlarınızın ‘Bu mesleklerde çalışanlardan çok psikopat çıkar’ demediğimi anlaması şart. Benim söylemek istediğim şey, bu mesleklerde çalışanlar arasında bazı psikopatolojik özellikler taşıyanlara daha çok rastlandığı. İkincisi, listem bir kesinlik içermiyor, çünkü sadece istatistiki verilerine ulaşabildiğim meslekleri saydım. Gelecek yıl bu konuda daha kapsamlı bir araştırma yayınlamayı planlıyorum ama net sonuçları elde edene kadar içeriğinden söz edemem.
İnsan psikopat olup bunun farkında olmayabilir mi?
Kuşkusuz. Daha geçen ay eski bir silahlı soyguncuyla tanıştım, ‘meslek hayatının’ çeşitli safhalarında defalarca hapse girip çıkmıştı ama psikopatolojisi yıllar sonra tanımlanmıştı. Epey konuştuk onunla; gençlik yıllarında hep şiddet kullanmasını gerektirecek işleri seçmesi kendi için de bir muammaymış. Rahatsız değilmiş aslında, sadece sebebini merak ediyormuş. Bugün eğer daha 20’lerindeyken bu tanı konulsaydı ve terapi uygulansaydı, sonrasında çok daha düzgün bir hayat süreceğini düşünüyor ve aynı durumundaki gençlerin bilgilendirilmesi adına düzenlenen grup terapilerine danışmanlık yapıyor.
Bir psikopat için üzülmeli miyiz yoksa ondan korkmalı mıyız?
Kimden bahsediyoruz? Eğer söz konusu olan kötü bir psikopatsa, hem korkmalı hem de onun için üzülmeliyiz. korkmak üzülmemeyi gerektirmez; bu insanlar hem başkalarının hayatını hem de kendilerininkini darmadığın etme, batırma becerisine sahipler. Lakin söz konusu olan, şiddet eğilimi taşımayan ve insan öldürmeyi aklının ucundan bile geçirmemiş “iyi” bir piskopatsa, yani psikopatolojik özelliklerini kendinin ve yaşadığı toplumun yararına kullanan biriyse, ona hayranlık bile dulabiliriz. Şahsen, bazı özel harekat askerleriyle tanıştığımda tam olarak bunu hissetmiştim.
O halde son sorum: Bir psikopattan ne öğrenebiliriz?
Psikopatlar iddialı, özgüven sahibi, keskin fikirli, ikna edici, karizmatik, korkusuz olurlar, istedikleri bir şeyin başkalarını mutsuz etmesine aldırmazlar ve önce kendilerine düşünürler. Bunlardan bazı özellikler sizde veya bende olsa iyi olur, çünkü başka türlü seçtiğimiz alanda başarılı olmamıza imkan yok. Kötü şeyler yapmaktan, şiddete meyilli olmaktan bahsetmediğimi söylemiştim değil mi?
Evet ya, evet, böyle bir şey de var: Lüzumlu psikopatlar
Dev şirketlerin yöneticileri, parlak borsacılar, üstün yetenekli cerrahlar, soğukkanlılıklarıyla kan donduran avukatlar hatta birçok siyaset adamı da kriminal psikopatların acımasızlık, cüretkarlık ve empati yoksunluğu gibi özelliklerini taşıyor. Fakat kriminal psikopatların aksine onlar kötü değil, sadece disiplinli ve otokontrol sahibi kişiler. Kevin Dutton, Domingo Yayınları’ndan çıkan “Olagan Psikopatlar” adlı kitabında, “Savaşçı Geni” diye bir şeyden de söz ediyor ama o kısım biraz karışık, anlamak için bile epeyce tıp bilgisi gerekiyor.
Dutton, “Psikopat nitelemesi sözünü ettiğim başarılı insanları karalamak için değil” diyor. “Psikopatolojik özellikleri olmasa birçok siyasi lideri tanıma şansımız bile olmazdı. Aynısı ülkelerin hayranlıkla andığı milli kahramanlar için de geçerli. Sonuçta toplumların, risk almaktan çekinmeyen, gerektiğinde acımasız davranabilen, kararlı ve kitleleri peşlerinden sürükleyecek kadar karizmatik insanlara; yani psikopatlara ihtiyacı var.”
Bu kadar şey söyledik ama şunu eklemezsem içim rahat etmez: Dutton’a göre psikopat olmak ruhen engelli olmak gibi bir şey. Empati yoksunlukları onları duygusuz hale getiriyor, yani sevemiyor, âşık olamıyorlar. Ayrıca hayatın en temel bazı zevklerinden habersiz yaşıyorlar. Sevdikleri yok, arkadaşları bile yok. Zaten kimseyle yakınlık kuramıyorlar. Dutton’a göre bu, “akıl almaz bir ıssızlık”. Şöyle diyor: “Neyi kaybettikleri konusunda bir fikirleri de olmuyor. İnsan hiç sahip olmadığı bir şeyi kaybedemez ki!”
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Bunların bir yere kadar doğru olduğunu biliyorum ama takıldığım bir nokta var.( Osmanlı’da psikopatların kasap yapıldığı anlatılırdı ama kasapları da zaman zaman kırlara çıkarırlarmış, psikopatlığı dengeleyen çiçek terapisi gibi bir şey herhalde.) Takıldığım ve merak ettiğim nokta şu: psikopatlar sanattan zevk alabiliyorlar mı? Şiirin inceliklerine karşı ne kadar duyarlılar? İnceliklere karşı duyarsız olan bir psikopat eline fırsat geçtiğinde hepimiz adına bu faaliyetlerin ‘gereksiz’liğine hükmedebilir mi?
Bunu sormadım açıkçası :) Bir kez daha konuşursam, söz. Kasapları bilmiyordum, ilginçmiş.